Sargılı bileğimle yaşlı bir ağacın üstündeydim. Anthony ağacın dibine duruyordu. Düşününce içimde ürperti uyandıran şey 2 gün önce olmuştu.
Anthony benim durduğum ağacın dibinde boşu boşuna duruyor olamazdı.Ağaçtan yere atladım. Kırdığım dizlerimi düzeltip karşısında dikildim. Gözleri herkes gibi kırmızıydı ama tonu biraz açıktı. Ona bakıp gülümsedim. (Ormanda geçirdiğim her günümü çenem uyuşana kadar gülürek geçiriyordum) Kolumu saran kişi oydu.
"Carter ve Casey geldiler" kahverengi saçlarını karıştırmasını izledim. Bu ne demekti? Anthony benden sonraki en genç kişiydi ve şuan bana ikizlerin geldiğini söylüyordu. Peki sebebi neydi?
✩★✩★✩
Buluşma yerine doğru ilerlerken, ağaçların sarmaşıklarının arkasında ki Luk ve Thomas'ı gördüm. Yakalanmışlardı.Luk'un boynunda, Thomas'ın karnında kazık vardı. kolları halatlarla bağlanmıştı. Casey savurduğu uzun saçlarıyla Thomas'ı ağacın önüne itmişti. Gözlerini Luk'un yanında duran ikizine çevirdi. "Thomas bir şey yaptı mı?" diye sordu Deborah. Cezası bu kadar erken mi verilecekti? Casey benden önce cevap verdi. "Hayır" bana döndü. Thomas' ın bakışlarını üzerimde hissediyordum.
"Onu görmedim" dedim Deborah'a bakarak. Yalan şöylemiştim ama Luk'un onu kendisiyle gelmesi için zorladığını anımsamıştım, onu başından beri zorlamış olabilirdi. Luk konuşmaya yeltendi ama ikisine de zehir içirilmişti, ağızları yanmış olduğundan konuşamıyorlardı. Luk'un itiraz eden bakışları üzerimdeydi.
Robert Luk un boynundaki kazığı sertçe çekti, Luk'un etrafı bizlerle sarılmıştı ve kaçamazdı.
Halatlar çözüldü. Robert Luk'un önüne geçti.
Luk'un parçalanmasını görmek istemedim. Gözlerimi Thomas'a çevirdim. Bakabileceğim başka birisi yoktu. O da kan kırmızı gözleriyle bana bakıyordu, bu ürpertici bir duyguydu ama alışlıyordu.
Kemiklerin kırılma seslerini duyup gözlerimi yumdum. Sesler bir dalın kırılma sesinin boğuk halini andırıyordu. Parçalanıyordu ve gökteki yıldızların eşliğinde onun ölümünün sesini duydum...
✩★✩
Ertesi gün güneş derimi yakarken Luk'un kutuya doldurulmuş parçalarını köpeklerin önüne atıyordum.
Bu kadar kötü olmamıza inanamıyordum ama en azından eski arkadaşımızı yememiştik! Aslında bunu yapabilirdik ve bunu bilmek bende garip hislerin oluşmasına yol açıyordu. Onu köpeklere yedirmek bile yeterince caniceydi ve diğerleri onu yeselerdi hiçbir şey hissetmeyecekti.
Suçlu hissederek köpeklerin yanından ayrıldım. Arkamı dönüp Deborah'ın yanına geldim. Gün ağarmadan önce Martin gelmişti. Temel ihtiyaçlar için insanların arasına katılacak birilerine ihtiyacımız vardı ve bu kişi de Martin'di. Onu seçmemizin sebebi kahverengi gözleriydi, kırmızı parlak gözlere sahip olmayan ilk kişi oydu. Dış dünyayla iletişimimizi o sağlıyordu.
Martin ağaçların arasından çıktı ve yanıma oturdu. "Gözlerine bakabilir miyim?" Sorunun nedenini anlamamıştım ama alışık olmadığım kibarlığı hissedip yüzüme bir tebessüm yerleştirdim. yüzümü ona döndüm ve gözlerime bakmasına izin verdim. Gözlerime dikkatlice baktıktan sonra. Deborah ve Robert'a dönüp onay verircesine yüzünü sallamasını izledim.
224 yıldır yaşıyordu.
Martin yanına yeni biri alma ihtiyacı hissetmişti, burada dikkat çekiyordum ve onun yanında ben gidecektim.Martin çabucak uyum sağlayacağımı iddia etmiş ve bütün gün davranışlarımı izlemişti.
Bileğimde ki iz saklanacak hâle gelene kadar beklemeye karar verdik.
Ertesi gün Thomas'ı bana doğru gelirken gördüm. Cezalarımız arasında sadece ölüm vardı. Burada ya ölürdünüz ya yaşardınız. O öldürülmediğinden dolayı hiçbir ceza almamıştı. Onu görmediğimi söylediğim için o gün ki kazıktan başka bir şey yapılmamıştı. Yanıma gelince beni diğerlerinden uzaklaştırmak için kolumu kavramış ve beni geldiği yere doğru çekmişti. Kolumu sıkıyordu ve bunu hissetmemem gerekirken hissediyordum. Güçsüz olduğumu fark etmemiş miydi?
Bir yerden sonra kolumu bıraktı. Korkutucu gözlerini bana çevirip konuştu. "Neden yaptın?" Gözlerinin içine baktım. "Seni zorlamıştı" bu onun için küçük düşürücüydü. "Hayır" "Beni gerçekten isteseydin öldürürdün ama yapmadın" yutkundu ve bana bakmayı sürdürdü. "Bunu nereden öğrendin?" "Hissettim" üzerime doğru gelmeyi bıraktı. Ellerini sarıya kaçan kahverengi saçlarına daldırdı. Ağacın etrafında dolanıp durdu. "Özür dilerim" herhangi bir cevap vermiyip, beni orada bırakıp arkasını dönüp gidene kadar onu izledim. Bunu kabul edemezdim. Affetmesi basit bir şey değildi ama özür dilemesi yeterince iyiydi.
Onun arkasından ilerlerken Anthony'i karşımda dikilmeye başladı. .Beni durdurdu ve gözlerine bakmaya zorlayıcı bir şekilde karşımda duruyordu. "Bir sorun mu var?" Yüzümü sağa sola salladım. "Hayır, hayır bir sorun yok" dedim Thomas'ın arkasından bakarken.
Kolumda artık basit bir iz vardı. Kolayca gizleyebileceğim diş izleri...
Köpeklerin yanından, ölü Luk un kemiklerinin üstünden geçtim. Formaliteden herkese sarılıyordum, sıra Anthony'e geldi, kollarımı diğerlerine göre daha sıkı bir şekilde ona sardım. Arkasında Thomas vardı ve o bana sarılmıştı. Casey ve Carter'a da gerçekten isteyerek sarıldım. Gülümseyip geriye doğru bir adım attım ve arkamı döndüm. Martin'in arkasından ilerlemeye başlarken arkadan gelen Casey'in sesiyle kendimi zorlamadan gülümsedim. Uzaklaştığımdan dolayı kısık gelen ses "İyi şanslar" diyordu.Sanırım gerçekten şansa ihtiyacım olacaktı..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZ
Science Fiction(#96) Yüzümü gökyüzüne çevirdim. Nefesimi(*) kesecek tek şey gökyüzündeki yıldızlardı. Günün sonunda hep ben ve onlar kalıyorduk. Son nefesimi alıp gözlerimi yumdum, çiğerlerimin yanma hissi geçti, nefesim durdu. Gözlerimi açtım ve yukarıya bakmaya...