"İflas eden şirketin borçlarını ödeyemediği için kaçtı."
Gazete haberinin başlığında aynen bu yazıyordu. Gazeteyi sıktığı zaman buruşan kağıda huşuyla baktı. Dişlerini birbirine tangırdatıyor ve ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Dolan gözlerindeki yaşlar yanaklarından aşağı akmak için ısrar ediyordu.
Jonathan'nın gazeteyi tutan elleri daha sıkılaştı ve gazetenin sayfası buruştu. Ağlamamak için ne kadar fazla mücadele verirse versin, boğazına tırmanan yanma hissi bir o kadar da kendisini rahat bırakmıyordu. Babası annesi ile kendisini yalnız bırakmamıştı. Bırakamazdı.
Olan iflas olayından dolayı gazeteciler evinin önüne doluşmuştu ve kendilerini rahat bırakmıyordu. Bu yüzden annesi ile beraber başka bir yere geçmişlerdi. Jonathan yeni taşındıkları evin düzgün kaldırım taşlarına sahip sokaklarına bakıyordu. Diğer yandan gazeteyi topak haline getirmiş, salonun ortasına atmıştı.
Annesi sakince salona girdiğinde ayağı topak haline gelmiş olan gazete parçasına çarptı. Elindeki çamaşır sepetini bir kenara bırakarak gazeteyi eline aldı ve açıp okuduğunda neden topak haline getirildiğini anladı. Camdan dışarı bakan oğluna karşı bir gülümseme gönderdi. Ancak bu hüzün dolu bir gülümsemeydi.
Koltuğa yaslanmış ve boş bakışlarla sokağa bakan oğlunun omzuna dokundu. Bunu beklemeyen Jonathan irkildi. Kafasını hızla çevirip annesine baktı. Annesinin yorgun yüzünde bir gülümseme mevcuttu. "Salona çöp atmamalısın." Dedi. Sesi yumuşak ve şefkatliydi. Jonathan sadece başını sallamakla yetindi. Ardından ağlamalı gözüken yüzünü kollarının arasına gömdü ve fısıltı ile "Özür dilerim." Dedi.
Annesi'nin omzunda duran eli sırtına kaydı ve oğlunun sırtını sıvazladı. "Biraz dışarı çıkmaya ne dersin Jonathan? Yeni arkadaşlar edini-" Jonathan annesinin sözünü kesti. "Kimse benle arkadaş olmak istemiyor. Diğer evde sırf babam yüzünden benle arkadaşlıklarını bıraktılar. Aynı şey burada olacak. Bunu kaldıramayacağım." Başını kavuşturulmuş kollarının üstüne daha da bastırdı ve boğazına kadar tırmanan yanma hissini yutkunarak önlemeye çalıştı. Annesi gülümsemeye devam ediyordu. Jonathan'nın yanına koltuğa yerleşti. "Ama şu an yeni bir semtteyiz. Şansını denemelisin." Dedi. Jonathan umursamazca omuzlarını silkti ve annesini ret eden bir ses çıkardı. Annesi oğlunun gömülmüş yüzünü kendisine doğru çevirdi. Oğlunun gözleri yaşlarla dolmuş bir haldeydi. "Jonathan, baban bizi bırakmadı." Kadının sesi oldukça yumuşak çıkıyordu. "O geri gelecek. Seni ve beni yalnız bırakacak biri değildir o." Dedi. Ardından yavaşça gülümsedi.
Jonathan çatallaşmış sesi ile konuştu. "Bunu nereden biliyorsun?" diye sordu. Annesi yavaşça gülümsedi. Elini Jonathan'nın göğsüne koydu. "Çünkü burada atan minik bir kalp var." Jonathan annesinin göğsüne koyduğu eline baktı. Ardından gözlerini çevirip annesinin yeşil gözlerine baktı. Annesi gülümsedi. "Bu kalbi yalnız bırakacak bir adam değildir o." Dedi. Jonathan elinde olmadan ağzından bir hıçkırık kaçırdı ve sarsılarak ağlamaya başladı.
Annesi Jonathan'a sarıldı ve yumuşak seslerle oğlunu yatıştırmaya çalıştı.
----
Jonathan biraz şişmiş gözlerle sokaktaki bir kaldırım taşına oturmuş etrafta bulduğu küçük taşları karşıya atmakla meşguldü. Etraftaki çocukların yanına gidip "Merhaba!" demek istiyordu lakin onun hakkında konuşulan fısıltıları duyabiliyordu. "Babası iflas etmiş, bu yüzden buradaymış."
"Ne? Cidden mi? Zengin çocuğu yani.."
"Böyle havaları söner işte."
