Otobüs durduğunda , uykusuz geçirdiğim geceden dolayı baygın baygın etrafıma baktım. Herkes ayağa kalkarak dışarı çıkıyordu. Yanımdaki sığıra baktığımda hala uyuduğunu fark ettim. Bu şekilde mi beni koruyacaktı?
Yolculuk sırasında plastik şişede su dağıtmışlardı. Suyun az bir bölümü bana yeter diye düşünerek şişenin kapağını açtım. İntikam sebebi olarak ise bana kaba davranması diye düşününerek şişenin bir kısmını suratına attım. Çoğu su yüzüne oradanda omuzlarına inmişti. Bir anda gözlerini açarak etrafa baktı.
"Noluyor lan!" Diye bağırdı etrafına bakarken. Bu kadar sert tepki vereceğinin farkında bile değildim. Ben korkuyor muydum? Ben Ahmet Kartal'dan bile korkmamış Sıla Öz , bu çocuktan korkamazdım. Sadece panik yapmıştım. Sadece panik.
Gözlerini bana çevirdiğinde ilk önce gözlerime ardından elimdeki su şişesine baktı. Gözlerini kısarak tekrar o mavi gözlerini benim ela gözlerime sabitledi.
Elimdeki şişeye yavaşça uzandığını fark ediyordum ama o derin mavili gözlerden gözlerimi alamıyordum. Elim , onun narin ve yumuşak eli ile değidiğinde ürperdim. Ne yapacaktı acaba?
Elini , benim bakımsız elimden çekerken aynı zaman su şişesinide alıyordu. Neden birşey yapamıyordum?
Bunu geçte olsa -ki geç kalmıştım bile- fark etmiştim. Benim ona yaptığım cezayı , aynısını bana yapmıştı. Su yüzümden aşşağı bacaklarıma akarken ona bakıyordum. Sert oynamak istiyorsa sert oynardım.
Kas yığınının yanımdan kalktığını gördüğümde bende kalktım. Yüzümdeki suyu elimle tüm suratıma yedirdim. En azından uykulu halimden iyidir. Yolcular çoktan valizlerini ellerine almış servis araçlarına giderken kas yığını daha yeni alıyordu. Valizini eline aldıktan sonra bana döndü.
"Ne o? Valiz mi beğenemedin? Alsana hadi valizini."dedi. Birşey deneden sadece suratına baktım. Denizin bile kıskanacağı türden mavi rengine sahip olan gözlerine baktım. Aynı geçmişimdeki erkeklere benziyordu. Şuan karşımdaki de bakımlıydı , onlarda. Kas yığınıda bilmişlik yapıyordu , onlarda. Acaba tüm erkekler mi böyleydi.
En sonu da dayanamayarak "Benim valizim yok."dedim. İlk başta tepki vermesede ardından başını sallayarak , benim taksi gibi gördüğüm ücretsiz araçlara yani servislere doğru ilerlemeye başladı.
İstanbul'un kokusu bile değişikken insanları kim bilir nasıldır? Kas yığınını takip edetek bende ilerlemeye başladım. Arkasına bile dönmüyordu. Yani sonuçta beni koruyacaktı. Yada beni teslim edecekti. İkiside basitti. Korumak ve teslim etmek. Bunu yapan kişiye göre kolay yaşayan kişiye zor gelir. Özellikle benim gibi birinin yaşadıklarından sonra.
Genelde öğrencilerin bindiği ve ardından herkesin özendiği -ki bu benim fikrim- servis aracına girdim. Kas yığını tekli koltukların birine oturmuştu bile. Bende etrafa bakarak boş yer aradım. Arkada 16 17 yaşlarında bir çocuğun yanı boştu. Tek boş yer orasıydı. Bıkkın bir şekilde nefesimi bırakarak arkaya ilerlemeye başladım.
Normalde olsa 5 saniye içerisinde arkada olmak varken ben 5 dakika içinde zar zor varabilmiştim. Boş olan koltuğa oturduğumda yanımdaki , herkızın sahip olmak istediği cibsten çocuk bana döndü. Herkes bana dönerdi. Alışkındım.
Ona bakmasam bile beni süzdüğünü hissedebiliyordum. Ardından önüne dönerek çantasını karıştırmaya başladı. Beni ilgilendirmez diyerek kafamı kapı ağzında tekli koltukta oturan kas yığınına çevirdim. Telefondan kafasını kaldırmış dışarı bakıyordu. Ondan gözlerimi çektim. Yakalanmak ve ağzına sakız olmak istemiyordum.
✘✘✘
Servisten indikten sonra adını bile öğrenemediğim karumam ile birlikte , eve doğru gitmek için taksiye bindik.
