Osman mutfaktaki küçük masayı dışarı çıkarttırmış, üstünü peynir, karpuz, salatadan oluşan mütevazı mezelerle donatmıştı. Üç testi de sandalyenin üstündeydi. Havaya dağılmış rakı kokusunu alınca şaşaladı. Osman bardağını ayakta dikilmiş Salih'e doğru kaldırdı.
''Ne bakıyorsun aval aval paşazade, yanaş bakalım da nasıl içiyorsun deneyelim.''
Salih üçüncü sandalyeye yürürken sofranın kurulmasının nedenini tahmin etmeye çalıştı. Son günlerde ne Edip'ten ne de teşkilat işlerinden bahsetmemişlerdi, belli ki bu sofra onu sarhoş ederek ağzından laf almak içindi. Bu taktik de işe yaramazsa Osman'ın ne yapacağını düşündü ve kaşlarını çatarak adama iyice dikkat kesildi. Sandalyeye otururken Osman uzanıp bardağına rakıyı yarısına kadar doldurdu ve diğer testiye uzandı.
''Su istemem.'' dedi Salih adama bakmaya devam ederek. ''Bunun sebebi ne?''
"İçmek için sebep mi arayacağım? Hiç yapmadığım bir faaliyet." Osman bir haftalık sakalını sıvazladı ve sırıttı. ''Tek başına içmek istemedim, keder yapar. Aşk acısı çekmiyorum ki tek başıma kederleneyim. Seni yoldaş olasın diye çağırdım ama görünüşe göre erken devrileceksin. Susuz rakı içecek bir tip değilsin sen.''
Salih adamın lafına gelmedi, onun yerine alaycı bakışlarına soğuk bir gülümsemeyle cevap verdi. Osman kadehinde kalan rakıyı kafasına diktikten sonra kadehi masaya bıraktı. Arkadaşıyla sohbet eder bir havayla sordu.
''Edip seni ne ile tehdit etti?''
''Tehdit ettiğini nereden çıkardın?'' dedi Salih. Osman'ın doğrudan konuya girmesine şaşırmıştı.
Mezelerden atıştıran Osman gayet rahat konuştu. ''Kaç haftadır seni izliyorum Salih, bu işe gönüllü girmediğin çok açık. Unvan veya parayla ilgilenen biri de değilsin. Eziyetlerime rağmen pes etmeyip kendini saklamaya çalıştığının da farkındayım. En çabuk yoldan bu işten sıyrılmaya çalıştığın çok açık. Ben aptal biri değilim, sen ne kadar öyle görsen de.''
''Aptal olmadığını biliyorum. Tam tersi fazlasıyla zeki ve kurnazsın.'' dedi Salih boş midesinin çığlıklarını susturmak için çatalını eline aldı. ''Sen de Edip Nuri'nin emrine girmeyecek birine benziyorsun ama hale bak, onun için çalışmana engel değil.''
Osman keyifle güldü. ''Aslında seni şuracıkta öldürmem gerek. Böylece benim için tehlike olmaktan çıkarsın.''
''Yapmana mani olan şey ne?''
''Mani olan şey, senden hoşlanmam.'' dedi Osman hiç gocunmadan. ''Edip'e olan bağlılığının sebebi pek umurumda değil aslında. Ve istesem seni bu bağlılıktan kolayca azat edebilirim ama o herifin ipliğini pazara çıkarmadan bunu yapmayacağım. Sen de bana yardım edeceksin.''
Rakıdan bir yudum aldı. Buz gibi meret boğazını yakarken kendini daha iyi hissetmişti. ''Kimseye yardım etme yükümlülüğüm yok.''
Osman masanın üstüne doğru eğildi. ''Fark ettin mi bilmiyorum, emirlerime karşı koyman sonucu değiştirmiyor. Eninde sonunda benim dediklerimi yapmak zorunda kalıyorsun. Yokuşa sürmek benim canımı sıkıyor ve benim canımı sıkanın kıymetli canı daha çok yanıyor.''
Adamın nasıl bir karakteri vardı böyle! Baskısı derinden geliyor ve insanı rahatsız hissettiriyordu. Boşa tehdit etmediğini artık anladığından son lafına karşı çıkmadı. Onun yerine adamın bakışlarına aynı şekilde karşılık vererek konuştu.
''Zaten hayatımı alt üst ettin, daha fazla ne yapabilirsin? Bu ıssız yere hapsedilmekten hoşlandığımı mı sanıyorsun, ya da günlerdir süren saçma talimlerinden? Seninle işbirliği yapmak zorunda değilim.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalpten Öte
Historical FictionBir mektupla başladı her şey... Bu öyle bir mektuptu ki, ne yazanın niyetine hizmet etti, ne de okuyanın isteksizliğine kulak verdi... Umursamaz bir küstahlıkla savurdu, iki şaşkın genci sevda rüzgarına... İki kalpten biri, aşkı tanırken okyan...