Afife Hanım misafirleri neşeyle karşıladı ve büyük salona aldı. Gülçehre Teyze de onlara katılınca, önlerindeki yolculuğun heyecanıyla laflamaya başladılar. Hüma gelir gelmez Yasemin'in yanına çıkmıştı ama asıl Salih, kızı görmek istiyordu. Hesap sormak için dayanılmaz bir istek duysa da sabretti. Sonunda Yasemin Hanım, salona teşrif etti. Açık mavi ipekli elbisesinin içinde bir kelebek misali süzülerek odaya geldi ve Sema Hanım'ın elini öptü. Sonra ayakta duran Salih'e doğru kızgın bir bakış atıp başıyla selam verdi.
"Siz de hoş geldiniz Salih Hüsnü Bey."
Salih koltuğuna geri otururken homurdandı. "Hoş bulduk Yasemin Sadık Hanım."
Kadınlar yolculuk hazırlıkları ve çiftlik hakkında sohbete başlamışlardı. Salih sessizce kenarda oturuyor ve elindeki çay bardağıyla oynuyordu. Gelmişti, gelmesine ama nasıl konuşacaktı? Konuşması gerekiyor muydu? Yasemin'den ilgi dilenmek adına hesap sormak, eskisi kadar cazip gelmiyordu. Kaşlarının altından Yasemin'e doğru baktı, onu selamladığından beri bir kez olsun dönüp bakmamıştı. En iyisi gitmekti, bu şımarık kızla uğraşacak hali yoktu. İzin istemek için elindeki çay servisini sehpaya bıraktı.
Ağabeyindeki isteksizliği sezen Hüma, müdahale etmezse gideceğini fark etti ve hemen Yasemin'e seslendi.
"Yasemin abla, geçen geldiğimde bana bir tür sarmaşık göstermiştin ya, onu ağabeyime de gösterebilir miyiz? Adını merak ediyorum."
Salih doğrulmayı yarıda keserek kardeşine baktı. Yasemin kibarca omzunu silkti. "Tamam ama belki bahçıvanı bulabiliriz. Salih Bey'i oraya kadar yormayalım."
"Ben ona sordum bilmiyormuş ama ağabeyim bilir."
Salih kaşlarını çattı. "Nereden bileyim Hüma, ben botanikçi miyim?"
"Şimdiye kadar sorduklarımın hepsini bildin." dedi kibirli bir ifadeyle kaşlarını kaldırarak.
Salih ne diyeceğini bilemez halde kardeşine bakakaldı. Gitmeyi düşünürken Hüma'nın bile bilmediği bir çiçeği tanımlamaya gidecekti, kesin onu rezil etmek istiyor olmalıydı. Hüma'ya seninle sonra görüşeceğiz bakışı atarken uyuyan volkan patladı. Gülçehre Teyze uykusundan uyanarak doğruldu.
"Gelirim ben de!"
Hüma ellerini çırptı. "Şükür, ağabeyim bilmezse Gülçehre Teyze kesin bilir."
Gülçehre buruşuk yüzünü daha da buruşturdu. "Yaşlıyım diye her şeyi bilmek zorunda değilim küçük kız." Bastonuna yaslandı. "Hadi, düşün önüme."
Afife Hanım ile Sema Hanım tuhaf bakışlarla bu dörtlüye baktılar ama bir şey demediler. Salih'in koluna giren Gülçehre Teyze ile bahçeye doğru yavaş adımlarla yürümeye başladılar. Gülçehre hole çıktıklarında başını kaldırıp Salih'e baktı.
"Sen yakından daha bir güzelmişsin evladım, daha önce neden yakınıma gelmedin?" Salih'in yüzü kıpkırmızı olurken kadın devam etti. "Ah, on yaş daha genç olaydım, seni bu bastıbacağa bırakır mıydım hiç."
Yasemin, Hüma'nın koluna girdi ve kulağına fısıldadı. "Yetmiş yaş diyecekti, yanlış hesapladı."
Hüma kıkırdamaya başlayınca, alınan Gülçehre elindeki bastonu yan yana yürüyen kızların kalçasına hızla vurdu.
"Fısıldamayın öyle!" diye söylendi ve gülmemek için dudağını sıkan Salih'e yeniden baktı. "Şimdiki kızlar pek arsız oluyorlar. Sen terbiyeli bir gençsin, aferin sana."
Salih başını eğdi. "Teşekkür ederim hanımefendi, ben de aynı sizin gibi terbiyesizlikten ve huysuzluktan hiç hoşlanmam. Şımarık küçük kızlarla uğraşacak kadar sabra sahip değilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalpten Öte
Historical FictionBir mektupla başladı her şey... Bu öyle bir mektuptu ki, ne yazanın niyetine hizmet etti, ne de okuyanın isteksizliğine kulak verdi... Umursamaz bir küstahlıkla savurdu, iki şaşkın genci sevda rüzgarına... İki kalpten biri, aşkı tanırken okyan...