Hayriye Hanım'ın kulağına gelen havadislerin haddi hesabı yoktu. Çiftlikten dönen Perran'ın ona anlattıklarında elle tutulur bir şey bulamasa da biraz allayıp pullayarak kadınlar cemiyetine sıcak servis etti, karşılığında da Salih'in düğün tarihini kesinleştirmek için ısrarlı olduğunu öğrendi. Nişanlanalı az zaman olmasına rağmen iki tarafta çeyizi tamamlayıp gençleri evlendirmek istiyordu. Hayriye bunun nedenini Behzat'ın çekiciliğine kapılan Yasemin'in aklının çelinmemesi için olduğunu söyleyiverdi. O kadar kendinden emin konuştu ki, her daim olduğu üzere, lafı bittiğinde yalanının doğruluğuna herkesten çok kendi inandı.
Evden çıkmayan kızına da aynı coşkuyla tüm dedikoduları anlattı. Bir ay sonra evlenecekleri kesinleşen Yasemin ile Salih'in haberi, zavallı aşık kıza hiç iyi gelmedi. Yüzü sarardı, başı döndü. Üzüntüsünü annesine fark ettirmemek için soğuk terler dökerek öylece oturdu. Ne haindi bu Yasemin! Onun sevdiğine göz koymuştu. Söylediği gibi yanlışlığı düzeltip Perran ile Salih'in arasını yapacağına, onun sürmelisine el koymuştu. Gerçi bu kelimeleri söylememişti ama konuştuğu cümlelerden ortaya çıkan anlam buydu.
Hayriye Hanım dedikoduların yetersiz alevinden pek tatmin olmamıştı, başka evlerden gelecek başka havadisleri öğrenmek için mahalle turuna çıkarken Perran uyuyacağını söyleyerek odasına kapanmıştı. Dadısı Tayyibe geldiğinde de boş boş duvara bakar halde uzanıyordu. Dadısı kızı kontrol etmek için geldiğinden kapının arasından başını soktu ve sessizce sordu.
''Perrancığım dilediğin bir şey var mıdır? Ağrın sızın yoksa dolaşalım istersen.''
Perran ağlamak üzereydi, dayanamadı. Yataktan doğruldu ve dadısının elinden çekerek odaya soktu. Kapıyı kapatıp ardına sandalyeyi dayadı. Sessizliği tarafınca onaylanmış dadısına olan biteni kendi hesabından anlattı. Perran bilmiyordu ama zavallı Tayyibe'nin küçük beyin küpünü pek doldurmuşlardı, laf pisliklerinin saçılmasına ramak kalmıştı. Yakında sabır taşının çatlamaya başlayacağından habersiz anlattı da anlattı. Lafı bittiğinde, saf kadıncağız, pek sevdiği Yasemin'e enikonu kızmıştı.
''Bak sen hanıma, biz de onu narin kibar bellemiştik. Benim Perranımın ilk göz ağrısını elinden nasıl alır?''
Kadın söylendikçe, haklılığını onaylanan Perran zevke geldi. ''Hem de nasıl seviyorum bir bilsen dadı. Sen de gördün ya, birbirimize nasıl da yakışıyoruz. Yasemin kıskançlığından aramıza taş koydu, paşazadem yüzüme bakmaktan çekinir oldu. Halbuki ne de güzel laflıyorduk, ah! Ah!''
Tayyibe kısacık düşündü, çok uzatmadı. Salih'in Perran'a ilgi gösterdiğini hiç fark etmemişti. Kaşları hafifçe çatıldı.
''Aklıma getirmişken Perran'ım, yanılıyor olmayasın...''
Perran hemen kadının lafını kesti. ''Yaseminlerde karşılaştıktan sonra oldu olan, kıskançlığından kudurdu yeşil gözlü fesat!''
Dadısı en iyi yolun Perran'a hak vermek olduğunu görüp başını salladı. Perran iç geçirip başını yatağın pirinç topuzuna yasladı.
''Diyorum ya, güzellik başa dert! En yakının bile kıskanıp sevdiğini elinden almaya uğraşıyor. Beyzadem güzelliğimden çekinip bana açılamıyor. Ne yapmalı ne etmeli...''
Tayyibe o gün için bir kez daha kafasını çalıştırıp beynini yormaya cüret etti. Aman ha, alışkanlık olmasın! Kadıncağız hızlıca konuştu. ''Üfürükçü Necmettin Raif Hoca'ya gidelim Perran. Seni bir okusun üflesin, nazarını çözsün, kapanan kısmetini açsın.''
''Hoşt! Ne diyorsun sen yahu! Benim kısmetin kapalı değil!'' diye celallenip doğruldu. Sonra durakladı, fikir fena değildi. ''Ama dur, hocaya gidelim de üstümdeki nazarı atalım. Başka şeyler de yapabilir mi bu adamcağız?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalpten Öte
Ficción históricaBir mektupla başladı her şey... Bu öyle bir mektuptu ki, ne yazanın niyetine hizmet etti, ne de okuyanın isteksizliğine kulak verdi... Umursamaz bir küstahlıkla savurdu, iki şaşkın genci sevda rüzgarına... İki kalpten biri, aşkı tanırken okyan...