Orta doğu gazla dolu bir odaya benziyordu. Sadece birinin ateşi yakması bekleniyordu. Bazıları kendisini odanın içinde bulurken, kimileri de odadan uzak durmaya çalışıyordu. Sanki akrep ve kovan savaşa dönüyordu. Kin ve nefret tohumları birer birer atılıyor, insanlar kaderlerinde bulunan güzel günlerin son anlarını yaşıyordu olacaklardan habersiz.
Amerika 2011 Mavi Marmara saldırısından üç gün sonra
Amerika'da özel bir görev için özel insanlardan oluşturulan devlet destekli bu kurumun başkanının ofisinin kapısının önünde iki adam kılık ve kıyafetine çeki düzen veriyordu. Kapı nazikçe çalınıp içeri girildiğinde, başkan ile yüz yüze geldiler. Başkan belini çalışma masasına dayamış, yüzü kapıya dönük bir şekilde içeri giren adamları süzüyordu. Sağ dizini kırıp sağ ayağının tabanını masanın önünü perdeleyen kısmına dayamıştı:
- Hoş geldiniz beyefendiler. Neden bu kadar şaşırdınız. Sizi viski ya da şarap kadehleriyle karşılamamı mı bekliyordunuz. Hala o ufacık beyninizle görevinizi başarıyla tamamladığınızı zannediyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Sonuç yoksa başarıda yoktur.
Başkan son cümlesini beklerken sesinin tonunu yükseltmişti. Sol elini yarım daire şeklinde çevirip:
- Bana bakın gözlerinizi kaçırmayın, şöyle bir etrafınıza bakın. Bu lanet ofiste dijital saat bile yok. Göz alıcı bir dekorda göremiyorum ben. Bomboş duvarlar, mermer yerler, şu masa ve koltuğumdan başka bide sizin gibi başarısızlar için ayrılmış iki sandalye ve sehpa var.
Başkanın gözlerinde ki beyaz kısımlara yavaş yavaş kırmızılık yayılıyordu. Aynı rengi karşısında ki adamlarda görüyordu yalnız tek farkla, gözlerinde değil yüzünde:
- Burada zaman harika ve keyifli geçiyor. Bir yığın dosya içinde, şu bilgisayarımı bile eve gittiğimde kasanın içinde muhafaza ediyorum. Peki bunca işkenceye rağmen başarısız bir sonuç. Hem de sonuca yaklaşmışken. Siz benim gözümde iki sefil ajandan başka bir şey değilsiniz.
Başkanın karşısında ki adamlar el kol pençe "çıt" çıkarmadan başkanı dinliyorlardı. İçini boşaltmadan sinirinin geçmeyeceğini biliyorlardı. Başkan, pozisyondan kurtulup sakince döner koltuğuna oturup iki elinin avucunu cilalı masanın yüzeyine vurduğunda çıkan ses iki adamı ürkütmeye yetmişti.
- Uzak kaldınız beyler. Yaklaşın. İçinizden biliyorum ki belki anneme belki de kız kardeşime küfürler savuruyorsunuz, umurumda mı sanıyorsunuz. Hayır! Çünkü üç gündür başımın etini yiyen adamların karılarına ve kız kardeşlerine aynı şeyi yaptım. Elime ne geçti sizin gibi kocaman iki bok. Aranızda ödülünüzü merak eden var mı?
Başkan masadan ellerini çekip koltuğunun kenarlarına dayayarak, koltuğu milimetrelik çevirilerle sorduğu sorunun cevabını bekliyordu:
- Size sordum. Ama cevap yok. Hey orada mısınız?
Diğerine göre biraz daha olgun görünen adam dudaklarını açıp açmamakta kararsız bir vaziyette başkana eşlik etmeye hazırlanıyordu.
- Evet efendim.
- İyi sevindim buna. Hazır mısınız?
- Evet efendim.
- Kocaman bir siktir den başka siz hiç bir şey hak etmiyorsunuz. Defolun!
İki adam kafaları önde oldukları yerde askerler gibi topuklarını ve ayak uçlarını kullanarak geri dönüyorlardı. Kapı kapandığında başkanın gözlerinde ki kırmızılık geçmişti. Masanın kenarında duran diz üstü bilgisayarını açıp homurdanır bir biçimde; "Cehennemde gidin bok herifler" diye son kez haykırıyordu.
