"Salih!"
Salih onu duymuyordu, sanki. Dev Calut'u andıran hayvanın önüne cesurca çıkmış Davud misali, keskin bakışları hayvanın üzerindeydi. Hayvan karşısında demir gibi bir iradeyle dikilmiş adamdan korku sezmedi, tam tersi bu insan ona hükmedici bir his veriyordu. Aklı karıştı ve tozu dumana katarak son anda karşısında durdu. Kişneyip geri adım attırmaya çalışması da çare değildi, karşısında duran yaratık ondan üstündü. Yavaşça duruldu.
Salih hayvanın yatışmasının sahte olduğunu bilerek gözlerini atın kocaman gözlerine dikti. O sakindi, hayvan da kararsız. Elini öne doğru uzattı.
"Canını yakmayacağım adsız." dedi yumuşak ama otoriter bir sesle.
At geri bir iki adım attı ve hızlıca başını salladı. Salih tonunu koruduğu sesiyle ata yatıştırıcı sözler söyleyerek yaklaştı. Hayvan önce kaçacak gibi durdu. Seyislerin ellerinde urganlarla yaklaştığını gören Salih, adamları bakışlarıyla durdurdu. Yeniden ata döndü.
"Sakin ol kızım." dedi elini boynuna doğru uzatarak. "Sana kimse bir şey yapamaz. Sakin ol!"
Yasemin çite abanmış, korku dolu gözlerle Salih'in atı sakinleştirmesini izliyordu. Hayvan önce direnecek gibi oldu, sonra başını eğerek boynunu Salih'in ellerine uzattı. Salih kendinden emin, atın yelesini okşadı. Atın teslim olmasından sonra Yasemin derin bir nefes aldı, yaşadığı korku yüzünden başı dönüyordu. Ağzında acı bir tat vardı. Salih'in yanına gelen seyisleri gördüğünde rahatlayarak gözlerini kapatmaya cesaret etti.
"Atı bağlamayın, sevmiyor." dedi Salih, "Sakinleşmesi için de biraz zaman verin."
Parmaklarının altındaki ipeksi deriyi okşadı, hayvan kendini tamamen ona teslim etmişti. Baş seyise atın kontrolünü isteksizce bırakarak geriledi ve Yasemin'e doğru baktı. Kız yere çökmüş, bayılan Perran'ı ayıltmaya çalışıyordu. Ceketini getiren Tacettin'e teşekkür ettikten sonra ceketi, terden nemlenmiş tozlu gömleğinin üstüne giymek istemedi. Ceketini kolunun altına sıkıştırarak, Yasemin'in yanına doğru yürüdü.
Baygın Perran'ı odasına taşıdılar. Salih de temizlenip üstünü değiştirdikten sonra aşağıya indi ve holde onu bekleyen başka bir öfkeli dişiyle karşılaştı. Yutkundu. Bu seferki, adsız kadar kolay sakinleşeceğe benzemiyordu. Yeşil gözleri birer alev gibi yanarak Salih'in merdivenden inmesini izledi. Salih rahat adımlamaya dikkat ederek konuştu.
"Perran Hanım nasıl oldu?"
"Az önce intihar etmeye çalışmanızı izleyen biri olarak hala baygın!" diye kükredi. "Ne kadar şanslı olduğunuzu biliyor musunuz Salih Bey?"
Salih gözüne gelen saçını geriye sıvazladı. "Abartmayın, lütfen, ben ne yaptığımı biliyordum. Beni izlemediniz mi?"
Yasemin ona doğru yürüdü. "Ne yaptığınızı cümle alem gördü." Karşısında durdu ve söylenmeye devam etti. "O at, sizi kolayca tepeleyebilirdi. Şu anda kırılan kemiklerinizin tedavisini arıyor olabilirdik."
Salih dudağını büktü, umursamazca ekledi. "Ya da anneme nasıl öldüğümü anlatıyor da olabilirdiniz."
Yasemin'in yüzü sarardı. "Allah korusun..." diye güçsüz bir sesle konuştu. "Bu durumda şaka yapmanız çok düşüncesizce."
"Neden? Hayat benim hayatım, üstünde istediğim şakayı yapabilirim." Yasemin'in daha da süzüldüğünü görünce içini saran hoş meltemin etkisiyle gülümsedi. "Ölseydim üzülür müydünüz?"
"Bahsetmeseniz." diye başını çevirdi Yasemin. "Annenizi ve Hüma'yı düşünmediğinize göre benim üzülmemi de önemsemezsiniz."
Salih, az evvel ismini, yani salt ismini haykıran dudakların titrediğini görünce içi eridi. Gül kokulu Yasemin'in çenesinden tutup ona bakmasını sağlamak için elini kaldırdı ama yarı yolda ne yaptığını fark edip geri çekti. Onları gören biri var mı diye bakınırken kızı teselli etmek için açıklamaya başladı.
