19-5. Gece- Kusursuz Güneş

617 57 47
                                    

"Andy, tatlım uyanman lazım."

Andy uyuşuk bir şekilde yavaşça kahve gözlerini araladı. Annesi gülümseyerek ona uyanmasını söyledi. Bir an için annesinin gülümsemesine karşılık vermek istedi. "Öğretmenin gelecek hazırlanmalısın."

Ancak annesinin devamında getirdiği cümle gülümseme isteğini bastırdı. İfadesiz ve boş bir yüzle kadının güzel yüzüne baktı. Onaylarcasına başını salladı. Annesi ona minnet dolu bir gülümseme gönderdikten sonra odadan çıktı.

Güneş daha yeni doğuyor gibiydi. Havada kuru bir soğuk vardı. Açık kalmış penceresinde sinsice odasına giriyordu. Andy titredi ve yorganı ağzına kadar çekti.

Diğer çocuklar gibi biraz daha uyumak için nelerini vermezdi.

Ama yapamazdı.

O da bu şekilde doğmuştu. 'Sorumlulukları' vardı. Yorganı üstünden attı. İnce pijamasından içeri sızan soğuğa karşı ayakta durmaya çalıştı. Açık kalmış pencerenin yanına gitti. Dışarıda bir Güneş vardı ama ne yalancı bir Güneş'di bu. Tek yaptığı şey ışık yaymaktı. 'Kimseyi ısıtmıyorsa, ateşin ne özelliği vardır ki?' diye düşündü. Bu yalancı Güneş'i ailesine benzetti. Kendisine ışık tutuyorlardı ama hiç sıcaklık vermiyorlardı. Umursamazca omuzlarını silkti ve titremeye başlayan bedeninin isyanlarına uyarak pencereyi kapattı.

Yatağını topladı ve üstüne kalın bir şeyler giydi. Normalde bunu ailesinin yapması gerekiyor olabilirdi. Ama onlara göre Andy'nin kendi ayakları üstünde durmaya başlaması küçük yaşlardan itibaren önemliydi.

Zengin bir aileydiler. Andy dünyanın en büyük şirketlerinden birinin oğluydu ve şimdiden derslerinde çok dikkatli olmalıydı.

Saatine baktı. Sabah yedi.

Umursamazca saate bakmaya devam ederken aşağıda gelen öğretmenin sesi duyuldu. Andy masasına oturdu. Kalemlerini hazırladı ve öğretmenin gelmesini bekledi.

---

Andy, sıkı çalışan bir çocuktu. Üstelik sadece 10 yaşında olmasına rağmen. Devlet okuluna gitmeyi kendisi istemişti. Ailesi ne kadar onu özel okula yollamaya çalışa da buna direnmişti. O okulda bir süreliğine serbest kalabiliyordu çünkü.

Dışarı çıkmak için zamanı yoktu. Ailesinin ona kötü davrandığı söylenemezdi. Güneş gibiydiler. Yalancı bir Güneş gibi. Işığın önemli olduğunu söyleyip sıcaklığı unutan ailelerdendi.

Donmak üzere olan birini çözecek olan şey ışık değildi oysa sıcaklıktı.

Andy'nin fazla sosyal yaşantısı olmadığı için diğerleri ile de pek konuşabildiği söylenemezdi. Okuldaki sırasında her zaman ya test çözüyor ya da kitap okuyor olurdu. Kendisi evdeki eğitiminde arkadaşlarından iki sınıf önde devam ediyordu. Ona göre bazı sorular o kadar kolay geliyordu ki sadece bir bakış atması ile beraber sorun çözülebiliyordu.

Bazıları Andy ile konuşmak istediğinde Andy her zaman heyecanlanır ve ne diyeceğini bilemezdi. Normal çocuklar gibi çizgi roman okuyup televizyon izlemediği için diğerlerinin konuşmalarını takip etmek de zorlanırdı. Bu yüzden boş konuşmalardan nefret etmeye başladı. Ne de olsa ayak uyduramıyordu bir türlü. Sonra sınıf arkadaşları Andy'nin çok huysuz olduğunu ve kimse ile konuşmak istemediği ile ilgili bir söylenti yaydı. Andy'nin küçücük sosyal hayatı neredeyse kayboldu.

Ancak bir gün sınıflarına yeni bir çocuk geldi. Karmakarışık kahve saçları vardı. Yanağında bir yara bandı vardı ve sürekli gülümsüyordu. Üstünde yırtık bir pantolonu ve siyah bir tişörtü vardı. Andy bu çocuğa baktığında onun gibi olmak istediğini fark etti. Çocuk çok tasasız duruyordu.