Dışlanmak Jonathan'nın pek bildiği bir kavram değildi. Bundan önce hep arkadaşları olmuştu ve şu an o kadar yalnız hissediyordu ki bu yalnızlık hissini bir türlü kalbinden çıkarıp atamıyordu.
"Şey.. selam?"
Duyduğu kısık ve tatlı bir kız sesi ile gözlerini kendisine selam veren kişiye çevirdi. Dizlerine kadar gelen uzun siyah saçları ve mavi gözleri olan tatlı bir kızdı. Üstünde mavi renkli, kırmızı kurdeleler ve dantellerle süslenmiş fırfırlı bir elbisesi vardı. Altında bulunan bembeyaz çoraplar biraz kirlenmiş durumdaydı. Jonathan kendisine selam diyen kızdan başını çevirdi ve "Git buradan" dedi. Kız ellerini elbisesinin önüne koydu ve Kaldırıma Jonathan'nın yanına oturdu. Jonathan yanına oturan kıza şüphe ile baktı. "Sana git buradan dedim." Diye yineledi.
Kız umursamazca omuzlarını silkti. Bu hareketi ile omuzlarına dökülmüş olan siyah saçları sarsıldı. Jonathan kahve gözleri ile anlamayan bakışlarla kıza bakıyordu. Kız hüzünle gülümsedi ve "Yalnız görünüyorsun." Dedi. Jonathan gözlerini kızdan ayırdı. Yerden bulduğu küçük bir taşı kavrayıp yola atmaya başladı. "Bu niye seni ilgilendiriyor?"
Kız mavi gözleri ile Jonathan'nın davranışlarını takip ediyordu. Jonathan yerden bir taş alıyor ve karşıya fırlatıyordu.
"Çünkü en yakın ve tek arkadaşım tatile gitti. Yani ben de yalnızım." Dedi. Jonathan elindeki taşı tam atacakken kızın lafı ile durdu. Kahve gözlerini kızın kendisine bakan mavi gözlerini çevirdi. "Benden ne yapmamı bekliyorsun?" diye sordu. Kız yine omuzlarını silkti. "Benle arkadaş ol." Dedi. Jonathan mutlu olduğunu göstermemeye çalışırken karşıya atacağı taşı yere bıraktı ve kafası ile sokağın sonunda bulunan çocukları işaret etti. "Onlarla da arkadaş olabilirsin. Seni aralarına alırlar." Dedi.
Kızın gözleri önce sokağın sonunda oynayan çocuklara takıldı. Ardından gözlerini Jonathan'a çevirdi. "Onların tek bildiği şey dalga geçmek." Dedi. Jonathan kaşlarını kaldırıp gülümsedi. "Haklısın. Ama sormak zorundayım. Benim hakkımdaki gerçeği biliyor musun?" Jonathan bu soruyu sorarken daha önce hissetmediği kadar tedirgin hissetmişti. Kız hızla kafasını sallayıp gülümsedi. "Herkesin yaşadığı zor bir durum vardır. Mesela benim annemle babam boşandı. Şu an babamla kalıyorum." Dedi. Jonathan da kız gibi gülümsedi. "Annenle görüşüyorsun değil mi?"
Kız kafasını hevesle salladı. Yeni bir arkadaş bulduğu için mutlu olmuş gibi gözüküyordu.
"En güzel yanı doğum günlerinde ortaklaşa hediye yerine ayrı ayrı hediye alıyorlar." Dedi ve kıkırdadı. Bunun demesinin ardından Jonathan'da kıkırtısı ile beraber kıza katıldı. Elini kıza uzattı ve "Ben Jonathan hadi arkadaş olalım." Dedi. Kız heyecanla Jonathan'nın uzattığı ele büyülenerek baktı. Arından Jonathan'nın uzattığı eli sıkıp "Ben de Clarke memnun oldum." Dedi.
Sonra Jonathan ile Clarke kaldırım taşından kalkıp sokakta beraber yürümeye başladılar. Jonathan Clarke'e doğru "Çizgi roman sever misin?" diye sordu. Clarke başını salladı ve "Barbie'nin maceralarını çok seviyorum." Dedi ve ellerini çırptı. Clarke'ın bu lafından sonra kıkırdayan Jonathan "Joker'i görseydin bu kadar sevinmezdin." Dedi. Clarke meraklı gözlerle Jonathan'a baktı ve "Joker de kim?" diye sordu. Ardından Jonathan Joker'i Clarke'a anlatmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metal Zihinler
Fanfiction~Bu bir Five Nights at Freddy's fanfictionıdır.~ •Size hem robot olmadan önceki hem de robot olduktan sonraki halimizi anlatsak...• °Masumduk. Önce birbirimizi tanımıyorduk ama birbirimizi tanımak için karanlıkta kalmamız yetmişti. Size anlatacağız...