Bölüm 8 - ''Who are you?''

46 10 3
                                    

              Bu gün hayatımın en maceralı günüydü. Evet evet bu gün o kadar çok şey yaşadım ki yaşadıklarımı yazsam roman olur.

              Derler,teneffüsler, hatta matematik sınavım bile iyi geçti. Olaylar çıkışta başlamıştı.

Çıkışta gün boyunca hiç göremediğim ''Gülme Makinesi'' arkadaşı gördüm ve hemen yanına gittim. Tam arabasına binmeye hazırlanıyordu ki onu yakaladım diye düşündüm ama o beni fark etmemiş gibi arabasına bindi. Acaba gerçekten fark etmedi mi yoksa görmemiş gibi mi yaptı bilmiyorum ama onun öylece gitmesini izleyemezdim. Bu suçluluk duygusuyla iki gündür yaşamak bu kadar zorken bir gün daha böyle devam edemezdi ve ben artık bir şeyler yapmaya kararlıydım. Yaptım da. 

              Buraya kadar da pek bir sıkıntı yok gibi görünüyor. Ama buradan sonrası gerçekten felaketti. O arabasına bindi ve ben de bir taksiye atlayıp -aynı filmlerdeki gibi- ''Öndeki arabayı takip et'' dedim. Yaklaşık bir saat kadar bir yol gelmiştik ve hava kararmıştı. Sonunda arabası durdu ve indi. Hızlıca yürüyordu. Ben de biraz daha gerisinde yürüyordum. Koşmaya başladı. Sanki bir yere geç kalmış gibi bir hali vardı. Demir bir kapıdan girdi ve bulunduğumuz yer sokağın bitimiydi. O, kapıdan girdi ama ben onu izlemek için kapının oldukça küçük deliğinden bakmaya başladım. Delikten net görünmüyordu bu yüzden tam sayamadım ama içeride beş altı adam oturmuş ve ateş yakmış sohbet ediyorlardı. Onu bekliyor gibi bir halleri vardı ki o içeri girer girmez hepsi dikkat kesildi ve artık yüzleri gülmüyordu.

              O içeri girdi ve çantasını havalı bir şekilde kenara bir yere fırlatıp adamlara doğru yürümeye başladı. Adamlar da ayağa kalktı ve ona doğru gelmeye başladılar. Adamların bu kadar iri yarı olduklarını ayağa kalkınca fark etmiştim. Az sonra göreceklerim karşısında nefesimin kesileceğini gerçekten tahmin etmemiştim. İçeride ani bir kavga başladı. Bütün adamlar sadece onu dövüyordu. O yanlızdı. Bu çok belliydi. Bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum ama sadece öylece baktım. On dakika boyunca dişimi sıkıp öylece onu dövmelerini izledim. Bir şeyler yapmalıydım ama iş işten geçmişti. Adamlar işleri bitmiş gibi ellerini birbirine çırpıp birbirleriyle çaklaşmaya başladılar. Bundan zevk almışa benziyorlardı. Sonra benim deliğinden baktığım kapıya doğru geldiklerini fark ettim. Saklanmam gerekiyordu. Kapının kenarındaki küçük girintiye girmeliydim, başka bir yer yoktu ve ben yakalanırsam başım fena belaya girecekti. Girinti oldukça dardı ve benim girmem bile neredeyse imkansızdı ama ben çantamı da alıp girdim. Adamlar gidene kadar nefesimi tutmaya hazırdım. Ama sorun bu değildi. İçimden gelen ağlama duygusunu bastıramıyordum. Elimi ağzıma bastırdım ve içimden kendime sesimi kesmem gerektiğini söyledim durdum. Adamlar neredeyse bir adım ilerimde duruyorlardı ve sokağı biri var mı diye tararcasına gözden geçirdiler. Neyse ki beni görmeden gittiler. Hemen girintiden çıktım ve onun yanına gittim. 

              Onu yakından görünce içimdeki ağlama duygusunu bastırmam mümkün değildi. Bastıramadım da. Benim ağlamam ve onun yerde kanlar içinde inemesi birleşmiş yardım bekliyordu sanki. Ama sokak o kadar ıssız ve sessizdi ki kimsenin bize yardım etmeyeceğini biliyordum. Bu yüzden sadece sessizce ağladım. Hemen çantamın yanına gittim ve çantamdan ıslak mendil paketini tek denemeyle çıkardım. Etrafta kesici bir alet yoktu. Gömleğimin ya da eteğimin bir parçasını kesip kanları silmem gerekiyordu. Ağlıyordum ama boş durmuyordum. Kanları sildim ve üstüne ıslak mendil bastırdım. Yapmam gereken asıl şeyi biliyordum ama nedense yapmadım. Bir şey bana engel oluyordu. Tek yapmam gereken onun telefonunu alıp rehberindeki herhangi birini arayıp yardım istemekti. Ama ben öylece onu izledim. Birşey yapmadan iki saat boyunca onu izledim ve o sonunda uyandı. Daha doğrusu beni uyandırdı. Onun uyanmasını beklerken uyuyakalmıştım ve o beni uyandırdı. Sürünerek yanıma gelmişti ve eliyle yanağımı okşayarak soruyordu ''İyi misin?''. Sesi zar zor çıkıyordu belliydi. Defalarca sordu ama ben o anki korkum ve heyecanımla sadece ona öylece baktım. Sonunda daha fazla dayanamadı ve omuzuma yığılıp kaldı. Bense o uyanmasın diye sadece hareketsiz bir şekilde durdum ve bekledim. Sonunda yaptım. Onun telefonunu aldım ve rehberindekilere neredeyse hiç bakmadan herhangi birini aradım. Kendimi tutamadım ve olayları ağlayarak özetledim. Telefondaki ses ise ''Hemen geliyorum'' demekten başka birey yapamadı.

              Doğruldum ve etrafıma bakındım. Ardından ceketim dikkatimi çekmişti. Onun yattığı omuz kan içindeydi.

              Evet öyle oldu. Hemen gelmişti. GelmişLERdi. Gruptaki herkes oradaydı. Oto yıkamacıda gördüğüm çocuklar, kaykaycılar ve yerde bu kez gülmeyen sadece inleyip ağlayan gülme makinesi. Bu grubu ilk defa toplu bir şekilde görüyordum. Gerçekten konuşamıyordum. Yaptığım tek şey bir şeyler kekeleyip ağlamaktı. Gruptaki herkes bana umut verircesine bakıyordu ama ne kadar üzgün olduklarını da yüzlerinden anlayabiliyordum. Dört beş kişi benim yanıma geldi ve diğer dört beş kişi onun yanına gitti. Beni kendime getirmeye çalışıyor gibilerdi. Kendimde değil miyim? İkisi koluma girdi ve beni ayağa kaldırmaya çalıştılar. Kendimi bıraktığımı hissedebiliyordum. Gözlerim nedensizce kararıyordu ve olduğum yerde yığılıp duruyordum. Beni geldiklerinde indikleri servise taşıdılar ve sonunda gerçekten uyuyakalmıştım.


First Love a DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin