''Onu ben kurtaracaktım; peki ya beni ondan kim kurtaracaktı?''
20
Gözlerimi kirli bir aynaya benzetebilirdiniz. Ancak kendi yansımanızı görebilirdiniz, onun dışında ulaşılmaz görünen bir boşluk vardı gözlerimde. Ve içimde. Sorun şuydu ki: kendi içimdeki boşlukta süzülüyordum ama bunun bir sonu yok gibiydi, belki yere çakılsam bir düzene kavuşabilirdim fakat olmuyordu işte. Beni bu hale getiren o boşluktu.
Gözlerimi Uraz'ın gözlerine çevirdim. Elindeki çerezi ağzına atarken filmi izlemeye devam ediyordu. Siyah bir boya gözlerine yapışıp kurumuştu sanki. Yıldızsız geceyi anımsatıyordu gözleri, şafaktan önceyi, en karanlık saatleri. Bakışları bir anda bana dönünce gözlerimi kaçırdım. Hâlâ baktığını göz ucuyla hissedebiliyordum. Belki de karşılık vermeliydim ama içime dokunmasını istemiyordum.
İzlemesem de bakışlarım ekranda oynayan filmdeydi, başım ağrıyordu. Dün, öğlen saatlerinde yaşananlar aklıma geldikçe başım ayrı bir zonkluyordu zaten. Resmen Uraz'a şiir okumuştum. Çığlık atma isteğimi bastırıp yaşananları zihnimden silmeye çalıştım. Olması gerektiği gibi davranmıştım sadece, öyle değil mi? Hayat meselesiydi.
Düşüncem zihnimde yankılandı: olması gerektiği gibi.
Anında düşünceyi zihnimden kovmaya çalışırken Kai ve Samet'in filmi dikkatle izlediğini gördüm. Filme odaklanmaya çalışırken içime sızan panik duygusunu engelleyememiştim. Bu, yanlış ve hastalıklı bir düşünceydi. Değil mi? Bakışlarım istemsizce tekrar Uraz'a kaydığında onun da bana baktığını gördüm. Kalbim hızlandığında, bu sefer bakışlarımı kaçırmadım. İkimiz de yakalanmıştık, suçlu gibi davranmaya gerek yoktu.
O düşünce tekrar zihnimde yankılandığında içimden hiç beklemediğim bir his geçti. Arzu. Uraz'a karşı bir şeyler hissetmek... bakışlarımı hemen kaçırdım ve yanan yüzümü umursamamaya çalışarak filme döndüm.
Hayır, dönemedim; Uraz'da kaldım.
"Biraz daha bakarsan aşkı ilan olacak, inan." Kai'nin kulağıma fısıldadığı kelimeler beni olduğum yere çivilerken, ona ters bir bakış attım.
"Ne saçmalıyorsun sen?"
İmalı bir şekilde gülümseyip benden kaçar gibi Samet'in kolunun altına sığındı. Gözlerimi devirdim. Aptal.
Film sonlara yaklaştığında sol tarafımızdaki tekli koltukta oturan Uraz telefonuyla uğraşmaya başlamıştı, yüzünde düşünceli bir ifade vardı; Samet ve Kai filme odaklanmıştı, Kai'nin ekrandaki gözleri okyanus misaliydi. Mavi ve gözyaşlarıyla kaplanmış. Gözlerimi hafifçe kapattım, aşırı uykum vardı. Telefonun klik sesini duyduğumda gözlerimi araladım, Uraz gözlerime bakarak telefonunu masanının üzerine koydu. Gözlerimi tekrar kapattığımda kısa bir süre sonra Uraz'ın ayağa kalktığını fark ettim. Ceketini üzerine geçirip kapıya doğru ilerlemeye başladı, telefonu kulağındaydı. Nereye, diye soramadım. Yaptığım tek şey Kai ve Samet ile anlamsızca bakışmak oldu.
Yine uykusuz geçirmekte olduğum günümde sabaha karşı dış kapının sesini duyduğumda yatağımdan doğruldum. Uraz yeni geliyor olmalıydı. Bu saate kadar nerede olabilirdi ki? Bakışlarım beş dakikaya yakın bir süre odanın halısını keşfetti. İçimdeki boşluğu gerçekten hissediyordum. Eftelya'nın kırıntıları mıydı acaba? Hayır, dedi iç sesim. Eftelya'dan önce de vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TİLKİ
AcciónYa ölümü istiyordu karanlığın içinde filizlenen kalbi ya da O'nu. Ama O... ölümden pek farklı sayılmazdı. Başlamasına sebep olduğu bu satranç oyununda siyah takım olmayı o seçmemişti ve o, sadece bir piyondan ibaretti. Kim derdi ki o siyah piyon, b...