İstanbul'a ilk gelişimdi. Hep merak etmiştim İstanbul'u. İnsanlarını değil şehri. İnsanlar umrumda değildi. Herkes bencildi. Herkes kendini düşünüyordu. Zaten birini düşündüğünde , önemsediğinde zararlı biz çıkarız. Ne kadar aptalca olursa olsun safızdır. Güveniriz , inanırız ve en önemli severiz. Ben bunu 9 yaşıma kadar uyguladım.
Ancak işe yaramadı. Hayatım böyleyken 'Mutluluk' bile imkansız gelirdi. Hayat acımasız. Kitaplardaki gibi değil. Her seven birbirine kovuşamıyor. Her iyi olan kız saf olarak kalmıyor. Her aşk evlilik ile bitmiyor. Ve en önemlisi ise ölüm. Her an her yerde ölüm var.
İnsanlar ise sadece iyi olanı düşünüyor. Ama sonsuza kadar bu böyle devam etmeyecek. Gerçek herzaman acıdır.
Taksi durduğunda , cama koyduğum kafamı çektim. Dışarıya çıkarak , larşımdakinin ev değil saray olduğunu fark ettim. İki katlı olan evin dışına beyaz mermerler ile şık bir hava katılmıştı. Bakçesi ise özel bahçivanlar tarafından bakıldığı apaçık ortadaydı. Bahçenin ortasında olan ve eve girmemizi sağlayan mermerlere doğru ilerlemeye başladı korumam.
Bende onun arkasından ilerlemeye başladım. Bahçedeki çiceklerin türleri çok fazlaydı. Bahçe arkaya doğru uzuyordu gördüğüm kadarıyla. Duvar göremiyordum.
Kapının önüne geldiğinde siyah pantolonundan anahtatsız sade bir anahtar çıkarttı. Erkek sonuçta. Anahtarlık takmazdı. Kapıdan 2 kez tok sesler geldiğini işittim. Anahtarı , delikten çıkarttıktan sonra bavulunu kaldırarak içeriye geçti. Bende peşinden içeriye girdim.
Yabancı bir eve ilk girişim değildi ama ilk defa kendimi çekingen hissediyordum. Tuhaf. Korumamla alakılı değildi. Belkide evin düzeni ve şekli ile ilgiliydi. Belki.
Siyah demir kapıyı kapattıktan sonra etrafa bakınmaya başladım. Yerler mavinin açık tonu mermerler ile yerleşmiş , duvarlar ise yerlerle uyum sağlamıştı. Koridor uzun değildi aksine geniş ve kısaydı. Salonu , merdiveni ve mutfağı yarıya kadar görebiliyordum. Sağda mutfağa yerleşterilmiş krem renkli masa ve sandalyeleri görebiliyordum.
Salonun siyah ve beyazın hakim olduğu koltukları , masanın siyah ve kahverengi parkeler ile şık bir görüntüsü vardı. Tuhaf dizayn edilmişti. Odaların birbiriyle alakası yoktu. Ancak yine de görüntü bakımından hoştu.
Siyah ve beyza koltukların olduğu tarafa ilerlemeye başladığımda burnuma toprak kokusu geldi. Nereden geliyordu bu koku?
Kas yığının gittiği tarafa merdivenlere doğru ilerlemek istedim ama tuhaftır ki utandım. Daha doğrusu çekindim. Neler oluyordu bana?
Koltukların karşısında bulunan tülü beyaz perdesi siyah olan perdelere doğru ilerledim. Siyah perdenin birini sola diğerini ise sağa çekerek içeriye aydınlık girmesi için açttım.
Açmam zor olmuştu çünkü camın genişliği salonun uzunluğu ile eş değerdi.
Perdeyi tamamen çektiğimde bahçe konusunda haksız çıkmadığımu fark ettim. Bahçedeki çoğu çiçek burada da vardı. Ancak uzun ve geniz olan havuz bunların yerlerini kısıtlamıştı. Ön bahçedeki gibi çok yoktu. Ancak görüntü hoştu.
Cama yakın olan , siyah tekli koltuğa oturdum. Uykum vardı. Kafamı geriye yasladım. Ama rahat değildim. Bu rahatsızlığımın nedeni koltuk değildi. Cebimdeki birşey kalçama batıyordu. Bıkkınlıkla yerimden kalktım. Siyah dar pantolunumun arkada cebine elimi attığımda elime iki tane küçük kağıt geldi.
Biri kas yığının yazdığı Volkan'ın numarası. Diğerini bilmiyordum. Volkan'ın numarasını cebime tekrar yerleştirdim. Diğer elimdeki kağıdı açarak içindeki yazıya baktım. Bu da neydi böyle?!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsyan
Teen FictionKimsesiz olmak sadece anne ve babanın ölmesiyle gerçekleşmezdi. Ben hayatım boyunca bunu anladım. Sevgi yok , şefkat yok , huzur yok , anlayış yok. Tam tersine kötülük var , işkence var , zulüm vardı. Peki ya şimdi? Hayatım iyi olabilir miydi? Kend...