12

7.2K 482 13
                                    

Keyifli okumalar...


Habercinin gelmesinin üzerinden üç gün geçmiş ama hala bir haber gelmemişti. Johnston malikânesinde ki herkes acı ve merakla iyi bir şeyler duymak için bekliyordu. Leydi Elena, David kaybolduğundan beri odasından çıkmamıştı. Duyduğu üzücü haberle zayıflayan kalbi onu yatağa düşürmüştü. Oğlunun öldüğünü düşünmek bile kalbine iyi gelmiyor durumu kötüleştiriyordu. Âlice, ağlamaktan annesinin yanına gidemiyor sadece Victoria ile konuşuyordu.

Victoria ise sessizce bekliyordu. Böyle bir zamanda güçlü durması gerektiğinin farkındaydı. Eğer o da yıkılırsa bütün ev halkı mahvolurdu. Victoria onlar için güç kaynağı olmuştu. Leydi Elena yataktan çıkamadığı için bütün işlerle kendi ilgileniyordu. Bundan rahatsızlık duymuyor aksine kendisini buraya aitmiş gibi hissettiriyordu. Tabi David burada olsaydı o aidiyetlik hissi daha güçlü olurdu. Kendini eksik hissediyordu. Gündüzleri ne kadar güçlü görünürse geceleri o kadar kırılgandı. Ağlayarak uyuyakalıyor ve yine gözlerinde yaşlarla yeni güne gözlerini açıyordu.

Mutfakta Leydi Elena için hazırladığı ilacı götürürken kapı çalmıştı. Her kapı çaldığında hevesle kapıya koşmuştu üç gün boyunca. Ama gelen kendi ailesinden ve Lillianna'dan başka biri değildi. O kapıdan bir türlü David girmemiş aksine herkes gelmişti. Bu sefer gelense Lillianna idi. Haberi duyduğundan beri her gün gelmişti.

Lillianna'yı kapıda gören Victoria gülümseyerek arkadaşına baktı ve merdivenleri tırmanmaya başladı. Lillianna da arkasından gitti. Victoria Leydi Elena'nın kapısının önüne geldiğinde derin bir nefes aldı yüzüne nazik bir gülümseme kondurarak kapıyı çaldı. İçeri girdiğinde yaşlı leydiyi pencere önündeki süslü koltukta otururken buldu.

-"Leydim?"

Leydi Elena başını çevirip hafifçe gülümsedi. Victoria, elinde bardakla yaşlı leydiye yaklaştı ve onun koltuğunun yanındaki yumuşak yastıklı tabureye oturdu.

-"Bunu sizin için hazırladım." diyerek bardağı uzattı.

-"Bunlara hiç gerek yok Victoria."

Elindeki bardağı pencere pervazına bırakarak Leydi Elena'nın ellerini tuttu.

-"Böyle yapmayın lütfen. Siz hepimizden güçlü olmalısınız ki bizde sizden güç alalım. Bunu David için yapmalısınız."

Leydi Elena gözünde yaşlarla karşısında oturan gelinine baktı. Gencecik kız şu üç günde çökmüştü. Bütün evin yükü bu kızın üzerine kalmış, üzüntüsünü bile yaşayamamıştı. Ellerini tutan kızın elini güven vermek istercesine sıktı.

-"Ver bakalım şu acı şeyi. İçelim de iyileşelim bir an önce."

Victoria gülümseyerek bardağı Leydi Elena'ya uzattı. Bardağın içindeki sıvıyı içen Leydi Elena elindeki peçeteyle ağzını sildi nazikçe. Bardağı alan Victoria uzanarak yaşlı leydinin yanağından öptü ve kapıya doğru ilerledi. Dışarı çıktığında Lillianna kapının yanında arkadaşını bekliyordu. Kendisine sarılan arkadaşı tüm dayanma duvarlarını yıkmıştı. Lillianna, Victoria'yı kendi odasına doğru götürürken bir taraftan da gözyaşlarını siliyordu.

İçeri girdiklerinde ise Victoria artık kendini tutmadan hıçkırarak ağlıyordu. Oturduklardı divanda arkadaşına sarılan Lillianna onu teselli edebilecek tek bir cümle bile kuramıyordu. Çünkü biliyordu kaybedilenin geri gelemeyeceğini. Ona desteğini sarılarak gösterebiliyordu sadece.

-"Olmuyor Lillianna. Güçlü durmaktan çok yoruldum artık. O ölmedi biliyorum. Ama evdeki herkes o ölmüş gibi davranıyor. Biliyorum ölmedi o."

KELEBEĞİN ÖMRÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin