''Acele etme. Ben beklerim.''
Joon Myeon'a onaylarcasına başımı sallamış ve odaya girmiştim. Odadan çıktığımda Joon Myeon karşımda elleri ceplerinde duvara yaslanmış duruyordu. Sanırım çıktığımı bile fark etmemişti ki hala yere bakıyordu. Dalmıştı. Onun yaslandığı duvarın tam karşısındaki duvara da ben yaslandım ve güçsüzlüğüme yenik düşüp yere çöktüm. Dizlerimi kendime çektim ve oturdum. Ellerimle dizlerimi tutuyordum. O hala yere bakıyordu ve geldiğimi sonunda fark etmişti.
''Sen... İyi misin?''
Bunu çekinerek söylemiştim. Cevabını bildiğim bir soruyu nasıl bu şekilde sorabilirdim?
O beni duymuştu ama sanki duymamış gibi yapıyordu. Ya da gerçekten dalmıştı. Sonundaysa kafasını kaldırıp cevap verdi. Ben yerde oturuyor olmama rağmen o yukarı bakarak konuşuyordu.
''Bir düşüneyim... Sen yanımda yokken nasıl olabilirim?''
Dalga geçer gibi söylemişti ve ben bu söylediği karşısında tebessüm etmekten kendimi alamamıştım. Sonra devam etti.
''İstersen git de bir bizimkilere sor bu soruyu. Onlar daha iyi açıklar. Son günlerde beni gruptan atma planları kurmaya başladılar.''
Gülüşmüştük.
''O kadar kötü yani. Hmm''
Odanın kapısı açılmış ve Min Ki çıkmıştı. Karşısında ilk gördüğü Joon Myeon olduğu için çok şaşırmıştı ve ben olayı kısaca özetleyince şaşkınlığı gitmişti.
''Joon Myeon seni merak etmiş de... O yüzden böyle hiç sormadan gelmiş.''
Joon Myeon hemen itiraz edip çıkışmıştı.
''Onu değil -eliyle Min Ki'yi işaret ederek- Seni merak ettim!''
''Yaa görüyor musun Min Ki. İkimizi merak etmiş.''
Gülümsemiş ve olayı kapatmaya çalışırken Joon Myeon yine itiraz etmeye başlamıştı. Sonra onu dürterek susturmuştum.
Joon Myeon'u ve Min Ki'yi alıp hastaneden çıkmıştım ve Joon Myeon Min Ki'yi eve bırakmıştı. Onun evleriyle yakın evleri olduğu için geçerken bırakıverdi desek daha doğru olur. Özellikle Min Ki'yi bırakmamıştı yani. Öyle bir şey yapmazdı da zaten. Min Ki'yi eve bırakmıştı ve ben ona defalarca bir şeye ihtiyacı olursa aramasını söyledim. Joon Myeon buna gerçekten sinir olmuştu ama ağzını açmıyordu. Joon Myeon eve sürmeye başlamıştı ama ben eve gitmek istediğimi söylemiştim. Tabi ki beni dinlememişti ve hala kendi evine sürüyordu. Sonuçta onun zoruyla eve gelmiştik. Merdivenleri çıkmıştık ve o ceplerinde anahtar aramaya başlamıştı. Sonunda buldu ve eve girdik. İçerisi karanlıktı ve Joon Myeon ışığı açmamıştı. Ne oluyor demeden kapıdan girince sağdaki çıkıntı olan duvara yaslanmış bulmuştum kendimi. Şimdi Joon Myeon'un nefes sesini duyuyordum ve aramızda belki bir karış vardı belki yoktu. Bileğimden sıkı sıkı tutmuştu ve galiba kısılmıştım. Kaçacak bir yerim yoktu ve sessizliği bozdum.
''Joon Myeon...''
Bunu ürkek ve utangaç bir sesle kafamı eğerek söylemiştim. O ise hiç bir şey söylememişti. Gittikçe yakınlaşan nefes sesini duyabiliyordum.
''Beni sinir ediyorsun biliyor musun?''
Hiçbir şey söylemedim ve o hala yaklaşıyordu. Karanlıktı ve zaten bir şey göremiyordum ama yine de gözlerimi kapatma gereği duymuştum. Sonuçta bu güne kadar Joon Myeon'la gözlerim açıkken öpüşmemiştim. Joon Myeon'un dudakları sonunda tam dudaklarıma değiyordu ki o ani bir hareketle beni kendine çekmiş ve sarılmıştı. Şimdi kafam onun omzuna gömülmüştü ve o bana sıkı sıkı sarılıyordu. Şimdi bir şeyler söylüyordu.
''Neden seni öpmeye bile kıyamıyorum?''
Şimdi kafamı omzuna iyice bastırıyordu ve daha da sıkı sarılıyordu...
''Seni seviyorum Joon Myeon.'' Her şeye rağmen seni... seviyorum.''