İsviçre
Hakan, Meral ve ailesiyle beraber savaş bitene kadar İsviçre'ye yerleşmişlerdi. Hakan'ın asıl İsviçre'ye geliş amacı estetik ameliyatı olmaktı. Çünkü bu kimliğin süresi dolmuştu. Meral de ailesinin yanında evcilik oyunu oynamaya devam ediyordu. Meral'in ailesi Hakanı kendi oğullarıymış gibi benimseyip sevgiyle yaklaşıyorlardı. Bu durum Hakanı yumuşatıyor, set çekmiş aile kavramı duygularını tekrar dışarı çıkarıyordu.
Kiralık olarak tuttukları evde tatil hayatı sürüyorlardı. Bu zaman zarfında Meral ve Hakan'ın duyguları ortada buluşmuş gibiydi. Oynadıkları oyun gerçeğe dönüyordu. Hakan estetik ameliyatının gerçek yüzünü Meral ile paylaşmaya karar verirken ailesine söyleyeceği pembe yalanı da bulmuştu ve bu planın etkili olması için Meral'in yardımına ihtiyacı vardı.
Hakan, camın önünde elleri cebinde ayakta güneşin batışını izlerken Meral arkasından sessizce gelip onu ürkütmeden kollarını omzundan göğsüne doğru salıyordu. Hakan, bir milim bile kafasını çevirmeden güneşin batışını karışık düşünceler ile izlemeye devam ediyordu. Meral kollarını boynuna doladığı halde tepki vermeyen adama yumuşak bir ses tonuyla:
- Güneşle beraber içinde bakalım neleri batırıyorsun canım.
Hakan, Merale cevap verirken sadece dudaklarını oynatıyordu, güneşin batışını ürkütmeyecek bir tonda:
- Batacak bir şey kalmadı canım. Hepsi bu güneşten önce battı biliyorsun.
Hakan, camda yansıyan Meral'in suratının halini gördüğünde cümlesini yanlış kurduğunu fark edip af dilercesine ceplerinde ki ellerini çıkarıp omzundan göğsüne sarkan nazik elleri sarıyordu:
- Tabi bir tek sen ve ailen var, yani ailemiz. Onları da seni de hiç batırmaya niyetim yok.
Berna bu sahiplenişi kabaran duygularını coşkusunun verdiği hazla:
- Oy... Canım benim kıyamam ben sana. Sen benim tekrar bu hayatı sevmemi sağladın. Aslında hayatı da senin beni sevdiğin sürece seveceğim.
Meral, Hakan'a olan tutkusunu aktarırken, Hakan yine eski defterleri karıştırıyordu:
- Kendime bazen kızıyorum. Bukalemun gibiyim. Berna'ya ihanet etmeyi düşünmüyorum, öbür yanım da hayat devam ediyor diyor.
Meral bu cümlelerle şevki kırılsa da o pes etmeyen bir savaşçı gibi:
- Ben senin öbür yanın olmaya razıyım. Unutma ki Berna'ya benim de saygım var. Elbette ki seveceksin. Çünkü o senin karındı. Ama zamanla beni de seveceksin.
Meral, Hakan'a adeta bir falcı gibi geleceğini söyler gibiydi. Hakan'ın da bu anlayışla yaklaşımı hoşuna gitmişti. Tuttuğu ellere ait vücudu bir tango hareketiyle önüne getirmiş ateşli bir öpücüğün başlangıcını yaparken, batan güneşin oluşturduğu altın rengi gökyüzü arka fon olarak görev yapıyordu.
"İstanbul Aşıkları"
"İstanbul Aşıkları"nda yavaş yavaş hastalık belirtileri baş göstermeye başlamıştı. Yakın bir zamanda kimyasal yemiş topraklarda yaşıyorlardı ve hala da orada idiler. Orada böyle basit bir şekilde ölmeleri düşmanın işine gelirdi. Askerden kaçtıkları için tekrar başvuru işe yaramayacakları gibi kimse onlara mütevazi davranmayacak belki de ceza vereceklerdi. Tekrar başvuru bu yüzden işe yaramazdı. Demokrasi ülkesinde yaşadıkları için demokraside ki çarelerinde tükenmeyeceğini biliyorlardı.
Planları deniz yoluyla sivil olarak İsrail'e geçmekti. Sonra da birliklerini arayıp kaçırmış numaralarını yapacaklardı. Bu sayede amaçları İsrail'de ki Türk birliklerine karışmaktı. Planlarını uygulamak için önce kara yoluyla Akdeniz kıyılarına ulaşıp oradan da deniz yoluyla da İsrail'e geçmeleri önlerinde uzun bir yolun onları beklediğini gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyun içinde Oyun
General FictionDünyayı saran bir savaş, sevdiklerini çok sevdiği vatanına gömen adamlar, barut kokuları üzerine sinmiş aşklar ,kaybedilen duygular,kurumuş göz yaşları,masumiyet ve noktaları virgülle hayata bağlamaya çalışan bebek. Amerikanın İsrail'e açtığı sava...