Zavallı Edip Nuri canının derdindeydi ama duyarsız Salih, adamın bu endişesine zerre değer vermeden yaklaşan düğünü için uğraşmaya başlamıştı. Yalının tamiratını yetiştiremeyeceği belliydi. Uzun zamandır ilgi gösterilmemişti. Çalışan iki kardeş ise kalan olmayınca binanın bakımıyla alakadar olmamışlardı. Daha çok bekçilik yapmışlardı. Eksikleri tamamlamaya çalışırken iki günün nasıl geçtiğini anlamadı. Sabah soluğu yalıda alıyordu, ona bazen Hüma bazen de annesi yardıma geliyordu. Onun olmadığı bir vakit Yasemin ve Afife Hanım, yalıya bakmışlar ve Sema Hanım'a beğendiklerini söylemişlerdi. Salih akşamüstü alınan malzemelerle döndüğünde genç kızın az önce ayrıldığını duyunca içi sıkıldı. Keşke elini biraz çabuk tutsaydı...
Eskiyen mobilyaların yerine yenileri sipariş verilmişti. Dekor işini kadınlar yaptığından Salih zahmetin yarısından kurtuldu, yine de işi çoktu. Arada kolları sıvayıp ustalara yardım dahi ediyordu. Aklından teşkilat silinmişti ki, üçüncü gün belayı hatırlatırcasına bir misafiri geldi. Sıva ustasının başında dururken Galip Efendi telaşla yanına sokuldu.
"Beyim, bir adam sizi görmek istiyormuş. Adını sorunca bağırıverdi. Ne yapalım def edelim mi, bilemedim."
Salih gelenin kim olduğunu anlamıştı. Yüzü sararmış adama bakıp başını salladı. "Tanırım kendisini, mühim değil." Durdu rahatlayan adama bakarak güldü. "Hayırdır, tartıştınız mı siz?"
Adam ter içindeki alnını elindeki bezle silip konuştu. "Fesuphanallah, kimsin dediydim adam gürleyiverdi. Kusuruma bakmayın da, pek sinirli bir adamcağız. Kollukları çağırsaydım iyiydi ya... Size sormadan bir işe kalkışmayayım dedim."
Salih gülmemek için dudağını ısırdı. İyi ki Galip Efendi, Osman'ı terslememişti, yoksa evdeki tüm tamircileri toplasa Osman ile anca başa çıkarlardı. Osman'ın çardakta olduğunu öğrenince ellerini yıkayıp katladığı gömleğinin yenlerini düzelterek çardağa doğru yürüdü. Osman elleri sırtına kenetli, yukarı aşağı yürüyordu. Geldiğini görünce doğruldu.
"Ne gamsız herifsin sen be!"
Salih etrafına bakındı. Bahçeyi düzenleyen iki bahçıvan onlardan uzaktaydı. Duymayacaklarına hükmedip Osman'ın yanında durdu ve sakince konuştu.
"Neden?"
"Neden diye soruyor bir de! Ben iki gündür dolaşmadık Yahudi bırakmayayım sen evinde keyif çat."
Salih manidar bir bakış attı. "Sonuç yok galiba."
Osman memnuniyetsiz bir tavırla burnunu kırıştırdı. Broş ve kolyeden iz yoktu, adamın kızgınlığından belliydi. Salih omzunu silkti.
"Bulabileceğimizi sanmıyordum zaten. Bu cinayetin sebebi hırsızlık değildi. Mücevherler hala katilin elinde veya ulaşamayacağımız bir yere atıldı. Sarraf dolaşarak bulunacak bir şey değil."
"Madem bunu akıl ettin, neden başta söylemedin lan? Boşuna millete dil döktürdün bana!"
"Bir ihtimal dedim. Ayrıca sana söyledim, ben de üstünkörü soruşturmuştum ama bulamadım. Senin tanıdıkların daha çoktur diye düşündüm."
"Sersem budala!" diye söylendi Osman. "Her neyse, bu sabah Halid senin konağın etrafında dolanıyordu. Buldu mu seni?"
Kaşlarını çattı. Bu haberin tek anlamı vardı, şifreyi çözmesi için yazının devamı hazırdı. Tamir işine kendini kaptırdığından şifreyle ilgili bir çalışma yapamamıştı. Akşam yemeğinden sonra yorgunluktan yatağa devriliyordu, sabah da erkenden yalıya döndüğünden ezberini döktüğü kağıda yan gözle dahi bakmaya fırsatı olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalpten Öte
Historical FictionBir mektupla başladı her şey... Bu öyle bir mektuptu ki, ne yazanın niyetine hizmet etti, ne de okuyanın isteksizliğine kulak verdi... Umursamaz bir küstahlıkla savurdu, iki şaşkın genci sevda rüzgarına... İki kalpten biri, aşkı tanırken okyan...