Bölüm 10

82 19 0
                                        

     Martin'i arayıp konuşurken onu izledim. Onu dinlemedim. Hem beni ilgilendirmediğini düşündüğüm için hem duyacaklarımdan korktuğum için.
      Pembe kılıflı telefonumun onun elinde garip durduğunu fark ettim. Siyah deri ceketini hâlâ çıkartmamıştı, yakasından kalın kürkü görebilirdiniz.
     Biraz dinliyor, biraz konuşuyordu. Radyodan açtığım müziğe odaklanmaya çalıştım. Onu izlemeye devam etsem de müziği de dinliyordum.
    Müzik 4 kez değiştiğinde telefonu kapattı ve bana doğru yaklaştı. Telefonu bana uzattığında elime aldım.
     Yanıma oturduğunda hafifçe sallandım. Gözlerini yumdu. Kirpikleri de sarıydı. Kirpiklerine bakmayı o iki dakika kadar sonra gözlerini açamaya karar verdiğinde kestim. Bana döndü.
     "Oldu mu?" Gözlerine baktım ve göz bebeğini aradım. Kırmızı göz bebeklerini yok eden bir siyaha dönmüştü.
"Evet"
"Hangi renk?" Siyah açılmaya başladı ve kahverengiyi fark ettim.               
    "Kahverengi, çok koyu bir kahverengi."
     Önüne döndü. Gözlerine biraz daha bakmak istiyordum. Yüzümü eğip gözlerine bakmamak için kendimi tutmak zorunda kaldım.
     Bunu nasıl yapabilmişti?

                      ✩★✩★✩

     Martin'in eve gelip Thomas'la konuşmasını birkaç dakika izledim. Bunu yapmaktan rahatsız olup odama çıktım. Martin Thomas'la ne konuşuyordu?
      Thomas'ın çantasını işaret ettiğiini görmüştüm. Çantasında ne olabilirdi?
      Buraya asıl gelme sebebi neydi? Sadece değişiklik için olması o an için kulağa en mantıklı gelen seçenekti.
      Martin cumartesi ve Pazar gününü yeni bir oda yerine benim odama yeni bir yatak alıp Thomas'ın işlerini halletmek için harcadı. Dolabımın boş kısmını onun yeni kıyafetleri için kullandık.
      Burada kalıcı olmadığı için mi böyle yapıyordu? 187. yılındaydı. Buradakiler için 18 de sayılabilirdi.
      Benden iki sene üstteki sınıfa Martin sayesinde bir şekilde kayıt oldu. Benim 1 haftam yerine 4 günü vardı ve çarşamba sabahı benimle okula gelecekti.
      Eğer kaçsaydı okula kayıt olamaz ve evde kalamazdı ama bana kaçtığını söylemişti.

                     ✩★✩★✩

     Çarşamba sabahı hava bulutluydu. Onun ayak seslerini ve geçen arabaların tekerleklerini dinliyordum.  İlk gün giyindiği gibi giyinmişti. Sadece siyah.
      Ben üstüme siyah bir hırka ve içine mor bir tişört giymiştim, benimde pantolonum siyahtı.
      "Bana kaçtığını söylemiştin" yüzünü bana döndüğünde koyu kahverengiye dönmüş gözlerine baktım. "Kaçsaydın Martin'in yanına mı gelirdin,  senden korkan birine açıklama yapmaya mı çalışırdın?"
        Hayır, kaçsaydım buraya gelmezdim ve benden korkan birine de açıklama yapmazdım.  O da bunu yapmıştı.
       Söyledikleri mantıklı geldiğinde sustum.
      "Okulda tanıdığın biri var mı?" Tanımak. İsmini ve daha fazlasını bildiğim birileri anlamına mı geliyordu? Sasha hakkında çok şey bilmiyordum ama Sasha vardı. Tek yakın sayılabilecek bilecek arkadaşım. Ve küçük bir ihtimalle Jordan arkadaşım sayılabilirdi.
      "Evet. Sasha. Onunla öğle molasında tanışırsın" yüzümü yoldan yine ona çevirdim. "Onlarla nasıl konuşman gerektiğini biliyorsun değil  mi?"
      "Sadece iki kişi tanımana karşın senden daha iyi olacağıma eminim" okulun yeni popüler çocuğu olabilirdi ama bunu yapmaya kalkışmayacak kadar zekiydi. Diğerlerinden farklı olduğu için böyle bir şey yapmayacağına emindim.
        Okulun kapısından içeriye girdik. Bana sıkıntı veren ayak sesleri yine zihnime doldu. Koridorda ilerleyip müdürün odasının önüne geldik.
        "Sana iyi şanslar." Gözlerine baktım ve onu orada bırakıp gittim. Müdür bana Martin'den kaynaklanabilecek bir şekilde canavarmışım gibi bakıyordu. Eminim Thomas'a da öyle bakacaktı ama onun yanında olup yeniden o  bakışları görmek istemiyordum.
     Koridordaki seslere benim ayak seslerim karıştı ve sınıfımın önünde koridorda yankılanan ayak seslerim yok oldu...
    
    
      Thomas öğle molasında yemekhanenin kapısından bıkkın bakışlarıyla girdi.
       Sasha'yı onunla tanıştırmak için sabırsızlanırken beni görmesi için elimi salladım. Çantasını tek omuzunda kayıp düşmemesi için tutarken elindeki tepsiyle yanıma oturdu ve Sasha'nın bakışları altında kulağıma eğildi.
     Hafifçe ona yaklaştım ve yere düzenli olarak vuran ayaklarına baktım. "Burası hangi cehennem?" dedi bana sesinde abartılı bir şaşkınlık vardı. Güldüm.  "Biz buna lise diyoruz" diye fısıldadım ve yüzümü ondan uzaklaştırdım.
      Ne olmuştu? Gerçekten çok merak ediyordum.  Etrafa bakındığını gördüm. Bana gözleriyle Loren ve diğerlerini gösterdi. "Haren isimli birisi bana aşık olmuş olmalı. Bence hortlağa benziyor" gözgöze geldiklerinde Haren benim yaptıklarımı çoktan unutmuştu ve gülüp ona el sallamış ve sakızını çiğnemeye devam etmişti.
      Yüzünü sağa sola hareket ettirdi ve Sasha'ya baktı. "Sen Sasha olmalısın"  Sasha gülümsedi. "Onun Sasha olduğunu nereden biliyorsun?"  Aklına sabah ki konuşmamız ve benim Sasha ve Jordan dediğim an gelmişti.
      "Çünkü Jordan'a benzemiyor" gözleriyle kızıl saçlarına bakıyordu. Güldüm ve Sasha'ya baktım. 
      "Benimle tanıştıracağın tanıdığın değil mi?" dedi sayılı gülümsemelerinden birini gösterirken.
      "Evet."  dedim ve onayladım.
      "Ben kendime bir tanıdık yerine Thomas diyorum." Tepsiye bir lağam faresi varmış gibi bakıyordu.
       Yeniden bize döndü ve devam etti. "Size de öneririm" Sasha gülümsedi ve harika dişlerini gösterdi -sadece bir tanesi olması gerektiğinden daha öndeydi ve daha sivriydi, bu kötü gözükmüyordu, dişleri arasındaki ufak boşluklarla harikaydı-. 
      "Pekâlâ Thomas" dedi ve gülerek bana baktığında bende gülümsedim. Çatalıyla tepside ki hâlâ ne olduğuna emin olamadığım yemeği dürttü. "Bu şeyin yenildiğine emin miyiz, Sasha ve diğeri?" dedi cümlesinin sonunda bana bakarak. Yüzümü salladım ve onayladım. Kesinlikle güzel değildi ama her şeye yeniliyordu.

    
      Yüzünü buruşturdu ve boş tepsiyi hafifçe ittirdi. Normal şartlarda böyle konuşmuyordu, daha çok bir hortlak gibi konuşmayı tercih ediyordu ve rol yapmaktan yorulmuş olmalıydı. Yemek kaçmak için iyi bir bahaneydi.
     "Ben gidiyorum" çantasının kulplarından birini sırtına taktı ve kalktı. "Size iyi şanslar" dedi bana doğru eğilip. Sevmediğini anladığım yerden hızlıca uzaklaştı ve gözden kayboldu.  İyi rol yapıyordu.  Normalde kan donduran o sözcüklerini burada sarf etmemeye karar vermişti.
       Yeni bir olumlu gelişme daha...
    
      
     

YILDIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin