Neredeyse ondan kaçmak istercesine olduğum yerde doğrulmaya çalıştım. Sanki bana yardıma değil de zarar vermeye geliyor gibi hissediyordum. Yanımdaki peteğe tutunup kalkmaya çalıştığımda gücümün gerçekten olmadığını anladım. Ayağa kalktığım gibi tekrar düşmüştüm. Bana ne oluyordu? Sebebini bilmiyordum ama kendime engel olamadan ağlıyordum. Aynı ritimde ağzımdan çıkan hıçkırıklarım nefesimi kesiyordu. Nefes almaya çalıştığımda boğazlarım parçalanacak gibi oluyordum ve alamıyordum. Zorla aldığım küçük nefesler sanki son nefeslerim gibi geliyordu. Bu acıyla yaşamaktansa ölmek benim için ödüldü. Kendime gelmeye çalışıyordum ama olanlar gerçekten korkmama sebep oluyordu. Ellerim mosmor olmuştu ve titriyorlardı. Onları durduramıyordum. Sanki üşüyor gibi dişlerim birbirlerine çarpıyordu ve ben buna da engel olamıyordum. Başımı öne eğip şiddetli bir şekilde öksürdüğümde sonunda boğazımı tıkayıp nefes almamı engelleyen şeyden kurtulmuşçasına derin bir nefes aldım ama hala hıçkırıyordum. Dişlerimin birbirine çarpışını engelleyemiyordum. Buna sinir oluyordum ve artık deli etmeye başlamıştı. Elimle çenemi kavradım ve sıkıca tuttum. Dişlerim hala devam ediyordu. Kendime engel olamıyordum. Ne yaptığımın farkında değildim. Elimle suratıma hızlıca vurdum ve bedenimi tekrar kontrol altına almak istercesine haykırdığımı fark ettim.
''Kendine gel aptal''
Boğazlarım yırtılırcasına haykırmıştım ve sesimin yankısını üç kez almıştım. Dışarıdan bakan birisi deli olduğumu düşünebilirdi. Haklılardı. Çünkü ben de deli olduğumu düşünmeye başlamıştım. Bedenimi başka birisi yönetiyordu sanki. Kolumu kavrayan soğuk eli hissettikten sonra kafamı kaldırıp dehşetle Min Ki'ye baktım. Nedenini bilmiyordum ama ondan nefret ediyordum. Herkesten her şeyden. Ters bir bakış attım. Dişlerimi sıkıyordum ve ağzımı açmadan konuşuyordum.
''Bırak beni''
Min Ki korkuyla yüzüme bakarken sertçe kolumu çektim ve peteğe tutunup tekrar kalmaya çalıştım. Resmen bacaklarımı hissetmiyordum ve yerde sürünerek hareket ediyordum. Tekrar düşünce Min Ki yardım etmeye çalışırcasına kolumdan tutmuştu ve beni kaldırmaya çalışmıştı.
''Bırak dedim sana bırak. Hiçbirinizin yardımına ihtiyacım yok.''
Resmen deli gibi haykırıyordum. Koridor ders saatinde hiç bu kadar dolu olmamıştı. Herkes Min Ki ve benim etrafımda olanları izliyordu. Rezil olmuştum. Herkes tuhaf bir şekilde suratımı inceliyor ve acıyan gözlerle bana bakıyorlardı. Hatta yanındakini dürtüp ''yazık lan kıza şu haline bak'' diyeni bile görmüştüm. Sonunda kalabalık bir anda seyreldi ve herkesin arasından gelen o bir kişiyle göz göze gelmem sakinleşmeme yetmişti. Joon Myeon bana sinir krizi anında uyuşturucu uyku hapı etkisi vermişti. Ellerimi görebileceğim bir hizaya kaldırıp hala morlar mı diye bakmak istemiştim. Vücudum öyle rahatlamıştı ki aniden. Onunla göz göze geldiğim dakika kalabalığın sesi sanki kesilmişti. Hatta hıçkırıklarım durmuş ve dişlerim birbirlerine çarpışmayı kesmişti. Ayağa kalkmaya çalışmayı bırakmıştım. Zaten gücüm tamamen tükenmişti. Yavaşça kendimi bıraktığımda amacım sadece yere oturmak olsa da gücüm öyle tükenmişti ki kendimi merdivenlere uzanmış bulmuştum. Kafama gelen darbenin merdivenler olduğunu soğukluğundan anlamıştım ve göz kapaklarım daha fazla dayanamayarak isyan edercesine kapanmışlardı.
***
Gözlerimi açtığımda karanlığa alışmış gözlerim ışığı görünce refleks olarak kısılmıştı ve elimle ışığı engellemeye çalışıyordum. Olduğum yerde doğrulduğumda nerede olduğumu anlayamamıştım. Buraya daha önce hiç gelmemiştim ve neredeyse her yer beyazdı. Tuhaf bir odadaydım. Perdeler beyazdı. Çarşaf ve yorgan, halılar, dolaplar, komodin, kapı da öyle. Her yer bembeyazdı ve perdenin arasından gelen gün ışığı sarı. Yataktan kalktım ve endişeyle üstümü yokladım. Bu pijamalar? Okul formalarım neredeydi? Bunları bana kim...? Aniden komodinin üstünde duran telefonumu aldım ve saate baktım. Gerçekten bu kadar çok uyumuş muydum? Sabah olmuştu. Ben gerçekten bir gündür mü...? Burası neresiydi? Kafamda deli sorularla çıldırmadan önce şu odadan çıkıp nerede olduğumu öğrenmem gerekiyordu. Kapıyı yavaşça açıp aynı şekilde yavaşça kapattım. Parmak uçlarımda yürüyerek merdivenlerden inmeye başladım. Nerede olduğumu bilmiyordum bu yüzden de ne olur ne olmaz diye düşünmüştüm. Merdivenlerden inerken kafamda bir milyon tane manyak senaryo kurmuştum ve sonunda son basamağa bastığımda Joon Myeon'un sesiyle korkudan yerimde zıplamıştım. Ama yine de onun sesini duyunca tüm korkum gitmiş yerini güven duygusuna bırakmıştı. Geldi ve yanımda durup elimden tuttu. Sonra beni çekti ve belimden kavrayarak yürümeye başladı. Ona yetişmek için parmak uçlarımda durdum ve kulağına fısıldayarak sordum.