Ankara 2011
Genelkurmay Başkanının arabası karargahın önünde durmuştu. Arabanın içinden çıkan Genelkurmay, kapıyla arasında bulunan merdivenleri seri ve bir o kadarda dalgın çıkıyordu. Kapının dışında bekleyen muhafız askerlerin bile selamını fark etmemişti. Gözlerini kaldırdığında cam kapıda solgun yüzünü fark ediyordu. Ritmini bozmadan odasına kadar gidip kapıda bekleyen askere rahatsız edilmemesini söyledi. Askerde gür bir sesle komutanının emrini onaylıyordu. Komutan odaya girip kapıyı kapattığında hızlı hareketlerinden kurtulmuştu. Yavaşça masasına yaklaşırken gözleri birkaç gündür adeta boğuşur gibi hazırladığı evraklara kayıyordu. Evraklara uzanıp aldıktan sonra rahat koltuğuna kurulduğunda omuzlarında ki yükün ona baskı yaptığını hissedebiliyordu. Kağıtları tekrar tekrar düzenli masanın üzerinde dağıtırken son bir kez yaptıklarını gözden geçiriyordu.
Hata kabul edilmeyecek bir seçim yaptığı aklına geldikçe gözünün önünden kötü senaryolar geçiyordu. Gözlerini kapayıp açarak havayı dağıttıktan sonra karar verdiği kişileri tekrar gözden geçiriyordu. İsrail'e gidecek beş kişilik timi kalbiyle onaylamıştı ama şimdi de aklıyla onaylamaya çalışıyordu. Aklı da kalbini onayladığında "Beyaz Tim" i seçmişti. Beyaz Tim'e sahip olan evrakları boş bir dosya kabının içine koyarak telefona sarılıyordu.
Beyaz Tim resmiyette devlete bağlı görünmediğinden onlara bu gelişmeyi yine devlete bağlı görünmeyen emekli bir general verecekti. Telefonun çalma sesi kesildiğinde:
- Alo! Komutanım müsaitseniz görüşelim diyecektim.
Telefonun diğer ucunda ki emekli komutan mahcup olmuş bir sesle:
- Ne demek efendim. Nasıl arzu ederseniz. Yeri bildirir misiniz?
- Her zaman ki yerde deyip biraz da laflamak isterdim ama işlerden başımı kaldıramıyorum. Ben size bir ara uğrarım.
- Olur komutanım bekleyeceğim.
Bu üstü kapalı telefon konuşması bittiğinde, Genelkurmay başkanı deri koltuğuna boylu boyunca rahatlarcasına yaslanıyordu. Tam bu anın keyfini çıkaracakken kapı çalıyordu. Komutan, "Gir" diye bağırdığında ancak kapı açılmıştı. Karışışında ki komutanın "emirlerinizi bekliyorum efendim" dediğinde komutanın keyfi iyice bozuluyordu. Komutan;
"şu çantayı emekli komutana götürür müsün" diyordu. Genelkurmay Başkanı etrafındakilere bir diktatör yerine babacan bir tavırla isteklerini iletmeyi seviyordu. Teğmen masaya yaklaşıp, dosyaları aldığında Komutan, yine rica tonuyla:
- Biraz önemli dosyalar var dikkat et olur mu?
Teğmen kararlı bir ses tonuyla:
- Sizin elime tutuşturduğunuz sakız bile benim için önemlidir. Merak etmeyin komutanım.Bu şaşalı sözler Genelkurmay başkanını rahatlatırken tekrar koltuğuna yaslanıyordu. Gözleri çıkana kadar askeri takip ettikten sonra yavaşça kapanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyun içinde Oyun
General FictionDünyayı saran bir savaş, sevdiklerini çok sevdiği vatanına gömen adamlar, barut kokuları üzerine sinmiş aşklar ,kaybedilen duygular,kurumuş göz yaşları,masumiyet ve noktaları virgülle hayata bağlamaya çalışan bebek. Amerikanın İsrail'e açtığı sava...