Öğretmen sade ve ince sesi ile çocuğa kendisini tanıtmasını söyledi. "Hey! Selam herkese hehe.. Ben Alex, yeni öğrenci."

Sınıf topluca "Hoş geldin Alex." Dedi ve ardından Alex boş bir yere yerleşti. Sırt çantasında dolu dolu rozet vardı ve oldukça dağınıktı. Andy gözlerini Alex denen çocuktan bir türlü alamıyordu.

Onu oldukça gıpte etmişti. Alex, çantasını açtığında içindeki karışıklık ortaya çıktı. Oyuncaklar, çorap kuklaları, bir yığın kağıt, makas, dal parçacıkları, tişört, fotoğraflar, buruşmuş çizgi roman sayfaları...

Hayatında hiç bu kadar dağınık bir çocuk görmemişti.

Oysa kendisi her zaman düzenliydi. Çantasında gereksiz kitaplar bulunmazdı. Ön ve arka ceplerinde genelde ıslak mendil veya peçete bulundururdu. Sırasının üstündeki kitapları büyükten küçüğe doğru önünde sıralardı. Kalemlerini her zaman kalemliğine koyardı.

Oysa Alex'in yaptığı tek şey, kapağı katlanmış olan ders kitabını sırasının üstüne koyması ardından kollarını başının arkasında kavuşturup öğretmene bakmasıydı.

Andy Alex'e karşı oldukça ilgi duymuştu. Ona bakmaya devam ederken Alex aniden kafasını çevirip kendisine baktı. Andy istifini bozmadan Alex'e bakmaya devam etti. Alex büyük bir gülümseme gönderdi ve elini salladı. Andy donuk bakışlar ile ona bakarken kafasını başka yöne çevirdi. Alex de diğer herkes gibi kendisinden vazgeçecekti. Bu yüzden çabalamasına gerek yoktu.

---

Lakin öyle olmamıştı. Alex bir hafta boyunca Andy'nin yanından ayrılmamıştı. Hatta Andy ile bir kavgaları olmuş ama barışmışlardı. Andy hayatında ilk kez bu kadar mutlu ve huzurlu hissediyordu. Alex konuşmaya başladığı zaman konuyu bir türlü takip edemiyordu ama Alex bunu sorun ediyor gibi de gözükmüyordu. Bir gün Alex, Andy'i kendi aile yemeğine katılması için davet etti. Andy bu daveti gerçekten istedi lakin ailesi bu durumu çok soğuk karşılamışlardı.

İkna etmesi uzun sürse de daveti kabul etti.

Alex'in evi Andy'nin hayal edemeyeceği kadar sıcak insanlarla doluydu. Alex'in bir abisi ve bir de küçük bir kız kardeşi vardı. Andy eve geldiği zaman Alex'in ailesi onu sıcak bir şekilde karşıladı. Yemek için uzun masa hazırlanırken Alex'de bir yandan tabakları masaya yerleştiriyordu. Andy'nin geldiğini gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu ve Andy'e el salladı.

Andy Alex'in yanı başında olmasına rağmen neden ona el salladığını anlayabilmiş değildi.

Yanında bitmesi de uzun sürmedi.

Andy o gün gerçekten iyi ve sıcak hissetmişti. Alex'in ailesi harikaydı. Masaları neşe ve kahkaha ile geçmiyordu. Oysa o ve ailesi masada her zaman sessizdi. Andy ayrılmadan önce Alex ile küçük bir konuşma yaptı.

"Alex büyüyünce ne olacaksın?" diye sordu. Alex ise sadece omuzlarını silkti. "Bilmiyorum." Dedi. Andy kaşlarını kaldırdı. "Hiç hedefin yok mu? Ailenle bu konuyu hiç konuşmadın mı?" diye sordu. Alex gözlerini Andy'e çevirdi. Hafif bir rüzgar Andy'nin ince telli siyah saçlarını uçurdu. "Ailem neşelidir ama bu gibi ciddi konularda bana hiç ışık tutmazlar." Dedi.

Andy o zaman anladı. Kendisinde ışık varken Alex de yoktu. Alex de sıcaklık varken kendisinde yoktu.

Gözlerini ondan çevirip akşamın çökmeye başladığı kızarmış gökyüzüne baktı. "Sanırım kusursuz bir Güneş yok." Diye fısıldadı. Alex anlamamış bakışlarını Andy'e gönderirken Andy'nin yüzünde hüzünlü bir gülümseme vardı. Yine de sıcaklığı ışığa yeğlerdi.

Alex mi?

Sanırım Alex bu konuyu pek de umursamazdı.

Çünkü o, kendi ışığını yaratmayı planlıyordu.



Metal ZihinlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin