2024 • 17

34 19 0
                                    

İsviçre

Hakan ve Meral dil sorunu çekmedikleri için İsviçre'ye kısa sürede uyum sağlamışlardı. Meral'in ailesi bu konuda pek te şanslı görünmüyordu. Savaşın izlerini hala taşıyorlardı. Hakan ve Meral hafif güneşli havanın tadını çıkarmak için dolaşmaya çıkmışlardı. Güneş tepede görünse de etkisi yok denecek kadar azdı. Yalancı güneşli havada İsviçre sokaklarını gezerken aynı zamanda alışveriş yapıyorlardı. Meral mağazanın camında ki elbiseyi göstermek için mağazanın vitrinine yaklaşıyordu. Vitrini süzerken Hakan ise gözlerini mağazanın yanında duran kafeye iliştirmişti. Gözlerini kafenin buzlu camlarından alamıyordu. Gözlerinin yanılması imkansızdı. Gördüğü manzara karşısında garip bir şaşkınlık yaşamıştı. Düşüncelere dalmışken Meral'in mutlu sesi dikkatini dağıtıyordu:

- Bunu çok beğendim. Bunu alalım mı canım.

- Sen beğeneceksin ve hala o vitrinde kalacak. Sence öyle bir şansı var mı?

Meral tebessüm ederken Hakan tüm saflığıyla parmağını Meral'in burnuna değdirip:

- Canım sen geç elbiseyi dene. Ben hemen geliyorum. Yan kafede bir tanıdık arkadaşı gördüm.

- Tamam canım, seni bekliyor olacağım.

Hakan, Meral'in mağazaya girmesinden sonra kafeye doğru ilerlemişti. Eliyle sürmeli, buzlu camlı kapıyı açarken kapının üzerinde ki ince metalden yapılmış metaller, müzik havasıyla şıngırdıyordu. Hakan karşısında ki adamın, çocuğuyla ilgilenmesinden başka bir şey yapmadığını görüyordu. Etrafındaki olup bitenleri önemsemiyordu. Adamın masasının başına geldiğinde "Merhaba bayım" dedi. Adam kafasını kaldırıp Hakan'a doğru bakıyordu. Hakan ise adamın sadece gözlerine kilitlenmişti:

- Zamanımızın teknolojisi her şeyi değiştirebilir ama gözleri değiştiremez değil mi Cengiz.

Cengiz, Hakan'ı karşısında görünce şaşkınlığı ve mutluluğu bir anda yaşıyordu. Ayağa kalkıp araya giren masadan kurtularak dostça sarılıyorlardı. Bunca zamandan sonra bu şekilde rastlantıya hazır değiller gibi görünüyordu. Meral elbisesinin parasını ödeyip yüzünü yola döndüğünde olduğu yerde kalakalmıştı. Ayalon'un sağ kolu İba'yı görmüştü. Yavaşça cama yaklaşıp kafeyi de pas geçtiğini gördü. Mağazanın kapısını bir hışımla kapatıp heyecanlı vücudunu kafenin içine atıyordu. Aynı hızla Hakan'ın oturduğu masaya ulaşmış iki elinin avucunu masaya dayayarak nefes nefese bir halde:

- Ayalon'un sağ kolu İba'yı gördüm. Ben mağazadayken önümden geçti.

- Sakin ol canım, benzetmişsindir.

- Bu adamların yüzünü unutamayacağımı senden başka kimse bilemez.

- Haklısın. Meral sen çocukla birlikte kafede kal. Cengiz benimle gel.

- Hakan, düz gitti. Üzerinde siyah takım elbise var.

Hakan ve Cengiz hızla kafenin kapısını çarparak çıkmışlardı. Adımlarını büyük büyük atarak yaya yolundan düz ilerliyorlardı. Sonunda Cengiz fırsatını bulmuştu:

- Nereye gidiyoruz. Kim bu adam?

- İsrail'den bir düşman. Şimdilik bunu bil yeter. Sonra anlatırım.

Tam önlerinde siyah takım elbisesiyle ilerleyen bir adam görmüşlerdi. Adamın tam arkasına geldiklerinde Hakan "İba" dedi. Adam dönüp baktığımda neye uğradığını şaşırmıştı. Hakan plastik kaplama silahını cebinden çıkarmadan İba'nın sağ böbreğinin üstüne dayadı:

Oyun içinde OyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin