Mektubu götüren on iki yaşındaki velet de, kamelyanın girişinde durmuş, elinde mektup, içeride oturan beylere bakıyordu. Az önceki kız, iki adamı tarif etmişti ki, zaten birini tanıyordu. Elindeki mektubu ona mı verecekti yoksa diğerine mi, işte onu bir türlü hatırlayamıyordu. Aklı, az önceki oyunda kalmıştı. Çocuk arkasını döndü, kıza yeniden sormayı düşünürken onları yerinde göremedi. Gözlerini kısarak bakındı, ta ilerde uzaklaşan üç kadın, bir adam ve bir çocuk vardı. Cebindeki sikkeleri düşündü ve omzunu silkti. Aman ne olacak ki! Adamlardan birine uzatsa ne çıkar? Parasını almıştı şimdi koşup sorsa, cebindeki paradan da olabilirdi. Bir an önce işini bitirip arkadaşlarının yanına kuka oynamaya dönmek için acele etti. Elinde azıcık kırışmış mektubu beceriksizce düzelterek esmer adam uzattı.
"Bunu sana bir abla gönderdi." dedi ve bahşiş mahşiş beklemeden topuklayıp oyuna yetişmek için koşturdu.
Genç adam kaşları çatık, eline tutuşturulmuş kâğıt parçasına baktı kaldı. Ne acayip bir gündü! Behzat'ın zoruyla, ayaklarını sürüyerek yaz başı pikniğine gelmişti ve elindeki kâğıt dâhil tam beş tane mektup almıştı. Buraya gelenlerin açık hava, güneş, çimen derdinden öte başka merakları vardı anlaşılan.
Yan gözle Behzat'a baktı, arkadaşı onun şaşkınlığına gülmemek için dudağını ısırıyordu. Huysuzca söylendi. "Bu nedir birader?" dedi elindeki kâğıdı havaya kaldırırken. "Milletin yazar olası mı gelmiş de, beni mi bulmuş koca alanda."
Behzat kendini koyuverdi ve elini dizine vurarak gülmeye başladı. "İstemediğin ot burnunda bitermiş Salih. Kıskanıyorum ama... Ben iki mektup aldım bu senin aldığın beni aştı, kat be kat katladı."
Salih arkadaşının ince alaylı sözüne homurdanarak cevapladı. "Burada adet bu mudur? Kızlar beğenir, seçer, sonra mektup mu yazarlar?"
"Burası Avrupa değil birader." dedi Behzat nargilesinden bir nefes çekti ve üfleyerek ona doğru eğildi. Fısıldadı. "Kolay döşeğe yatıramazsın ama flörtün alasını yaşarsın. Dokunmadan sevdalanırsın ama başını duman sarmadan farkına bile varmazsın."
Salih kaşlarını temelli çattı ve parmakları arasındaki mektubu sıktı. Behzat bu mektubun sonunun da diğerleriyle aynı olacağını hissedince atılıp kâğıdı Salih'in elinden alıverdi.
"Dur bakalım, hemen yırtıp atma. Bunu okuyacağım, sen istesen de istemesen de."
Salih aldırmadan kâğıdı ona bıraktı.
"Basit iki sıra yazı okumak için bu kadar sabırsız olacağını bileydim, sana okuyacak daha kaliteli şiirler getirirdim. Bu boş satırları okumak zahmetinden de kurtulurdun. Ben anlamıyorum, bu insanlardaki aşk merakını. Birini sevince ne olacak? Başın göğe mi erecek? Sanki dünyada mutlu aşk diye bir şey kaldı mı? Ne yararı var sevdalı yüreğin, âşık olana? O kadar yüceltiyorsun sevdiğini, sonra bir de bakmışsın alaşağı oluvermişsin. Yok, birader, ben aşk istemem, bu kadar cehennem eziyeti bana yetti. Yarım akıllı bir hatun alıp torun torbayla annemin gönlünü hoş etmekten başka bir dileğim yok. Benim gönlüm aşka sevdaya kapandı hem de zincir üstüne zincirlerle kilitlendi. İmkân değil, kalbimin kapısı bir daha aralanmaz."
Salih, arkadaşının lafa hiç girmemesine ve ona karşı çıkmamasına şaşırarak doğrulup arkalıklı divanda yan döndü. Behzat'a baktı. Arkadaşının gözleri ve tüm dikkati, iki eliyle tutarak okuduğu kâğıttaydı. Sonuna kadar okudu ve derin bir nefes alıp başa geri döndü. Salih, onun mektubu yeniden okumaya başladığını görünce meraklandı. Divanın yan kolçağına elini dayadı ve arkadaşının omzunun üstünden mektuba doğru eğildi.
İnci gibi tertemiz bir yazıyla yazılmış satırlar, bayağı kâğıdın ayarını arttırmış, birer mücevher gibi sıralanarak süslemişti. İnsan ne yazdığına değil ilk önce nasıl yazdığına hayran kalıyordu. Salih, alışkanlık eseri, içinden gelen beğeniyi hiç hoş karşılamadı ve kaşlarını bir kez daha çattı. Hitap yerine geri döndü ve boş olduğunu görünce hayret etti. Genç bir kızın nasıl bir cesaretle adını sanını bilmediği bir adama mektup gönderdiğini bir anlığına düşündü. Bir anlığına diyorum çünkü ilk kelime parıltısından sonra Salih de, Behzat gibi dizilen kelimelerin büyüsü altına girmişti. İki arkadaş mektubu, kim bilir kaç defa daha okudular, anlamadıklarından değil, anladıkları duygu okyanusunun tadına doyamadıklarından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalpten Öte
Historical FictionBir mektupla başladı her şey... Bu öyle bir mektuptu ki, ne yazanın niyetine hizmet etti, ne de okuyanın isteksizliğine kulak verdi... Umursamaz bir küstahlıkla savurdu, iki şaşkın genci sevda rüzgarına... İki kalpten biri, aşkı tanırken okyan...