Bersun; Bölüm 18: Kan Kusmak.

11.3K 411 36
                                    

Etrafa ve üzerime sıçrayan Çağlar'ın kanıyla haykırdım. Ağzımdan çıkmak bilmeyen kelimenin çıkması için illa kan mı akması gerekiyordu?

Lanet olsun,

Çağlar, canparem, çorap deliğim ölmüş müydü? Ona da mı veda edecektim? Neden ölümler beni buluyordu ki? Neden acılar peşimi bırakmıyordu ki? Neden kendimi zamanı olanlar burayada tek durup zamanı olmayanlarda sıra bekleyenler karikatüründe zamanı olanlardaki tek adam gibi yapayalnız hissediyordum ki? Acılar üzerime, kenenin vücuda yapışması gibi yapışmıştı, illaki bir müdahale gerekiyordu onlardan kurtulmam için ama her seferinde kene tehdidiyle yaşamam gerekiyordu. Acılar benim kenelerimdi. Vücuduma yapışmış, müdahale olmayan ve kurtulsam bile beni tehdit eden kenelerim.

"Hayır!" Haykırışım kulakları delebilecek cinstendi, silah sesi ve haykırışım ardına giren korumalar ise ürkütücülerdi. Mehmet Mirza'nın silahından çıkan ateş sonrası dumanla gözlerim buluştuğunda şaşkınlıkla, haykırırken kendimi fırlattığım yerden kalkıp baktım. Patlayan silah Çağlar'ınki değildi, ne yani Çağlar'ı Mehmet Mirza mı öldürmüştü?

Hayır aptal! Çağlar ölmedi baksana, Mehmet Mirza onu elinden vurdu kendini öldürmemesi için!

Zihnimin içindeki karanlıkta yaşayan iç sesimin bile gördüğü gerçeği görmem zor olmuştu.

Elhamdülillah!

Çağlar ölmemişti, ölmemişti, abim, kardeşim, dostum, sırdaşım ölmemişti! Heyecanla kalkıp Çağlar'a sarıldıktan hemen sonra kendimi hızla geri çektim. Ölmemesi konusundaki sevincim tartışılamaz derecede büyüktü ama bana yaptıkları, kısa süre içerisinde çektirdiği acı kalbimi tuzla buz etmişti.

Şaşkın gözleri kenarları kırmızılanmış buğulu mavilerimle buluştuğunda ona isteksizce gelen iğrenme bakışlarımdan atmıştım, bunu yapmak, acı veriyordu. Çağlar'ım bitanem abim bana acı çektirmişti, var mıydı bundan ötesi, beni kendi canıyla tehdit edecek kadar mı düşmüştüm gözünde?

"Defol! Evimden, hayatımdan, hatıralarımdan! Seni görmeyi duymayı bırak varlığını bilmeyi hatırlamayı bile istemiyorum. Bendende kocamdanda uzak duracaksın, yoksa sana ve Mehmet Mirza'ya yani aşık olduğum kocama bırakmadan ben öldürürüm seni!" Çağlar ağlayarak gelip sarılacakken onu ittim, ağlaması gözümde onu masumlaştırmıyordu. Gözyaşları midemi bulandırıyordu sadece.

"Bersun." Yalvarırcasına çıkan sesine aldırmadım, korumaların onu iterek çıkarmasını izleyemeyecektim, hızla arkamı döndüm ve oturma odasına geçtim. Kapının çarpılmasından kısa bir süre sonra Mehmet Mirza yanıma oturmuştu, başımı göğsüne yasladığında kolunu omzuma sardı, huzur seviyemle birlikte artan hıçkırıklarım dengesizliğimin göstergesiydi sanırım.

Mehmet Mirza'nın kısık sesi kulağıma dolduğunda hıçkırıklarımı azaltıp hafif tonlu, bir çok ses sanatçısını kıskançlıktan öldürecek mükemmellikteki sesine kulak verdim.

'Uyandım,
Sağa baktım olmadı,
Sola baktım olmadı,
Gözlerim istediğim yönü bulmadı.

Sen yoktun,
Varlığının eksikliği tenimde,
Çektiğim acı yüreğimde,
Yanıyorum, eriyorum, bitiyorum.

Sen Yoksun.
Sen Yoksun.
Sen yoksun sevgilim gözlerin nerede,
Ben sensiz kaldığımda yüreğim harabe,
Doyamadım sevgilim seni koklamaya, öpmeye. '

Gözyaşlarım yavaş yavaş dinerken Mehmet Mirza sol eliyle saçımı okşuyordu. Derin bir nefes aldığımda gözyaşlarımda sertçe bir dur diyebilmiştim.

BERSUN (Töre)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin