Bölüm 4: Yüce Jelibonlar Aşkına

75 12 12
                                    


Multimedia Yankı.

Pislik. İğrenç herif. Kimsin ya sen? Ne hakla bana böyle bir şey ima ediyorsun sen? Sanane be! İstediğim herifle, istediğim her yere giderim her şeyi de yaparım sana mı soracağım? Abim olabilirsin ama yani bu bana fahişeymişim gibi davranmanı mı gerektiriyor labne peyniri kılıklı! Bu yaptığının bir bedeli var biliyorsun değil mi Yankı bey. Ödeyeceksin bu bedeli. Ödeteceğim.

Sinirden ne düşündüğümü bilemez halde olduğum doğrudur. İçimde birden beliren Bedelci Haluk'u susturup koşmaya devam ettim. Her ne kadar kızgın gibi dursam da kırgındım. Hani bazı anlar vardır hafızanızdan silip atmak istersiniz. Onlardan birindeydim işte. Rüzgarı yüzümde hissetsemde , hala ıslak olan saçlarım yüzünden soğuk içime işlesede koşmayı bırakmadım. Ve gözümden yaş akıtmadım. O sümüklü için neden ağlayacakmışım canım ben. Umurumda bile değil. Kabullen artık dedi iç sesim. Bende eyvallah aslanım diyerek kabullenmek isterdim ama olmuyordu işte. Hızımı yavaşlattım. Derin derin aldığım nefesler ciğerlerimi yakıyordu. Ellerimi dizlerime yaslayıp durdum. Nefesimi düzene sokma çabalarım sonuç vermeyince çevreme bakındım. Daha önce uğramadığım bir yerdi. Parktı burası. Birkaç tane bank, tırmanma zıplama gibi abidik gubidik eylemlerin gerçekleştiği diğer aletler ve salıncak vardı. Salıncağa doğru ilerledim. Yavaşça sallanmaya başlayınca anılar doldu beynime. Yankı'nın beni salıncakta salladığı anlılar. Hep sinirli olurdu beni sallarken. Arkadaşları futbol oynarken onu alıkoyduğum için sinirlenirdi. Hatta bir gün '' Ben hep seninle mi oynayacağım? Çok sıkıldım senden!'' diye bağırıp çok hızı sallamıştı beni. Düşmüştüm. Bana doğru koşuşu, sarılışı ve benimle birlikte ağlayışı. Aşırı tepki vermiyordum ki ben. Aslında yüzüne tokadı yapıştırmam lazımdı. Ama o puding beyinliyle şuanlık muhatap olmak istemiyordum. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Rüzgarı hissedip sallanmaya devam ettim. Birkaç dakika sonra adım sesleri işittim. Aniden durdu sesler. Belli ki küçük bir çocuktu ve benden çekinmişti. Yüzümde belli belirsiz tebessümle birlikte hiç tepki vermedim. Çocukta tereddüt etmeyi bırakmış olacak ki yanımda sallanmaya başladı. Tatlı bir çocuksa sevebilirim dedim ve açtım gözlerimi.

Yook artık!!

Zihnimin içindeki Acun haklıydı. Bir yok artık haykırışı da benden olsun.

'' Emre?'' Cevap vereceğini mi düşündüm cidden. Hadi ama. Tam tahmin ettiğim gibi öylece yüzüme baktı. Burada ne aradığını sorabilirdim, ama o sorumda yanıtsız kalacağından sustum. Baya zor geçiyordu benim için dakikalar. Ben susmaya alışkın değildim ama deniyordum bir şeyler. Pandaları düşündüm. Evet pandalar şuan ki gündemimdi.

5 dakika.

Pandalardan sıkılınca rakunlara geçtim. Gerçekten aşırı sempatikti bu hayvanlar.

10 dakika.

Düşünecek hayvan bulamadığımdan düşüncelerim Yankı hayvanına kaymaya başlıyordu. Ayy yeter diye haykırma isteğimi zorlukla bastırdım. Tam kalkıp gidiyordum ki olduğum yere çakıldım kaldım.

'' Ağla.''

EMRE.BENLE.KONUŞTU. Şaşkınlıktan olsa gerek yüzüne ponçik ponçik bakmaya başladım. O ise bana değil de karşıya sabitlemişti bakışlarını.

'' Af buyur?'' Gülümseyecek gibi oldu. Ama gülümsemedi. Lanet herif.

'' Sadece ağla.'' Tutamadım kendimi ve güldüm bu söylediğine. Sanki çok komik bir şey söylemiş gibi aralıksız kahkaha attım. Gülüşlerimin hıçkırıklara dönüşmesi uzun sürmedi. Ve orda, o salıncağın üstünde tüm zehrimi akıttım Eylül ayının hafif soğuk havasına. Kırgınlığımı, kızgınlığımı. Her şeyi. Birazdan yine gülümseyecektim zaten. Eski ben olacaktım. Hiç kırılmamış gibi, hep mutluymuş gibi devam edecektim. Kollarımı etrafıma dolayıp kalktım salıncaktan.

İLK SONBAHARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin