Bölüm 3

99 26 3
                                        

Martin'in arkasından ilerlemeye başlarken arkadan gelen Casey'in sesiyle gülümsedim. Uzaklaştığımdan dolayı kısık gelen ses "İyi şanslar" diyordu.
Sanırım gerçekten şansa ihtiyacım olacaktı...

Peki ihtiyacım olan şans beni buldu mu? Hiç bilmiyorum.

    Martin'in iki katlı evine geldiğimizde gün yeni doğuyordu.

    Bana kırmızı ve krem renginin hüküm sürdüğü odamı gösterdi. Krem rengi boş bir dolap ve kitaplık, krem rengi bir masa. Masayı dolduran tek şeye: dizüstü bilgisayara baktım. Kullanmayı öğrenmem birkaç dakikamı aldı.

    Kırmızı perdeleri açtım, kırmızıyla döşenmiş yatağıma oturdum, kırmızı ve krem renginin birleştiği halıya baktım. Pencereden gördüğüme göre burada pek ağaç yoktu.

     Martin telefonuyla fotoğrafımı çekerken gözlerimi kapatma ihtiyacı hissettim.(fotoğraf, kimlik ve diğer şeyler içindi) Kıyafetlerime göz attı ve dışarıya çıktı.

    Koltuklardan birine oturdum. Hava kararana kadar Martin'i bekledim. Kapı açıldığında elini dolduran poşetlerle karşılaştım.

     Koltuğun önündeki sehpaya kimliğimi koydu, kimliğimi elime aldığım 2 dakikadan sonra kimlikteki her şeyi ve bunları kimseye söylemem gerektiğini de Martin'den öğrendim.

      Peki poşetleri dolduran bütün bu kıyafetlerle ne yapacaktım? Bu kadar şeyi nasıl giyebilirdim ki?

      Dolap ve kitaplık okul açılana kadar beklediğimiz hafta boyunca her gün biraz daha dolmuştu.

                         ✩★✩★✩

    Tabağımdaki salataya bakıyordum. Martin unutmamam gereken şeyleri tekrarlıyordu. "Asla hızla koşma, sinirlenmek ve kavga etmek yok, bir de onların nefes aldığını ve kalplerinin attığını unutma, bazıları hasta olabilir bu seni etkilemez" yüzünü bana çevirdi. "Diğerlerine böyle bakmamalısın" dedi onaylamayan bir ifade takınarak. Ona bakarken güldüm. Ona dik dik baktığımın farkında değildim.
Aklımdan sinirlenmek yok! diye geçirdim.

     Salatayı mideye indirdim. Martin meyve ve sebzeleri kolaylıkla yememe sevinmişti. Bu normal değil miydi? Luk gibi kendimden şüphelenmeli miydim?

     "Orada et yemeni önermem" dedi. İkimizde gülmeye başladık. Et yerken nasıl kendimden çıktığımı hatırladım.

      Bana herhangibirini taklit ederek abartılı bir şaşkınlıkla baktı. "Tenin neden bu kadar beyaz?" 

     Kendi kendime mırıldandım. "Seni daha iyi korkutabilmek için..." Martin bana bakmaya devam ettiğinde kendime gülerken sesimi duyurabileceğim bir tona getirdim. "Demir eksikliğim var" Martin baş parmağını kaldırıp beni onaylandığında gülmeye devam ettim. Seni daha iyi korkutabilmek için...

     Sandalyeyi ittirip tabağı tezgâhın üstüne bıraktım.

     Bileğimi kendime çevirdim. İzi fondotenle kapatmaya çalışmıştım. İçimdeki siyah tişörtün üzerine  siyahın üzerinde bordo kareleri olan gömleği giydim. Kapının kenarındaki siyah çanta benimdi, sabah hazırlamıştım-bütün günümüzü uyanık geçirdiğinizde bir haftalık işlerinizi bile bitirebilirsiniz-.
    Şarja takılı olan -Martin'in bana yeni aldığı- telefonumu elime aldım. Bana yedek anahtarını uzattı. Paraya ihtiyacım olacağını söylediğinde cüzdanımla birlikte yanıma aldığım parayı çantama koydum.
   Ayakkabılarımı giydim. Martin kapıyı kilitledi ve siyah arabaya doğru ilerledik.

                          ✩★✩★✩

    Kafamın içinde müdür yardımcısı olan, resmi giyimli kadının topuk sesleri yankılanıyordu. Beynimi patlatacak gibiydi. Koridor daki onlarca sesin içinde kolayca topuklarının sesini ayırt edebiliyordum. Elindeki programı bana uzattı. "Sınıfın burası" adımın yazılı olduğu programa göz gezdirdim.

YILDIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin