"SaatinizBir bakacaksınız üç,
Bir bakacaksınız hiç."
10
Aradan dakikalar geçti; kahvem soğudu, kar ile karışık yağan yağmur daha da şiddetlendi, o acı veren yorgunluk hissi tekrar üzerime çöktü.
"Bir şey daha diyeceğim," diye ekledi, Araz.
Soğuktan titredim. Beni fark edince salonun ortasına doğru ilerledi, koltuğun üzerindeki yumuşacık battaniyeyi aldı ve tekrar yanıma gelip battaniyeyi omuzlarıma attı. Onun yapmasına kalmadan battaniyeye iyice sokuldum.
Bir süre yine sustu, sustuk. Ardından, ''Rica ederim,'' dedi.
''Ha?'' dedim şaşkın bir şekilde.
''Battaniye için diyorum,'' dedi imalı bir şekilde vurgular yaparak. ''Teşekkür etmene hiç gerek yoktu!''
''Gerek yoktu diye etmedim zaten,'' dedim gülerek.
Güldü; mavi gözlerini çevreleyen gür kirpikleri daha gür görünmüş, göz kenarlarında hafif kırışıklıklar oluşmuştu.
Camın ardındaki kızlara bakmaya devam ettim.
''Uraz,'' dedi kısa bir süre sonra. ''Ona sakın güvenme, tamam mı?"
Kaşlarım önce hayretle kalktı, ardından çatıldı.
"Ona güvendiğimi de nereden çıkardın?"
Sıkıntıyla soludu.
"Ona güvendiğini söylemedim. Güvenme, dedim."
"Pekâlâ," dedim öfkemi yatıştırmaya çalışırken. "Soruyu başa alalım: Ona güveneceğimi nereden çıkardın?"
Gözlerini yumdu, derin nefesler aldı. Ardından tekrar açtı ve bana döndü. Gözlerindeki okyanus cayır cayır yanıyordu.
"O seni incitti, değil mi?" Diye sordu, ürkütücü bir sakinlik ile.
"Evet."
"O seni incitmek istememişti," diye hırladı. "O seni öldürmek istemişti ve hâlâ istiyor. Kaybedecek bir şeyi yok, anlıyor musun? Bu yüzden ona sakın güvenme. Böyle bir aptallık yapmaya sakın kalkışma."
"Sana ne?" Diye tersledim.
Artık dumanı tütmeyen kahvesinden bir yudum alıp, "Ben sadece uyarıyorum," dedi rahat bir tavırla.
"İyi," dedim umursamaz bir tavır ile ve üzerimdeki battaniyeden kurtulup pencereyi açtım.
"Kai! Ef!" Diye seslenirken boğazımı bakırımsı bir tat kapladı. Yutkunup tekrar seslendim.
Sesimi duyduklarında eve doğru hızla ilerlemeye başladılar. Kai, Araz'ı benim yanımda görünce bir an duraklasa da hemen ardından devam etti. Ne düşündüğünü az çok tahmin edebiliyordum.
"Kahvaltı hazır," dedi Araz. "Onları da alıp gel."
Bu emirleri boğazına tıkardım ama sırası değildi.
Araz merdiven basamaklarına yaslanıp üst kata doğru seslendi: "Uraz!" Ne kadar seslense de cevap gelmedi. O arada kızlar da içeri gelmişti.
"Bu ne hal? Üzerine niye bir şeyler giymedin?" Diye sordu Effy çıkardığı ceketini asarken. Omuz silktim. Güzel gözlerini devirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TİLKİ
AcciónYa ölümü istiyordu karanlığın içinde filizlenen kalbi ya da O'nu. Ama O... ölümden pek farklı sayılmazdı. Başlamasına sebep olduğu bu satranç oyununda siyah takım olmayı o seçmemişti ve o, sadece bir piyondan ibaretti. Kim derdi ki o siyah piyon, b...