Uyandığımda Joon Myeon'un yatağındaydım ve onu aramak için tam yataktan kalkmaya hazırlanıyordum ki yastığımın kenarındaki not kağıdını görünce duraksadım. Notu okumaya çalışmıştım ama gözlerim bulanık gördüğü için yazdıklarının pembe olduğu dışında bir şey göremiyordum. Evet pembe kalemle yazılmıştı. Gözlerimi ovuşturdum ve okumak için tekrar baktım.
Bu kez daha net görebiliyordum.
''Okul görevlerini halletmem gerektiği için erkenden çıktım. Kahvaltı yapmadan çıkma. Okulda görüşürüz.''
Notu okuduktan sonra yüzümde oluşmuş olan salak gülümsemeyi sildim ve hemen telefonumdan saate baktım. Biraz daha oyalanırsam geç kalacaktım. Hemen saçımı başımı düzelttim ve kıyafetlerimi aramaya başladım. Sonunda Joon Myeon'un dolabına koyduğum aklıma geldi ve hemen bulup giydim. Artık okula gidebilirdim. Kapıdan çıkıyordum ki Joon Myeon'un notu aklıma geldi.
''...Kahvaltı yapmadan çıkma...''
Geç kaldığımın farkındaydım. Ama hemen geri dönüp mutfağa girdim. Tahmin ettiğim gibi düşünceli sevgilim kahvaltıyı hazırlamıştı. Aceleyle bir şeyler yedikten sonra tüm hızımla çantamı alıp evden çıktım.
Kapıda saf saf dakikalarca dikilmiştim. Dışarıdaki manzara o kadar güzeldi ki bir kaç dakika da olsa izlenmeye değerdi. Yılın ilk karı yağmıştı ve her yer bembeyazdı. Ellerimi yukarıya kaldırmıştım ve ellerime düşüp eriyen kar tanelerini hayranlıkla izliyordum. Bu bir kaç dakika sonra okula geç kaldığım aklıma geldi ve hemen merdivenleri inmeye başladım. Tam son basamaklara gelmiştim ki basamakları buz tuttuğunu sonradan fark ettim. Düştükten sonra. Sonrasındaki bir kaç saniye sanki bir film gibiydi. Slow Motion bir şekilde gerçekleşen bir kaç kaç saniye. Sanırım hayatımın en iyi bir kaç saniyesi.
Bu nasıl bir güzellikti? Sarı saçlarının aşağısında gelen pürüzsüz anlı. Elmacık kemikleri. Parlayan gözleri ve kaşları. Kirpiklerinden bahsetmiyorum bile. ''İyi misin'' diyen muhteşem ses tonu. Minicik burnu ve konuşurken daha çok belli olan hafif keskin çenesi. 1.73 civarındaki boyu ve hafif geniş omuzları. İnce bacakları ve fiziği. Hayranlığımın suratımdan belli olmaması o an istediğim tek şeydi çünkü eğer içimdeki düşünceler yüzüme yansıyacak olsaydı o saf gülümsememle rezil olurdum.
''İyi misin? İyi misin? Duyuyor musun? Orada mısın? İyi misin heeey?''
''Huh? Ne? Bana mı dedin? Ne dedin?''
Art arda soruyordum ve gözlerimi kocaman açmıştım.
''İyi misin?''
''Ha?''
Hemen ona tutunduğum elimi omuzundan çektim ve üstümü başımı çırpıp kendime gelerek:
''Evet evet! Kesinlikle. Çok iyiyim şu an.''
''Sevindim.''
Gülümsedi. Gülümsemişti.
Adı sesli sesli tekrarlaya tekrarlaya sınıfa yürüyordum ki sınıfa girince şaşkınlıktan adı söylemeyi bırakmış ve telefonumu açıp hemen saate bakmıştım. Saat 7.30'du ve okul saatini bir saat geçiyordu ama sınıfta sadece ben vardım. Bu neydi şimdi? Hemen çantamı bıraktım ve aklıma gelen tek şeyi yaptım. Joon Myeon'un yanına gitmek için sınıftan çıktım ve onun sınıfının katına geldim. Sınıfına doğru gidiyordum ki tam o anda sınıftan o çıkıp bana doğru gelmeye başlamıştı. Gülümsüyordu ve elini kaldırıp selam verdi. Bana ilk soracağı şey tabi ki de düşündüğüm şeydi.
''Kahvaltı yaptın mı?''
''Bunu soracağını ve hayır cevabını verirsem başımın etini yiyeceğini bildiğim için yaptım. Haa unutmadan ne soracağım okul saati mi değişti?''
''Yoo, ne alakası var?''
''Saat 7.42 ve ders başlamadı Joon Myeon?''
''Haa sen o meseleyi diyorsun!''
''Hangi meseleyi diyorum?''
''Senin uykun çok derin ve uyurken kesin geç kalacağa benziyordun. Ben de saatini bir saat ileri aldım. Yoksa kesin geç kalacaktın.''
Şimdi gözlerimi kocaman açmış ona bakıyordum.
''Çok düşündün mü bunu?''
''Yoo. Çok zor olmadı fikri bulmak.''
Cidden ne diyeceğimi bilmiyordum ve hayran kalmıştım.
''Çatıya çıkalım mı? Nasıl olsa daha var.''
''Çatı? Olur.''
İsteği üzerine çatıya çıkmak için merdivenlere gidiyorduk ki onu gördüm. Evet evet Min Ki! O da bizi görmüştü ve görmesiyle gülümseyip el sallamaya başlaması bir olmuştu.
Bu nasıl bir gülümsemedir?
Yanımıza geldi ve hala gülümsüyordu.
''Selam.''
''Selam.''
Ben de gülümsemiştim ve elimi kaldırıp tatlı tatlı selam verdim. Joon Myeon bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Aynı zamanda ''bu kim?'' dercesine bakıyordu.
O ise tüm tatlılığıyla Joon Myeon'a da selam verdi ve Joon Myeon ona hiç samimi olmayan bir sesle karşılık verdi. Joon Myeon kendini tanıtmıştı ve tam bitirmişti ki beni elimden tutup kendine doğru çekerek ''Bu da kız arkadaşım''deyip tatlı tatlı gülümsedi. Ben şaşkınlıktan öksürmeye başlamıştım.
''Neyse biz de tam gidiyorduk.''
''Eeee şey. Madem ders saatine de çok var o da bizle geldin. Hem çatıyı ilk bizimleyken görmüş olur''
Bunu söylemiş ve tatlı tatlı gülümsüyordum ki Joon Myeon'un ifadesindeki şaşkın ve aynı zamanda da sinirli ifadeyi görünce susmuştum.
Şimdi bana cidden şaşırmış ve sinirli bir şekilde bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
First Love a Dream
Novela JuvenilAnnesini ve babasını kaybeden melez kızın hikayesi.