Ben kesin rüya görüyorum. Rüyadır ya. Kesin rüyadır, rüya olmazsa biri neden benim elimi tutsun ki. Çok mantıksız. Baya biri elimi tutuyordu. Kim olduğunu göremiyordum. O elimi tutan kişi önümden yürüyordu, bense arkasından. Sağ kolunu geriye doğru uzatmış benim elimi tutuyordu. Oldukça sıcak bir yerdeydik. Güneş tepede parıldıyordu. Etrafımız çiçeklerle kaplıydı. Papatyalarla..
En sevdiğim çiçekti papatyalar. Rüyada bile keyif sürüyordum. Elimi tutan, elimi sımsıkı tutan biri vardı. Hava çok güzeldi ve papatyalarla dolu bir yerdeydim. Daha ne isteyebilirdim ki!
Ah bir de elini tuttuğum kimdi görebilseydim. Ben tam aman kimse kim, yalnızlıktan kurtulmuşum daha ne diye düşünürken birden bulunduğumuz yeri atlar bastı. Evet bildiğimiz atlar bastı. Sonrası ise karanlık.
Sıçrayarak uyandım. Gördüğüm rüya zihnimde canlanırken yüzümü yastığa gömüp bir müddet tepindim. Bir kez ya, sadece bir kez normal rüya görsem ya.
Hep saçma sapan rüyalar görüyorum. Lanetlendim mi acaba?
At ne ya? Resmen yüzünü göremediğim sevdiceğim ve ben romantik anlar yaşarken atlar rüyamı bastı.
At murattır derlerdi. Aha kısmetim açılıyordu. Birden bu düşünce beni sevindirdi. Saat altı buçuk olmasa kalkıp halay bile çekebildim. Ama saat altı buçuktu ve daha uyuyabileceğim bir saatim vardı. Tekrar yastığıma sarıldım ve uykuya daldım.
***
'' Ağlamayacağına söz ver söyleyeceğim Nisan.''
Sabahtan beri ağlamayacağına emin olmaya çalışıyordum. Ama inatçı keçi bir türlü istediğim cevabı vermiyordu.
'' Hayal delirtme beni. Diktin kapının önüne, sabahtan beri ne içeri giriyoruz ne de söylüyorsun söyleyeceğini!''
Sakin ol bebeğim.
'' Ya Nisan ağlamayacağına emin olmam lazım. Söyle işte söz ağlamayacağım de.''
Elini başına bastırdı. Derin bir nefes alıp verdi. Tamam yaklaşık on beş dakikadır aynı konuyu konuşuyorduk ama onunda istediğim şeyi söylemesi gerekirdi.
'' Hayal mal mısın? Bak gerçekten soruyorum, mal mısın? Sen benim ne zaman ağladığımı gördün?''
Aslında evet, görmemiştim.
'' Ya ne var sanki. İstediğim tek bir cümleyi söylemen. Söyle kurtulalım.''
Nisan böceğim ofladı. Pufladı. Ve en sonunda tamam ağlamayacağım söyle ne söyleyeceksen dedi. Bende kara haberi Nisan'a verdim.
'' Abdülley öldü.''
Nisan gülüyordu. Bu beni şaşırtmıştı. Ağlar diye düşünürken ben, o baya gülüyordu. Şimdi anlıyordum. Sinirleri bozulmuştu. Ondan gülüyordu.
'' Şaka yapıyorsun değil mi?''
Ay keşke alıştıra alıştıra söyleseydim. Düşüp bayılmasa bari.
''Hayal on dakikadır burada bekliyorum. Gerçekten kötü bir şey olduğuna inanmıştım ama sen bana oyuncak ayının öldüğünü söylüyorsun. Manyak mısın lan sen?''
Birazcık kibar olabilirdi.
'' Rica ediyorum benimle kibar konuş lan.''
Nisan beni zerre umursamadan içeri girdi. Bende peşinden tabi. Ağlamamıştı. Üzülmemişti bile. Abdülley'imin ölümü bir beni sarsmıştı. Sınıftan içeri girdiğimde Nisan teneffüse kadar onunla uğraşmamamı, çünkü çok sinirlendirdiğimi falan söyledi. Bende yavru ceylan yürüyüşümle sırama doğru ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLK SONBAHAR
Teen FictionTüm hakları babaannemin paçalı donlarının arasında saklıdır. '' Senden önce yaşamıyordum ben. Bunun sende farkındasın. Sen benim son baharımsın. İlk kez yanında sonbaharı yaşadığımsın. '' Aşık mıydım ki bu çocuğa. Yok be. Aşk olsaydı duramazdım...