Bölüm 15

226 37 6
                                    


İstanbul'un alımlı çehresine akşam çöker ve şehir, başka bir çeşit güzelliğe evrilirken, her bir tarafında yüzlerce farklı hayat yaşanmaktaydı. Yaşanmaktaydı diyoruz ama lafın gelişi, bazı yerlerde de son bulmaktaydı. Şehri bir taç misali kuşatan tepelerden birinde, ağaçların arasındaki cennet bahçesinin ortasında beyaz bir köşk vardı. Issız koridorlarda ansızın boğuk bir çığlık yankılandı. Kimse, bir kişi dışında kimse, bu tatlı cana olan veda nidasını duymadı.

Edip Nuri'nin uyarısına rağmen karanlık yüreğe sahip katil, öfkesine yenilmiş, yapmaması gereken bir şey yapmıştı. Zindan olarak kullanılan bodrum katında, zayıf fener ışığı altında, az önce son duasını okuttuğu adamın başında dikiliyordu. Ellerinden yere damlayan kanın dehşetengiz hissi umurunda değildi, dokusunu seviyordu. Kokusunu, tırnaklarının arasına sızan kadifemsi yapışkanlığını...

Hırıltılı bir gülüşle yerdeki zavallı cesede baktı. Neşeli hırıltısı artarken ayağıyla cesede bir tekme attı. İşkence görmüş leşe, insan demek zordu, kan ve doku yığını haline gelmişti; üstüne üstlük şu anda, bağırsakları da zemini pisletiyordu. Edip Nuri'ye, adamın bu halini gösterirse, yemediği azar kalmazdı ama her şeye rağmen değerdi. Adamın ağzından teker teker söktüğü dişlerini yerden topladı ve her zaman yanında taşıdığı pis kokulu keseye koydu. Bu keseyi değiştirmeliydi veya içindeki dişleri bir ara yıkamalıydı, kokusu dikkat çekmeye başlamıştı.

Ne yapacağını düşünürken gözüne, masaya sapladığı satır göründü. Islık çalarak satırı güçlü kaslarını gererek masadan kopardı ve cesedin başına gitti. Üstüne başına kan sıçramıştı zaten hiç beklemeden cesedi parçalamaya koyuldu. Bir süre sonra ıslık çalmayı bırakıp kıkırdamaya başladı, küçük bir çocuk gibi neşeyle kıkırdıyordu. Etrafa sıçrayan kemik ve et parçaları onun yüzünü örterek kanlı bir maske gibi kaplamıştı. Ağzının kenarında bulaşan kalıntıları diliyle yalayarak temizledi, diline gelen kemik kırıntılarını balgamlı bir tükürükle pis zemine fırlattı, sonra da parçalamaya devam etti.

Başka bir karanlık odada ise iki adam karşılıklı deri koltuklarda oturmuş hızlı bir şekilde konuşuyorlardı. Binanın neresi olduğunu söylemeyeceğiz, çünkü önemli değil. Önemli olan bu iki adamın ne konuştuğu...

"Paşa sorun çıkartacak, kesinlikle taş koyacağını belli etti."

"Merak etmeyin efendim, elimdeki adam işi başarırsa, listedeki diğerleriyle de işi kıvırırız. Şifreciyi kandırmak için acele etmemize gerek kalmaz."

"Hep aynı masalı anlatıyorsun Edip." diye homurdandı adam. "Gittin en beceriksiz adamı buldun. Hala karşıma geçmiş ağzıma sürdüğün çürük balı yutmamı bekliyorsun. Dua et, sana destek çıkıyorum yoksa çoktan harcanırdın."

"Sağlığınıza duacıyı efendim." dedi Edip Nuri, başını saygıyla eğerek.

Nejat Bahri tatmin olmuş bir bakışla adamı süzerek geriye yaslandı. "Aslında Hüsnü Celal'in oğlunu işe karıştırmayı ben de istemiyorum. Fakat biliyorsun şef onu istiyor. Sonuçta biz de uymakla yükümlüyüz. Bir süre daha beklemeye ikna edebilirim, sanırım. Sen de o arada elini çabuk tut, yoksa ensenden tuttuğum gibi önlerine seni atarım Edip."

"Emredersiniz hazret."

"Yine aynı meseleye geldik. Mehmet Kemal'i ne yapacağız? Onu biraz tanıyorsam şu anda padişahımızla görüşme ayarlamaya çalışıyordur, ya da Hüsnü veya Sadık'a bizi ispiyonlamayı tasarlıyordur."

"Bahsettiğiniz gibi bir tasarısı olduğunu öğrendim, efendim. Görüşme talebini, hünkârımızın kalemine iletmiş ama merak etmeyin haber durduruldu, şimdilik!"

"Sinsi herif!" diye tısladı öfkeyle. "O vakit fazla bekleyemeyiz. Bugün yarın ağzını kapatmak gerek."

Edip Nuri haince kısılan gözlerini Nejat Bahri'ye doğru kaldırdı. Dudaklarında seğirmeyi andıran tereddütlü bir sırıtış eşliğinde konuştu.

"Ne yapılmasını isterdiniz?"

Nejat Bahri nefes aldı, verdi, elini cebine attı. Gümüş bir tabla çıkardı, yavaş hareketlerle açtı. İçindeki tozdan bir nefeslik aldı ve burnunun sağ deliğine çekti. Diğer deliğini de şenlendirdikten sonra aynı yavaş hareketlerle tablayı kapattı ve cebine attı. Aldığı zevk verici zehrin tadını çıkardıktan sonra gevşek kelimelerle konuştu.

"Cenazesine gitmek isterdim, malum yarın Cuma."

Edip Nuri titrek sırıtmasının yarım bir gülümsemeye dönüşmesine izin verdi. "Sanırım ikindi namazına yetiştirirler çünkü emir verdiğiniz takdirde, gece yarısına varmadan son nefesini vereceğini hesap ediyorum. Gerçi bir parça utanç verici bir yerde ama insanın mevkisiyle zevki doğru orantılı olmuyor."

Nejat Bahri burnunun kaşıntısını gidermek için parmağıyla sildi. "Sen pisliğin tekisin biliyorsun değil mi Edip?" dedi ve koltuğuna iyice gömüldü. "Anlat bakalım."

Edip Nuri ağrımaya başlayan sırtını rahatlatmak için oturuşunu değiştirdi. "Mehmet Kemal Paşa, ihtiyar yaşına rağmen genç kadını sever."

"Onunla aramızda fazla yaş farkı yok ve bende genç kadın severim Edip." dedi neşelenen Nejat Bahri. "İhtiyar deme sen yine de."

"Onunla siz bir misiniz hazret? Ahı gitmiş, vahı kalmış Mehmet Kemal'in."

"Uzatmadan devam et." dedi baygınlaşan gözleri şaşılaşarak.

"Nerede kaldım? Görüşme talebini öğrendiğimde, beyefendi için bir eğlence hazırlamayı düşündüm. Bu akşamüzeri beyefendi bir davet aldı, arada gidip tazeleri okşadığı evden. Yeni gelen İtalyan dilberin tadına baksın diye ama bilmediği şey bu dilberi getiren biziz. Kadın benim emrim üzerine çalışıyor, yani hem evden maaşlı hem benden. Mehmet Kemal'in içkisine kalbini hızlandıran bir sıvı damlatıverecek sonrası onun hünerine kalmış. Gece yarısı olmadan beyefendi, o volkan gibi yanan kevaşenin altında kalp krizi geçirmezse ben de kadından anlamıyorum demektir."

"Oldukça rezil bir durum." diye homurdandı. "İyi ki adam dul yoksa cenazesine gitmeye utanırdım."

Nejat Bahri komik şakasının ardından bir kahkaha patlattı. Edip Nuri güler görünüp içten içe bu zavallı adamdan tiksiniyordu. Kendi kendine 'Az kaldı' diye düşündü. 'Yerine geçmem yakındır. Bakalım o gün geldiğinde senin cenazene kaç kişi gelecek?'

Nejat Bahri kahkahalarını zapt ettikten sonra Edip Nuri'ye baktı. "Aferin, aferin Edip Nuri. Gelişmeleri efendiye anlatacağım. Mehmet Kemal ortadan kalkınca önümüze çıkacak olanları kolayca bertaraf ederiz. Asıl tanık oydu, rahmetli iyi adamdı ya!"

Nejat Bahri yeni bir kahkaha krizine girdi. Gözlerinden yaş gelene, ağzından tükürük saçana kadar güldü de güldü. Tıkandı, açıldı yine güldü. Beyni sünger kıvamına gelmişti, hayalinde geçici üyesi olduğu teşkilatta yükseldiğini, bizzat efendiden asıl üyelik iznini aldığını görüyordu. Edip Nuri adamın hayallerini sezercesine onu izleyip sakince oturmaya devam etti. Aklınca her şeyi yoluna koyduğunu düşünüyordu ama bilmediği şey, eli satırlı katilin şu anda onun zayıfta olsa tek umudunu dilimlediğiydi. Çok yakında öğreneceği bu gerçekten habersiz, başardığı ve başardığını sandığı planlarının zevkini çıkartıyordu.


Kalpten ÖteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin