Bölüm 55

142 27 6
                                    

Merakta bırakmayayım dedim

***

Katil neden durakladığını bilemedi. Bu herifi daha önce de görmüştü, fakat hiç böyle hissetmemişti. His denen garip ürpertiyi yıllardır duymadığı için bu hali onu bir an için sözsüz ve hareketsiz bırakmıştı. Tam adamın işini bitirecekken kolu taş kesilmiş ve öylece kalakalmıştı. Felç durumu bir veya iki saniye sürdü. Kalbindeki fırtınayı bastırarak baltayı sıkıca tutarak anılarında kalan her şeyi öldürmek adına, baltayı fırlatmak için gerildi.

Kafası en az karşısındaki kurbanı kadar karışmıştı. Bu anlık insani duygular da Osman'ın hayatını kurtardı ama aynı şeyi katil için söyleyemeyeceğiz. Arkasından gelen diğer sineği fark edemedi, üstün güdüleri felç durumunda katılaşmıştı. Ensesine yediği müthiş baskıyla sarsıldı ve baltayı fırlatmaktansa kendisine saldırana doğru salladı. Saldırgan eğildi, son anda baltanın menzilinden çekildi, var gücüyle elindeki kalın tahtayı katilin suratına vurdu. Katil ikinci darbeyle iyice sarsıldı. Midesine gelen üçüncü darbe soluğunu keserken eğildi ve son hamle sırtında patlayarak onu bilinçsiz bıraktı.

Salih nefes nefese elindeki tahtayla doğruldu ve olduğu yerde kalmış Osman'a baktı. Osman neye şaşıracağını bilemez haldeydi, elindeki silahı nihayet indirmeyi akıl etti. Öfkeli bir homurtuyla bağırdı.

"Eğer onu öldürdüysen buradan sağ çıkamazsın Salih!"

Salih hayatını kurtardığı adamdan böyle bir tepki beklemiyordu. Osman hızla yerde yatan adama yanaştı ve ters çevirip parmaklarını boynuna koydu. Birkaç saniye sonra rahatlayarak yere çöktü. Bakışları yüzü kan içinde kalmış adamın üstündeydi. Elini kanla ıslanmış saçlarına doğru götürdü ve geriye doğru şefkatle taradı. Alnıyla saçlarının arasındaki yarıktan sızan kan, genç adamın yüzünü boyuyordu. Osman bunun olabileceğine hiç ihtimal vermiyordu ve ne hissedeceğini bilemez halde uyur görünen baygın adamdan gözlerini alamıyordu. Nasıl olabilirdi? Nasıl?

Salih elindeki tahtayı yere bırakarak eğildi. Osman'ın yüzündeki ifade aklını karıştırmıştı, tanıdığı biri olduğunu anlamıştı ama duygusuz adamı ilk defa bu kadar kötü bir halde görmek onu şaşırtmıştı. Sesini toplayarak konuştu.

"Onu tanıyor musun?"

Osman sadece başını salladı. Salih uzun boylu ve yapılı adama dikkatle baktı, sonra da Osman'a dikti bakışlarını. Baygın adamın yüzündeki sakala rağmen yüz hatlarındaki benzerlik fark ediliyordu. Adamın sağ göz pınarının altından başlayıp sakalının arasında kaybolan yara izi, yüzüne tekinsiz bir ifade veriyordu. Rüyadan uyanmışcasına hareketlenen Osman baygın adamın koluna girdi, doğrultmaya çalışırken Salih hemen atılıp adamın diğer kolunu kendi omzuna attı. Osman adamı basamaklara yönlendirmişken seslice düşündü.

"Onu burada bırakamam."

"Bahçe kapısında bekleyen bir araba var." dedi Salih.

Osman çattığı kaşların altından ona baktı. "Senin ne bok işin vardı burada?"

"Seni takip ettim." dedi kısaca.

Osman tartışmayı sonraya bırakarak ayılmadan uzaklaşmaya odaklandı. Güç bela kapıya kadar taşıdılar, şanslarına uyanmamıştı. Adamın elini sırtında sıkıca bağlayan Osman ortada bıraktıklarını temizlemek için bir koşu köşke geri döndü. Hızlıca kanıtları halletti, onu burada bulduğuna hala inanamıyordu. Nasıl olur da... Edip'in katili! İçindeki öfke ve telaş büyürken Salih'in yanına döndü. Salih arabanın sürücüsüne iyi para vermiş ve göndermişti. Arabayı teslim alacağı yeri de söyleyince, adam aldığı parayı sayarak köşkten uzaklaşmıştı.

Selim'i arabaya taşıdılar ve Osman yanına bindi. Salih'e yolu tarif ettikten sonra baygın yatan adamın başını kucağına alıp köşkten aşırdığı örtüyle üzerini örttü. Onları gören hasta taşıdıklarını düşünürdü. Dar sokaklardan geçtiler, evler seyreldi. Sonunda arka tarafında bir ahır olan küçük bir kır evine vardılar. Sahipsiz görüntüsünü bozan tek eşya ahırın duvarına yaslanmış eski kağnıydı. Salih soru sormadan Osman'ın adamı taşımasına yardım etti.

Birbirleriyle tek kelime etmeden adamın başındaki yarayı temizleyip yatağa yatırdılar. İki odası olan evin ön salonuna geçtiklerinde Osman, Salih'in tepesine dikildi.

"Canına mı susadın lan? Peşime düşmek de ne oluyor!"

"Şükretmelisin." dedi Salih adama karşı durarak. "Kafanda bir baltayla yatıyor olabilirdin."

"O baltayı senin kalın kafana vurmak gerekti. Beni neden takip ettin?"

Salih adamın gizemli tavırlarından illallah etmişti. Söylendi. "Bir hafta haber alamazsan saraya git demedin mi? Sana bakmaya merkeze gelmiştim, aceleyle yola düştüğünü görünce peşinden geldim. Yardıma ihtiyacın olacağını düşündüm ki, haklıymışım. Kim o adam?"

"Üstüne vazife değil. Şimdi siktir git!"

Salih'in kapıya yürümesini beklemeden ceketini üzerinden sıyırıp divana doğru yöneldi. Genç adamın kıpırdamadığını fark edince omzunun üstünden ona baktı.

"Duymadın mı lan!"

"Bana açıklama borçlusun." dedi kararlı bir sesle.

Osman duyduğuna inanamadı. Bu sersem herif ondan hesap soruyordu. Ceketi divana fırlatıp Salih'e döndü, adamdaki korkusuzluğun delilikten mi yoksa cesaretten mi geldiğini anlayamadı.

"Def ol git lan! Elimde kalacaksın!"

"Hiçbir yere gitmiyorum. Edip'in katili değil mi o adam? Kardeş filan mısınız?"

Osman'ın gözü karardı, tek adımda Salih'i boynundan yakaladı ve duvara hızla çarptı. Karşı koymayan adamın boynunu kırması an meselesiydi. Diğer eliyle adamın alnına düşen saçlarını avuçlayıp duvara sabitledi. Öfkesinden titriyordu, canını daha da acıtmak amacıyla dirseğini Salih'in boyun çukuruna bastırdı. Biraz daha bastırsa Salih'in dünya değiştirmesine neden olabilirdi ve bunu yapmamak için kendine zor engel oluyordu. Salih adama karşı koymamaya devam ederek zorlukla konuştu.

"Ben sana güvendim Osman!"

Osman'ın kızıl bir cehenneme dönmüş zihni bu söz üzerine duruldu. Dirseğini güçlükle Salih'in boynundan çekti. Doğruyu söylüyordu, Salih ona güvenmişti. Edip'e ele vermemesi bir yana, hayatını kurtardığının da farkındaydı. Selim'in onu tanısaydı öldürmeyi gerçekten isteyeceğini düşünmüyordu ama tanımadığı için artık, Salih'e bir can borcu vardı.

"Arabayı al ve git Salih. Yarın öğle vakti, Ferhat Nazım paşayı bul. Sana söyleyeceğim sadece bu kadar..."

Salih acıyan nefes borusuna rağmen konuştu. "Sen ne yapacaksın? Yani o..."

Osman kaşlarını çattı, fırtınası aniden yatıştığı için kendini güçsüz hissediyordu. Bıkkınca divana yürüdü. "Beni boş ver paşazade, yarına sağ çıkamazsam Ferhat Paşa sana açıklama yapar, dert etme."

Salih kararsızca, başı önde divana çöken üzgün adama baktı. Konuşmaya devam etmek Osman'ı yeniden kızdırmaktan başka işe yaramayacaktı. Fakat onu cani olarak tanımladığı adamla yalnız bırakmak da istemiyordu. Osman'a kısa bir an baktıktan sonra darbe yüzünden sızlayan boğazından çıkan kısık sesle konuştu.

"Allah'a emanet ol!"

Osman eğdiği başını biraz kaldırdı ve gözlerini Salih'e çevirdi. "Eyvallah."

Genç adamın evden tamamen ayrıldığını işaret eden araba sesinden sonra yavaşça yerinden doğruldu. Yıllar öncesine dönerken boğucu anılar, karabasan gibi göğsüne oturmuş ona nefes aldırmıyordu. Nasıl olabilirdi? Öldüğünü sandığı bunca yıl... Yatağın yanına, yere oturdu ve Selim'in zorlu bir hayat geçirdiğini ilan eden yüz hatlarını özlemle seyretti. Boğazına yükselen düğüm onu soluksuz bırakıp canını acıtıyordu. Selim'in koluna yapıştı ve başını yasladı. Ağlamaklı bir sesle fısıldadı.

"Affet beni, seni koruyamadığım için affet!"

Kalpten ÖteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin