Martin Laja'nın durumunu gördüğünde sinirleri bozulmuştu. Thomas onu öldürecekti. Üstelik Martin'in uyarılarına rağmen bunu yapmıştı.
Martin konuşmak istesede konuşamayan Laja'nın sırtına dik durabilmesi için yastıklardan birisini koydu. Vücudu ne olarak tepki veriyordu? İnsan olarak mı, vampir olarak mı?
"Ona ne oldu?" Martin dişlerini sıktı ve Thomas'ın sorusuna cevap vermedi. Elini alnına koydu. Göğsü inip kalkıyordu ve bu iyi değildi. Onun vücudu buna alışık değildi. Vücudunda kasların kasılarak dolaştığı kanı bu sefer kalbi tarafından pompalanıyordu. "Git ve ona kan getir"
Martin onun üstündeki montu çıkarttı. Laja titriyordu ve her yeri yanıyordu. Böyle hissetmekten nefret etmişti. Çok aciz ve hastalıklı hissediyordu. Ağzını açtığında sadece canı biraz daha yanıyordu.
Thomas bardakları masasının üstüne koydu. Laja uzun süredir kapattığı gözlerini alnındaki soğuklukla açtı.
Martin kızının belkide ölmesine sebep olacak bir çocukla aynı odada duran bir babaya benziyordu. Laja onun endişesini hissetti.
Martin Laja'yı seviyordu ve değer veriyordu. Bunları yapmasa bile Laja ölürse onlarda öldürülürdü. Laja'ya olan şey onlara da olurdu. Mesela: Laja'nın görme yetisiyle ilgili bir şey olursa ikisininde gözleri çıkartılırdı.
Martin Thomas'ın kolunu sıkıca tuttu ve odadan dışarıya çıkartıp kapıyı kapattı. "Ona ne oldu?"
"Onun yüzememe olayını saçmalık sanmıştım." Martin ona bakmayı sürdürdü. "Ondan önce de yarıştık ve yolun yarısında durdu." Martin ona bakmayı sürdürdü. "Çünkü?" Bunu Thomas'ın söylemesini istedi.
"Çünkü nefes almaya başladı."
"Yüzdükten sonra ne oldu?""O... boğuluyordu. Ama onu kurtardım ama toparlanmıştı."
"Sen öyle sanmıştın." diye düzeltti onu.
Martin onu duvara itti ve gözlerine baktı. Görmeye çalıştı ve gördü.
"O orada titrerken sen sadece yüzdün değil mi?" Gözlerine bakarken ellerini omuzlarından çekti.
"Hiç umurunda değildi değil mi?" Ellerini saçlarına geçirdi ve sola doğru döndü.
"Bize ne olacağını bile düşünmedin mi?" Onu umursamıyorsa bile bunu düşünmeliydi.
"O iyi gözüküyordu" dedi Thomas.
"Sen de onu umursuyor gibi gözüküyordun"
"Onu umursuyorum!""Senin yüzünden kulağını, dilini ya da gözünü kaybedebilir. Senin yüzünden ben de kaybedebilirim. Ama sen kendine olacakları bile umursamıyorsun"
✩
Laja'nın bileğini tuttu ve o tavanında ki yıldızlara bakarken saçlarını okşadı. Laja ağzını açtığında öksürmeye başladı. Yatakta bükülürken kemikleri acıdı.
Nefes almıyordu ve geçmişti. Siyah tavana ve beyaz noktalara bakmaya devam etti.
Martin onun bileğinde yatay bir çizik attı ve akan kanın büyük cam bir kavanoza dolmasını sağladı. Laja yaptığından nefret etsede bardaktaki kanı içti ve yukarıya bakarken gözleri doldu. Bileğinde üç derin kesik vardı ve Thomas'ın düşündüğü gibi bir kaç dakikada iyileşmiyorlardı ve iyileşmeyeceklerdi.
✩
"Kan nerede?" Bir gün önceki kandan bahsetmiyordu. Daha öncesinde Laja'dan kan almalıydı ve incelemesi için bir yere götürmeliydi."Yapmadım" Martin gözlerini kapattı, sinirle dişlerini sıktı ve yutkundu.
Biraz sonra elindeki kan dolu tüple Laja'nın odasından çıktı. "Ona bir şey olursa gözlerini oyarım!" Sinirle onu süzdü ve dışarı çıktı.
Thomas Laja'nın odasının kapısını açtı ve yatağın başına oturdu. Laja artık titremiyordu ve daha iyiydi ama çok güçsüzdü. Bileğindeki kesik ancak kabuk tutmuştu.
Güçsüz elini ona uzattığında her zaman yaptıkları el çakışma hareketini yaptılar. Thomas güldü. Onu öldürüyordu.
Yatağın içine girdiğinde Laja yana kaydı ve tek kişilik yataktan düşmemeye çalışırken kolunu ona sardı.
Ayağını onun bacağının üstünden attı ve gülümseyerek gözlerini kapattı. Thomas onun saçlarını düzeltti ve uyumasını seyretti.
Yavaşça kollarını üstünden çekti ve ayağa kalkıp diğer yanına geçti. Yere eğildi ve yüzüne baktı. Uyuyordu.
Elini boynuna koydu ve dokunması gereken noktayı buldu. Gözlerini kapattı ve alnını alnına koydu...
Ağacın olduğu yeri ona yeniden gösterdi. Asıl Laja uzaktan olanları izliyordu. Luk'un kalbine saplayabileceği kazığı gerçek hayatta boynuna saplamıştı.Thomas karşısına çıktığında ise acımadan boynunu kırdı. O gün ikisini de öldürebilirdi ama bunu yapmamıştı.
Asıl Laja ağlayarak Thomas'a baktı ve kendisiyle göz göze geldi. Gördüğü kız bir vampirdi ama kendisi değildi. İz olmayan koluna baktı. O neydi? Yanından geçip Thomas'ın yanına çöktü. Gözleri sonuna kadar açıldı ve ayağa kalktı. Yutkundu. Güçsüz olduğunu çok iyi biliyordu.
Gözleri kırmızıydı. Yerde ki Thomas değil miydi? Yeniden eğildi ve titreyen elleriyle yerde yatan bedenin kapalı gözlerini açtı. Yeşildi, hem de kendi yeşilleri. Yüzü Thomas'a aitti.
Gözlerini yumdu ve açtı. Değişmişti. Yerde yatan kişi kendisiydi. Bağırdı ve ayağa kalkıp geriye doğru ilerledi.
Thomas'a çarptı ve ona döndü. Thomas onun kollarını tuttu ve ağaca itti. Ağlıyordu. Titremeye başlayan ellerini kendine çekti. Thomas güçsüz kollarını bıraktı ve ellerini iki yanına koydu.
Aradaki boşluğu kapattı ve kulağına yaklaştı. "Nereye kaçacaksın?" dedi Laja ürperirken. Ondan kaçmak istemiyordu.
Ne yapacağını çok merak ediyordu. Onu öptü... Laja korkuyordu. Bu yasaktı. Parçalanmak istemiyordu. "Korkuyor musun?"
Bu kadarının yeteceğini düşünüp yüzünü çekti ve elini boynundan ayırdı. Bunu neden yapmıştı? Bilmiyordu. Bilmesi de gerekmiyordu.İyileşmesi için bir günü kalan Laja'ya baktı. Bir gün sonra görmek istemeyeceği şeyler görecekti. Martin'e olan şey onada olacaktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZ
Ficção Científica(#96) Yüzümü gökyüzüne çevirdim. Nefesimi(*) kesecek tek şey gökyüzündeki yıldızlardı. Günün sonunda hep ben ve onlar kalıyorduk. Son nefesimi alıp gözlerimi yumdum, çiğerlerimin yanma hissi geçti, nefesim durdu. Gözlerimi açtım ve yukarıya bakmaya...