Can taşımak, içinde senden beslenen bir can taşımak. Kalbinin bir yarısını karnında taşımak. Hayatında bir kişiye daha yer açmak. Her zorluğuna mutlulukla yaklaşmak...
Anne olmak, bu, kadınlara Allah tarafından bahşedilmiş bir mucizeydi. İçinde sana bağlı bir beden taşımak inanılmaz ve harika bir histi. Ona sıkı sıkı tutunmak istiyordu insan, rahmine düştüğünü öğrendiği ilk andan itibaren ondan kopmayı hiç istemiyordu. O olmadan önceki hayatın gerçekten hayat olmadığını hissediyordu.
Hayaller kuruyordu, onunla ilgili hedefler koyuyordu ve onun geleceği için çalışmaya başlıyordu. Odası nasıl olmalı, en çok hangi rengi sevecek, hangi yiyecekleri sevecek hangisinden nefret edecek, aldığım ayıcıktan korkacak mı, eşinle mi uyuyacak benimle mi, ilk defa ne zaman anne diyecek... gibi sorularla beynini yiyordu ama hiç yüksünmüyordu.
Mis kokusunu ilk andan hayallerine sığdıramıyordu, kimseleri sevmediği kadar evladını seviyordu. Annelik bambaşkaydı, bu bambaşka hissi bana yaşatan Rabb'ime her daim hamd ediyordum.
"Be- bebeğimiz mi olacak bizim?!" Heyecandan hastanenin ortasında bağıran Mehmet Mirza doktora bakıyordu. Doktor her ne kadar Mehmet Mirza'yı anlamasa da bana döndü ve gülümsedi.
"Evet, hamilesiniz." Elim istemsizce karnıma indi, onunla etkileşim kuruvermiştim sanki. Gözümden bir damla sevinç gözyaşı süzüldü. Az önce dövmeye çalıştığı Mehmet Mirza'nın üzerine atladı Almi, bu kez sarılıyordu.
"Ay tövbe! Çekil şuradan! Bersunuum! Hayırlı olsun Aşkoşum!" Almi, Mehmet Mirza'yı iteledikten sonra yanıma gelip beni öpücüklere boğdu. Doktorda 'deli bunlar!' bakışı atıp odadan çıktı. Almi doktorun peşinden giderken Mehmet Mirza yanıma geldi. Alnıma bir öpücük bıraktıktan sonra gözlerimin içine baktı, dolu dolu olmuş gözleri yüzümde şefkatle gezinirken kalbimin atışı yine uçuyordu.
"Güzel karım benim, bana babalık duygusunu da yaşattın ya; ne dilersen dile benden. İstem ömrüm, canım senin olsun. İste yolunda öleyim, seni çok seviyorum biriciğim." Kollarımı boynuna sıkı sıkı sardım, hiç bırakmayacak gibi, hep yan yana olacak gibi. Kokusunu doyasıya çektim içime, bebeğimin de o kokuyu almasını ister gibi.
"Seni çok seviyorum canımıniçi."
~~
Hastaneden çıkıp eve gelmek çok uzun sürmemişti. Mehmet Mirza her ne kadar yanımdan ayrılmak istemese de onu göndermiştim. Bu gece Almi'yle kalacaktım. Onunla konuşmam gereken bazı şeyler vardı, ona güveniyordum. Tüm samimiyetini açmıştı bana, evini açmıştı, kalbini açmıştı, bir bebeğim olacağını duyduğundan beri heyecandan deliriyordu.
"Almi, konuşalım mı biraz?" dedim. Yemeğimizi yemiş oturma odasına geçmiştik. Almi dizlerinin üstüne çökerek tam önüme oturmuş karnımı okşuyordu. Benim sorum üzerine kalktı ve yanıma oturdu.
"Ben senden ayrı kalmak istemiyorum ki Bersun, gitmeseniz. Burada kalsanız olmaz mı?" Kıkırdadım ve kolumu omzuna attım, diğer eliyle de saçlarını karıştırdım.
"Benim daha güzel bir teklifim var aslında." derken durdu daha dikkatle bana baktığında gülümsedim ve anlatmaya başladım.
"Sen işletme okudun, o yüzden daha da bir yattı aklıma. Benim İzmirdeki şirketimi biliyorsun, orada bana yardımcı olacak birine ihtiyacım var. Ben düşündüm ki benim üzerime olan bir ev var orayı sana tahsis ederim. Sen bana yardımcı olursun birlikte yürütürüz olur mu?" Gözleri heyecanla parlarken başını aşağı yukarı salladı. Yanaklarımı öptükten sonra boynuma sıkıca sarıldı.
"Olur olur olur! Bal gibi olur! Süpersin sen kızıım!" Kıkırdarken kollarımı beline sardım bende. Çilek kokusuna karşı içimdeki kıkırdama isteğini bastıramadım. Çocuk gibiydi, ruhu çocuktu hâlâ.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERSUN (Töre)
General FictionHer şeyi öğrendiğim gün, ölüm günüm olmuştu, ya da ben öyle sanmıştım. Yaşayan,hayattan zevk alamayan, mutluluğu son demlerine kadar yaşayamayan bir ölüye dönecektim sanırım. O hafif sakallı yakışıklı adam, Mehmet Mirza Miranoğlu anlamsızca beni s...