➰
Moralim son hız yeri boylarken biri omzumu dürtüklüyordu. Sine acı dolu gözlerle bakarken "Kahveler." dedi. Omuzlarım düşük bir şekilde kapıdan çıktım ve mutfağa yöneldim. Tam o sırada arkamdan Gülşah ablam girdi. O, Sitemli cümleleri kurarken ben dalgın dalgın dolaptan kahve arıyordum. Antifreezden kahve arıyordum, ah ne kadar mantıklı değil mi?
"Beni duymuyor musun sen?!" Gülşah ablamın iğrenti dolu sesiyle başımı ona çevirdim.
"Ne istiyorsun?" Onu sevmediğimi yüzüne karşı açıkça belirtmiştim ama amcamın yanında göz bebeğim gibiydi ve mutfakta bizden başka kimse yoktu.
"Seni şanslı köpek! Hayatını İzmir'de en iyi şartlar altında geçirdin, hiçbir şey olmasa bile okudun be! Şimdide Mardin'in en yakışıklı, en sevilen ağasıyla, Mirza ağayla evleniyorsun! Senden nefret ediyorum! Hayallerimin hepsini sen yaşıyorsun ve ben bundan nefret ediyorum!" Gözlerimi Bayhan'ın gözleriyle aynı hale getirdim ve onun gözlerine diktim.
"Çok mu istiyorsun o herifle evlenmeyi?" Başını aşağı yukarı salladığında bileğine yapıştım ve onu misafir salonuna sürükledim. Salona geldiğimizde ortaya ittim.
"Baksana beni seçen ağa, ben seni istemiyorum ama bu kız gönüllü. Kahvenide karılığınıda bu yapsın. Benden sana hayır yok." Gülşah (ablam demek içimden gelmiyor) ağlarken beni seçen, baby face, yakışıklımsı, şerefsiz ağa kalktı ve kolumdan tutup beni dışarı sürükledi. Boş bir odaya girdiğimizde beni yan duvara yapıştırdı ve kolunu boğazıma yasladı.
"Bana bak kızım! Sesini kes! Artık sen benim namusumsun, ona göre davran! Seni seçtim, gönüllüde olsan gönülsüzde olsan karım olacak kişi sensin." Tatlı nefesi yüzümü yalayıp geçerken erkeksi parfümünün kokusu burnuma doldu. Şu an nefret ettiğim insan konumunda olmasa kokusunun çekici olduğunu bile söyleyebilirdim. Anlık gelen bir cesaretle yüzüne tükürdüm ve tısladım. "Asla senin karın olmayacağım." Yüzünde oluşan sinirli ifadeyle kolunu çekti ve yüzümün tam yan tarafındaki duvara yumruk attı.
"Bunu bir daha asla yapmayacaksın!" Yüzüme alaylı bir gülüş takınırken sinirlerim yerle bir haldeydi. Karşımdaki Mirza denen yakışıklımsı pisliğin çenesi seğirirken konuşmaya başladım.
"Ben hak edene hak ettiğini veririm. Sen benim çok sevgili salgı bezlerimin emeğini bile hak etmiyorsun, buna bile şükretmen gerek!" Yüzünü 'Ne saçmalıyorsun sen?' Şeklinde buruşturduğunda bedenimi ona değdirmemeye özen göstererek çekiliyordum. Kolumu sıkıca tutup, eski halimize geri getirdi.
"Seninle çok eğleneceğiz müstakbel karıcım." Yüzüne tiksintiyle baktım. Ne ara yapmıştı bilmiyorum ama yüzünde tükürüğümden eser yoktu. "Şimdi kahvelerini getirde içelim, senin elinden ilk kahvem olur hem." O sırıtırken hırsla yanından ayrılıp mutfağa girdim. Mutfakta beni yengem karşılamıştı.
"Ne ettin sen Bersun? Neden ettin bunu Gülşah'a? Ben senin anan sayılmam mı? Nasıl kızımın namusunu ayaklar altına serdin?" Hem teyzem hem de yengem olan kadına acıyla baktım. Tamam, Gülşah hak ediyordu da peki ya yengem? O hak ediyor muydu tüm bunları.
"Ah be yenge, senin bu kadar üzüleceğini bilsem yapar mıydım hiç? Ama artık dayanamadım. Yaşadığım şokun üzerine bana burada onca şey dedi, nasıl susaydım? Bugüne kadar hiçbir yaptığına laf demedim. Ne yaparsa yapsın dilimi dilçiğime çektim oturdum ama ben hayatımın kararışını izlerken yaptıkları sabrımdan kopardığı damlaların en büyüğüydü." Yengem hiçbir şey demeden çıkarken kahvelerin hazır olduğunu gördüm. Son bir fincan boştu. Aslı tam dolduracakken onu durdurdum ve mutfaktan çıkardım. Son fincan onun olacaktı, içine deterjan koyacaktım. Birkaç gününü hastanede geçirsin de Anlasın ne kadar eğleneceğimizi. Önce fincanın yarısına kadar sıvı deterjan koydum sonrada kahveyi koyup karıştırdım. Her şey tamamdı, onunkinin kenarına peçete koymuştum ve tepsinin sağ arka köşesine yerleştirmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERSUN (Töre)
General FictionHer şeyi öğrendiğim gün, ölüm günüm olmuştu, ya da ben öyle sanmıştım. Yaşayan,hayattan zevk alamayan, mutluluğu son demlerine kadar yaşayamayan bir ölüye dönecektim sanırım. O hafif sakallı yakışıklı adam, Mehmet Mirza Miranoğlu anlamsızca beni s...