"Ben küçükken babamın büyük bir at çiftliği vardı. Oradaki huysuz atları bu kısrakla karşılaştırırsak, bu delişmen kısrak onların yanında kuzuyu andırır." Yasemin'e döndüğünde kızın gözlerini yerden kaldırıp kendine baktığını gördü. Zümrüt bakışlar gönül okşayan bir yumuşaklıkla kırgındı. "Onlarla çok vakit geçirdim. Bu hayvan sadece kendini durduracak sakin birini istiyordu, deli olsaydı yanına yaklaşmazdım."
"Deli olmadığını nereden biliyordunuz?"
Boğazını temizleyip gerçeği itiraf etti. Bu tatlı dilli bülbüle karşı, onun da dili çözüldü.
"Deli olsaydı da atı durdurmaya mecburdum. Sizin olduğunuz tarafa koşması benim atılmam için kâfiydi."
Yasemin genç adamın koyu gece mavisi gözlerine dalıp gitti. Salih'in gönlü sıcacık bir hisle daraldı ve derin bir ah çekmemek için kendini zor tuttu. Kaç gündür yaşadığı azaplı saatler bir çift güzel gözün ona dokunmasıyla bulut kadar hafiflemişti. Soluksuzca konuştu.
"İsmimi seslendiğinizi duydum. Benim cesaretimi arttıran sizin sesiniz oldu Yasemin Hanım."
Yaşadığı o dakikalar aklına gelince ürpererek başını çevirdi. Salih'in başına gelebilecekleri düşünmek bile korkutucuydu. Aptallaşmış zihnini ve uyuşmuş bedenini canlandırmak için korkunun yol açtığı öfkesine sığındı.
"Küçüklüğünüzün bir çiftlikte geçtiğini bilemezdim ayrıca geçmiş olsa dahi, yaptığınız hareketin bahanesi olamaz. Size o kızgınlıkla bağırmış olmalıyım, zira hiç hatırlamıyorum. Kabalık olarak alırsanız, sizin bileceğiniz iş." Diye söylendi ve genç adamın büyüsünden kurtulmak için uzaklaşmaya karar verdi. Halini kendi kendine açıklayan duygu tanımlamalarından hiç hoşlanmamıştı. Onu da korkuya bağladı çünkü suratsıza sevdalanacak kadar kendini bu rüyaya kaptırmamıştı.
"İzninizle ben Perran'a bakayım."
Salih önünden çekildi. "İstanbul'a ne zaman döneceksiniz?"
Salih'in sorusuyla ayağını basamağa atmadan geri döndü. "Neden sordunuz? Yine mi gideceksiniz?"
"İş durumum bir parça karışık, uzun kalacaksanız benim dönmem gerek ama sizi burada bırakmaya gönlüm razı değil."
"Yokluğunuzun dolacağından mı çekiniyorsunuz?" dedi, yine gitmekten bahseden genç adama sinirlenerek. "Merak etmeyin, ben sözümü tutarım. Behzat Bey'in gelmesini yasaklamanız benim de işime gelir."
"O da var ama benim sorma amacım farklıydı." dedi genç kıza bir adım atarak. "Sizinle aynı şehirde olmamak, beni ziyadesiyle dalgınlaştırıyor. Ayrıca döndüğünüzde ailece ziyaretinize gelip düğün vaktini kararlaştırmak isterim. Eğer vaz geçmeyi düşünmüyorsanız."
Genç kız sevincine engel olamadığı oyuncu bir dille cevap verdi. "Henüz sizden o kadar sıkılmadım."
Salih yanaklarını ısıtan utangaçlığa karşın bakışlarını genç kızdan ayırmadan elini uzattı. Az önce zapt etmeye çalıştığı adsıza uzatır gibi değildi, bu sefer gözlerinde talepkâr bir yalvarma vardı. Yasemin çekinerek de olsa zarif elini, onun uzattığı elin üstüne bıraktı. Salih nefes alamıyordu, eğildi ve yaşamak adına, abı hayat yerine koyduğu ipeksi tene, alev gibi yanan dudaklarını tüy kadar yumuşak değdirdi. Gerilemek büyük azaptı ama daha fazlasına cesaret edemedi.
Başını kaldırırken elinden sıyrılan meleğin kanatlarını beyhude tutmaya uğraştı. Yasemin son hızla merdiveni tırmanarak köşeden kaybolduğunda dönen başını, Yasemin'in teniyle kutsanmamış diğer eliyle tuttu. Bundan sonra hiçbir şey aynı olmayacaktı, farkındaydı. Bunun olacağına ihtimal vermiyordu, fakat olmuştu. Masum güzel, onun kararmış kalbini, saflığının nuruyla yıkamış ve arındırdığı bu gönlün tahtına kurulmak üzereydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalpten Öte
Historical FictionBir mektupla başladı her şey... Bu öyle bir mektuptu ki, ne yazanın niyetine hizmet etti, ne de okuyanın isteksizliğine kulak verdi... Umursamaz bir küstahlıkla savurdu, iki şaşkın genci sevda rüzgarına... İki kalpten biri, aşkı tanırken okyan...