"Mirzaağğ, seni çok özlediieeğğm!" Ağzını yaya yaya konuşması sinirlerimi fazlasıyla gererken gözlerimi yumdum ve derin derin nefesler alarak sakin kalmaya çalıştım.
"Pelincim, tatlım, bende seni özledim ama yapışmasan mı canımıniçi?" Mehmet Mirza'nın iltifatlarıyla sinirden mora dönerken Sakin kalmam için içten içe kendimi telkin ediyordum. Kızın tırnaklarında cırtlak pembe ojeleri sökerek çıkarmak istiyordum.
Sonunda Mehmet Mirza'dan ayrılıpta bana dönebildiğinde yüzünü buruşturdu.
"Sekreter seçimlerini hiç beğenmemiştim bugüne kadar zaten." Mehmet Mirza'yla öksürük krizine girdiğimizde kız umursamadan kıvırtarak Mehmet Mirza'nın masasının karşısındaki koltuklardan birine oturdu ve bacak bacak üstüne attı.
"Pelin, Bersun benim sekreterim değil. Karım." Kız önce şaşkın şaşkın kaldı ama hemencecik kendini toparladı ve ağzında yalnızca geviş getirme amacıyla barındırır gibi çiğnediği sakızını cıkkırdatarak geri önüne döndü.
"Tüh, neyse ya, zaten hakim tipini görür görmez sana acıyıp ilk celsede bitirir işi." Sinirli bakışlarımı Mehmet Mirza'ya çevirdiğimde sakin olmamı işaret ediyordu. Bir sonraki hareketi ise sağ elini havaya kaldırıp 'deli' demek oldu.
"Pelin, öyle bir niyetim yok." Kız bir anda kahkaha atmaya başladı. Ağzındaki 'çilekli sakız' öne doğru çıkmıştı ama hâlâ içeride kalmıştı.
Allah'ım. Resmen Nicki Minaj'ın Türk versiyonu bu!
"Ahh, doğru. Niye boşayasın ki, nasılsa üzerine kuma getirebiliyorsun. Aah! Doğulu erkeklerdeki özgüvene aşığım!" Sakin, sakin, sakin.
Sakin falan olamıyordum. Şu kızın, şuracıkta, saçlarını yolmam gerekiyordu sakinleşmem için!
"Pelin, saçmalamayı bırak artık. Karımı seviyorum, gayet mutluyum ve hayatımda ondan başka kadına da yer yok. Ayrıca bana sorarsan dünyada ondan daha güzel tek bir kadın bile yok, dahası o olduğu sürece dünyada kadın diye bir varlığın olduğunu bile anımsamayacağım." Kız sus pus olmuş yerine sinerken mutkulukla gülümsedim ve Mehmet Mirza'nın yanağına bir öpücük bıraktım.
"Hayırdır? Senin yolun neden düştü buraya?" dedi Mehmet Mirza masasının arka kısmındaki sandalyesine otururken. Bende hemen dibine, masasının üzerine oturmuştum.
"Mehmet Mirza, biraz özelde, yalnız konuşsak?" Kız sorarcasına bakarken sinirle dolmuştum ama önemli bir şey olabileceği düşüncesiyle ayağa kalkmak için kıpırdandım. Kolunu bacaklarımın üzerine yerleştiren Mehmet Mirza durmamı işaret etti.
"Benim karımdan saklım gizlim yok Pelin, şimdi bilmese bile sen gittikten sonra ben ona her şeyi anlatırım. Yani konuşabilirsin." Kız sıkıntıyla oflarken anlatmaya başladı.
"Elif. Sana ihtiyacı var." Elif'in adını duymamla kıza odaklandım. Elif, sanırım bizim Elif olmalıydı aklıma başka Elif gelmiyordu.
"Ne oldu bir problem mi var?" dedi Mehmet Mirza endişeyle. Kızın yüzü asıktı, onun için üzülüyor olmalıydı.
"Kızın bir çocuğu oldu ve yanında ailesinden kimse yok Mehmet Mirza! Kardeşinin yanında olman gerek! Şu hâle bak, kız kendini yapayalnız hissediyor." Kızın söyledikleriyle sonunda düşen jetonuma 'şükür!' dedim.
Elif, Eymen'in kardeşiydi. Yani Mehmet Mirza'nın! Ah, bu lanet olası tümör defolup gitmişti ama etkileri hâlâ üzerimdeydi.
"Elif, inanamıyorum!" dedim ayaklanırken. Mehmet Mirza hatırladığımı anlayarak Pelin denen kıza bakarken başını onaylarcasına salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERSUN (Töre)
General FictionHer şeyi öğrendiğim gün, ölüm günüm olmuştu, ya da ben öyle sanmıştım. Yaşayan,hayattan zevk alamayan, mutluluğu son demlerine kadar yaşayamayan bir ölüye dönecektim sanırım. O hafif sakallı yakışıklı adam, Mehmet Mirza Miranoğlu anlamsızca beni s...