Bu gün okul gerçekten benim için iyiydi. Sınav puanları sonuçları açıklandı ve gerçekten çok iyi aldığımı görünce çok şaşırdı. Mutluluktan kahkaha atabilirdim ama bir rezillik çıkmasın diye her zamanki gibi sadece tatlı tatlı gülümsemekle yetindim.
Evet buraya kadar her şey çok iyi gibi ama... Uzatmayıp konuya dalacağım.
Joon Myeon'la karşılaştım. O okulda ne arıyordu? Yürüyecek hali yoktu. Okula neden gelmişti? İlk başta ben de çok merak etmiştim ama sonradan her şey belli oldu. Joon Myeon okula raporunu vermeye gelmişti. Keşke bunu yapıp defolup gitseydi!
Olanları benim için bu kadar zorlaştırmak zorunda mıydı? Okula geldiğinde hali kalmamıştı. Gerçekten iki gündür onu görüyordum ve bu üçüncü gündü ama o hiç bir ilerleme sarf etmemişti.
Olaylar karışmasın diye sıra sıra anlatayım. Öncelikle onu sabah okula gelirken görmüştüm ama olanları hala unutmamıştım. Bu yüzden normal bir şekilde yanına gidip selam vermemi beklemese iyi olurdu. Onu görmemiş gibi yaptım ve sanırım bunu yaptığımı anladı çünkü çok belli etmiştim. Sonuçta henüz hiç konuşmamıştık ve benim buna hiç niyetim yoktu. Ama kimsenin de benim niyetimi sormaya niyeti yoktu. Buradan da anlaşılacağı üzere eninde sonunda konuştuk.
Üçüncü dersin sonunda sınıftan çıkmaya yeltenmez olsaydım. Sıramın altına saklansaydım da Joon Myeon'la konuşmak zorunda kalmasaydım! Ahhh keşke!
Evet, üçüncü dersin bitiminde sınıftan çıkmıştım ki kapıda yine Joon Myeon'la ''çarpıştım''. Ya biz doğru düzgün selamlaşıp da konuşamayacak mıydık? Böyle çarpışan arabalar gibi nereye kadardı acaba?
''Gel buraya dedi ve beni kolumdan tutup çekti. Yine daha ne oluyor demeden koridoru geçmiştik. Ve merdivenleri inmeye başlamıştık. Dört katı öylece indik. Defalarca ''Ne yapıyorsun sen deyip bağırmama rağmen onun tek yaptığı o haliyle koşmaya çalışmaktı.
Sonunda bahçeye kadar böyle koşmaya yakın bir şekilde geldik ve kolumu çektim ve ondan aldım.
''Ne yapıyorsun sen ya? Bu ne şimdi?''
Böyle saçmalamasaydı ben de bu kadar sinirlenmezdim.
Nefes nefese kalmıştı ve dizlerine doğru çömelmiş elleriyle dizlerini tutuyordu.
''Sana hemen bir şey söylemem lazım''
Tek nefeste söylemişti ve hala nefes nefeseydi.
''Ne söyleyecektin de bir heyecanla dört katı böyle koşturdun? Yukarıda söyleyemez miydin!''
Artık bağırmıyordum adeta çığlık atıyordum. Sinirlendiğimi olabildiğince belli etmeye uğraştım.
''Bunu adam gibi yapmam lazımdı. Üzgünüm. İlki için...''
''Ne?'' Hiçbir şey anlamamıştım. Neden bahsediyordu bu?
Ama sonra olanları gayet net anladım. Beni öptü. Yine ne oluyordu? Gerçekten sinirlenmiştim. Ama bu kez aptal gibi kaçmayacaktım. Gününü göstermeden peşini de bırakmayacaktım. Ama önce kendimi kurtarmalıydım. Onu omuzlarından tutup ittim ve evet evet bu kez tokat bence hakettiğiydi. Hakettiğini de buldu.
''Ne yapıyorsun sen? YA NO- NE! NOLUYO! NEYİN PEŞİNDESİN SEN YA!''
''Sen kimsin ya! Yok canım! BECEREMEDİN! Adam gibi yapman için önce ADAM olman lazım! Sen başarabildiğin neyi adam gibi yaptın ki? Bu zamana kadar gördüğüm en-
Bu neydi? Hem suçlu hem güçlü deniliyordu sanırım buna! Beni susturmuştu ve...
Bir kaç dakika geçti ve ortalık sakinleşmişti.
'' Derdin neyse söyle çünkü bu gün bitecek. Bu günden sonra bir daha seni görmeyeceğim. Gördüğümde de görmemiş gibi yapacağım. O yüzden ne söyleyeceksen ya şimdi söyle ya da sonsuza kadar içinde tut onu!
Evet ortalık sayemde yine gerilmişti.
Umurumda değildi!