Cumartesi. Bu kelime kadar huzur veren şeyler kesinlikle sınırlı sayıdaydı. Ve bende bu kelimenin bana verdiği huzura dayanarak saat on ikiyi geçeli baya olurken hala yastığıma sarılmış bir şekilde uzanıyordum. Kesinlikle tam anlamıyla uyanmıştım. Bir daha da uykuya dalamazdım. Ama nedense yataktan çıkamayacak kadar sarılmıştım yastığıma. Pofidik yastığım bu hayatta bana sarılmaktan vazgeçmeyen tek şeydi. Bende ona olan saygımı ve sevgimi ona sıkıca sarılarak gösteriyordum. Annem yaklaşık elli kere odama gelip beni kahvaltıya çağırmıştı. Patates kızarttığından bahsetmişti. Ama inanamamıştım kulaklarıma. Annem bana patates kızartmazdı çünkü. Neden mi? Çünkü insan üstü bir güçle yiyordum patates kızartmasını. Deli gibi yiyordum. Böyle bir yemek yeme görülmemişti dünyada. Sonra ise tam bir hafta anneme patates kızarttığı için söyleniyordum. Kilo almamın suçunu kendim taşıyamıyor, anneme yüklüyordum. Tam bir dengesiz olduğumdan da annem patates kızartmadığında neden diye yine söyleniyordum. Gerçekten zor bir insandım. Ama ailem benimle baş etmeyi öğrenmişlerdi haliyle. Annem en sonunda beni kaldırmaya çalışmaktan vazgeçip babamla birlikte evden ayrılmıştı. Bende sıkıldığımdan olsa gerek debelenerek yatağımdan çıkmayı başardım. Nisan'la üç gibi falan buluşacağımdan evde geçireceğim iki buçuk saatim vardı.
Saçlarımı bileğimdeki tokamla topuz yapmaya çalışırken bir yandan da salona doğru ilerliyordum. Evde değişik bir sessizlik vardı. Bir huzur hakimdi resmen ortama. Tabi ya! Yankı evde değildi. Nerede olduğu beni hiç bağlamıyordu. Beni bağlayan tek şey evde olup olmamasıydı. Büyük ihtimalle neredeyse tüm üyelerinin yakışıklı olduğu arkadaş grubuyla takılıyordu. Kendimi televizyonun tam karşısındaki koltuğa bırakırken Yankı'ya bu konuda imrendiğimi fark ettim. Benim hepsi yakışıklı olan bir arkadaş grubum yoktu. Aslında benim arkadaş grubumda yoktu. Bir Nisan vardı işte. Birde sadece işim düştüğünde aradığım insanlar. Aslında birkaç iyi tanıdığımız vardı tabi. Ama grup denecek kadar yakın değildik. Kendi kendime aman be boşver dedikten sonra bir çizgi film açtım. Daha sonra ise mutfakta bulduğum ve gerçekliğine sabahtan beri emin olamadığım patates kızartmasını yarım ekmeğin arasına koyup televizyonun başına tekrar döndüm. Tam şuan yaşadığım huzurun tarifi ise yoktu.
***
Nisan bana kötü kötü bakıyordu. Aslına bakarsak bu kötü kötü bakmaktan çok daha kötüydü. Resmen korkunç bakışlar atıyordu. Halbuki bu kez sinirlendirecek bir şey yapmamıştım. Alt tarafı buluşacağımız kafeye gelirken yolda gördüğüm Ege'yi ve yanındaki arkadaşını da davet etmiştim. Hadi ama! Yapabileceğim bir şey yoktu. Ege bana selam vermişti. Nereye gittiğimi sorunca ise Nisan'la buluşacağımızı, ilerdeki kafeye gittiğimizi söylemiştim. Ege'de üşüdüğünü, bir kahvenin fena olmayacağını söyleyince ve tabii ki yüzündeki içten gülümsemenin de etkisiyle hadi gel demiştim. Yanında ise kuzeni miymiş, kuzeninin arkadaşı mıymış tam anlamadığım bir kızla birlikte kafaye girdiğimden beri Nisan bana ölümcül bakışlar atıyordu. Kalabalıktan hoşlanmazdı. Emrivakilerden de hoşlanmazdı. Genellikle yalnızlığı seven arkadaşımı oldukça neşeli bir ortamın ortasında bırakmış olmam onu sinirlendirmişti. Her ne kadar ellerimi ben suçsuzum dercesine havaya kaldırmak istesem de bunu yapamazdım.
'' Hayal davet ettiğin sağ ol. Gerçekten kahveye ihtiyacım varmış.''
Ege'm, bebeğim, arkadaşım, neden davet ettiğimi dile getiriyorsun. Siz gittiğinizde ben Nisan'a senin zorla peşime takıldığını falan söyleyecektim. Tüm planlarımı bozdun!
İçimden geçenler harfi harfine bunlar olsa da dışımdan yapmacık çıkan sesimle
'' Ne demek Ege ya. Lafı olmaz. İç sen kahveni. Oh ohh, iç ya. Soğutmadan iç.''
Nisan'ın bakışlarını görmezden geldiğim bir on dakika oldukça keyifli bir sohbetle geçmişti. Hatta Nisan bile ara ara sohbete dahil olmuştu. Bu beni onlar gidince öldürmeyeceğinin göstergesi miydi? Bilemiyordum. Daha sonra is Ege kalkmaları gerektiğini kuzenini eve bırakması gerektiğini falan anlattı. Böylelikle kuzeni olduğuna emin olduğum kızla ve Ege'yle vedalaştım. Her ne kadar Ege hesabı ödemek istese de, ben davet ettiğime göre benim ödemem gerektiğinden bahsettim. Kabul etti ve gittiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLK SONBAHAR
Teen FictionTüm hakları babaannemin paçalı donlarının arasında saklıdır. '' Senden önce yaşamıyordum ben. Bunun sende farkındasın. Sen benim son baharımsın. İlk kez yanında sonbaharı yaşadığımsın. '' Aşık mıydım ki bu çocuğa. Yok be. Aşk olsaydı duramazdım...