Yasemin kendine yalan söyleyerek Salih'e olan alakasının üstüne kılıf geçiredursun; Salih de Behzat'ın amacını öğrenmek için, ayılan adamı bahçeye indirmişti. Behzat gözüne koyduğu et parçasıyla morluğu engelleme telaşındaydı. Öte yandan Salih'in gergin halini pek hayra yormamış ne desem de üste çıksam diye düşünüyordu.
"Sen de az zampara değilmişsin Salih." dedi et parçasını gözüne denkleyerek. "Hiç aklıma gelmezdi. Bilseydim çingeneye ben para verir, esmer dilberi kendime dans ettirirdim."
"Öyle bir şey yapmadım Behzat. Konuyu çarpıtma. Burada ne işin var?"
Kollarını kenetleyip uzun boyuyla Behzat'ın önüne dikilince Behzat'ın morali temelli bozuldu. Ne vardı, on santimcik daha uzun olaydı, ziyadesiyle yakışıklıydı ama şu boy meselesinde Salih'ten geri kalmak gururuna dokunuyordu. Yenice vakıf olduğu işin gerçeğini Salih'e anlatmalıydı ama genç adamın yüzüne baktıkça kararında emin olamıyordu. Belki daha uygun bir anı beklemeliydi. Yasemin'in büyük teyzesinin evinde, kızın nişanlı olduğu adama, gönlü sende değil bende demek biraz aşırıydı. Bir hafta içinde iki defa yumruk yemişti, bir üçüncüsünün Salih'ten gelmesini istemiyordu. Külhanbeyinin attığı yumruk yüzünden çenesi hala arada sızlıyordu. Salih'in elinin heriften daha hafif olduğunu tahmin ediyordu ama onun da canı tatlıydı.
"Babaannem ısrar etti." dedi masum bir ifadeyle. "Gülçehre Teyze ile arkadaşlarmış."
"Peki, senin ne işin var?"
"Yaşlı kadın, kıramadım."
"Anca mı aklına geldi? Dağ başı deyip kaçındığın köşk değil mi bu av köşkü?"
Behzat boğazını temizledi. Salih kendi kaşınmıştı. Eti gözünden çekti ve ağacın dibine fırlattı. Kendini savunmak için elleri boşalınca bir adım geriledi ve tedbirli bir duruş aldıktan sonra ağzını açtı.
"Salih Hüsnü Bey!"
Yasemin'in sesiyle iki adam da doğruldu. Yasemin sakinleşmeye çalışarak yanlarında durdu. "Sizinle acil konuşmam gerek."
"Hayırdır, bir şey mi oldu?"
Yasemin derin bir nefes aldı ve başındaki örtüyle yüzünün ateşini yellendirdi. İkisinin bahçeye çıktığını söyleyen Arife'nin yanından buraya dek koşmuştu.
"Bir şey olmadan sizinle konuşamayacak mıyım?" diye söylendikten sonra genç adamın konuşmasına fırsat vermeden ekledi. "Az öteye gidelim. Bu arada Behzat Bey, araba hazır, sizi köşke bırakacaklar."
Behzat bir kez daha kovulduğunun farkına varmayarak kurtuluş olarak gördüğü dala asıldı. Tatlı Yasemin onu kurtarmak ve belki de açıklamayı kendisi yapmak istiyor olmalıydı. Başıyla genç kıza selam verdi.
"İyi kalbiniz, güzel yüzünüze yansımakla kalmamış; güneş misali, soğuk kalbimi de ısıtıyor Yasemin Hanım. Haberlerinizi merakla bekliyorum."
Salih dişlerinin arasından söylendi. "Soğuk kalbini ısıtacak başka yöntemler biliyorum Behzat!"
Behzat kibirli bir bakışla Salih'e baktı. "Kibar bir laftan tellenmen de ayrı olay Salih."
"Hazır bacakların işlerken yürü de, boyunu görelim!"
Behzat mosmor oldu, boyuna atılan bu laf ona pek dokunmuştu. Eliyle zaten düzgün duran ve ıslanmadıkça da bozulacağa benzemeyen saçını sıvazladı ve sırtını dönüp eve doğru yürüdü. Salih o eve girip gözden kaybolana dek arkasından baktı ve duygusuz bakışlarını Yasemin'e çevirdi.
"Sizi hiç boş bırakmaya gelmiyor hanımefendi."
"Size ne demeli, kolunuza takıp getirdiğiniz yetmiyormuş gibi bir de dansçı kızla flört ediyorsunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalpten Öte
Historical FictionBir mektupla başladı her şey... Bu öyle bir mektuptu ki, ne yazanın niyetine hizmet etti, ne de okuyanın isteksizliğine kulak verdi... Umursamaz bir küstahlıkla savurdu, iki şaşkın genci sevda rüzgarına... İki kalpten biri, aşkı tanırken okyan...