Keyifli okumalar...
Genç kız oturduğu yerde oflayarak karşısındaki arkadaşına baktı. Ama o, ondan tarafa bakmıyor yeşil gözleriyle çevreyi tarıyordu. Sıkıntıyla yanında oturan Âlice'e baktı. O da sıkılmış gibi durmuyordu.
-"Ne zaman gideceğiz?" diye sordu ama sorusu havada asılı kalmış kimse cevaplamamıştı.
Oflayarak önüne döndüğünde gözleri William'ı görmüş ve kocaman açılmıştı. Kendisini tanımaması için başını çevirmiş, kızlarında onu gördüğünü anlamıştı. Özelliklede Victoria kaşlarını çatmış bir şekilde William'a bakıyordu. Üç gündür buraya gidip geliyorlardı ve sonunda William'ı görebilmişlerdi. Ama bu sefer yanında bonus olarak David Johnston da vardı. Victoria önce William'ı görmüş arkasından da kapında giren David görüş alanına girmişti. Bu adamın burada ne işi vardı? Colette'i gönderdiğinden beri konuşmamışlardı. Daha doğrusu Victoria onunla konuşmamıştı. David bir iki defa özür dilemeye çalışmış ama Victoria sert sözlerle onu geri çevirmişti. Şimdiyse onu burada görüyordu. Ne yapıyordu ki burada? 'Asıl sen ne yapıyorsun burada?' diyen iç sesini azarlayarak susturdu. O burada abisi için bulunuyordu.
Yanlarına yaklaşan garson ile görüş açsı bozulmuş William ve David'i kaybetmişti. Kaşlarını çatarak başlarında bekleyen garsona baktı.
-"Ne var?" diye sordu sesini kalınlaştırarak.
-"İçkilerinizi getirdim." diyen garson tepsi içindeki bardakları masaya bıraktı.
Lillianna ve Âlice garip gözlerle bardaktaki içkiye bakıyorlardı. Onların bakışlarını gören Victoria kahkaha atmamak için kendini zor tutmuştu.
-"Bu ne böyle?"
-"Bunu içmek zorunda mıyız?"
Victoria bardağın içindeki sıvının ucuz bira olduğunu biliyordu. Böyle yerlerde pahalı içkiler bulunmazdı.
-"İçmemize gerek yok. Önümüzde dursa yeter." dedi gülümseyerek.
Lillianna ve Âlice onayladıklarında o da başını az önce William ve David'in olduğu yere çevirmişti. Ama o sırada bir daha görmek istemeyeceği bir sahne gözlerinin önünde oynuyordu. Colette, gülümseyerek David'in koluna girmiş ve hevesle ona bir şeyler anlatıyordu. David ve William ise meraklı gözlerle onu dinliyorlardı. Bu kadın gitmemiş miydi? David onu gönderdiğini söylemişti ama belli ki göndermemiş ve burada buluşuyorlardı.
Victoria gördükleriyle ne yapacağını, nereye bakacağını şaşırmıştı. Başını önüne çevirdiğinde bir damla yaş eskimiş masanın üzerine düştü. Sinirle akan yaşı sildi ve ayağa kalktı. Öfkeyle başındaki erkek şapkasını çekip çıkardığında uzun kahverengi saçları şelale misali omuzlarına dökülmüştü. Çevrelerinde bulunan erkekler Victoria'ya ve yanındakilere bakmaya başlamışlardı.
-"Gidiyoruz." diyen Victoria saçlarını savurarak arkasını döndü ve çıkışa doğru ilerlemeye başladı.
Kızlar oturdukları yerden kalkıp Victoria'nın arkasından ilerlemeye başladılar. Yanlarından geçtiği erkekler dönüp Victoria'ya bakıyordu. Küçük hanın içi yavaşça sessizleşmeye başlamıştı. Victoria kapıya ulaştığında kolunun tutulmasıyla durduruldu. Arkasını döndüğünde William'ın kızgın gözlerle kendisine baktığını gördü. David ise William'ın kiminle konuştuğunu göremediği için öylece bakıyordu onlara.
-"Burada ne arıyorsun?"
Öfkeyle söylediği cümleler karşısında Victoria kendisine daha büyük bir öfkeyle baktı. Kolunu silkeleyerek William'ın elinden kurtulduğunda bu seferde diğer kolu abluka altına alınmıştı. Başını çevirip kolunu tutana baktığında David olduğunu gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEĞİN ÖMRÜ
Historical FictionBeş yıl öncesini hatırlayan insan sayısı bir elin parmağını bile geçmemektedir. Hatırlayanlar ise konuşmak istemez bir ailenin yok oluşunu ve dağılışını. Fakat Campbell ailesinin çocukları geçmişte yaşananları hala ilk günkü gibi hatırlarlar. Bu üç...