14
Zihnim ip yumağına dönmüştü. Düşüncelerim bölünerek büyüyor, bir ürperti tenimde kol geziyordu. Mert'in edepsizliğe doğru yol alan sırıtışı, içimde korku sinyalleri yaratmıştı.
Metro yavaşlayınca ilk durağı atlattığımızı fark ettim ve inmem gereken yer burası olmamasına rağmen kapıya iyice yaklaşıp bekledim. Telefonu kapatalı bir dakika bile olmamıştı.
Uraz ve Araz'ın arasındaki bağ neye dayanıyordu? Ama asıl sancı veren soru: Kardeş değiller miydi?
Bakışlarımı Mert'in olduğu tarafa çevirdim ama yoktu. Kapı açılınca direkt dışarı fırlayıp merdivenlere koştum. İşte tam o an anladım peşimden geldiğini. Alt geçide girip hızımı tekrar kazandım. Omzumdan üstümden geriye bakınca Mert'in koşarak peşimden geldiğini gördüm. Gözlerim dehşetle açıldığında bakışlarımız buluştu; dudakları sinsice yukarı bükülmüştü.
Caddeye çıkınca, nefes nefese kalmış halde bir ara sokağa saptım. Diğer yandan da telefonumu çıkardım fakat şarjı bitmişti. Telefonu tekrar cebime atarken kaba bir küfür homurdandım.
"Nereye kadar kaçabileceğini sanıyorsun?" Diye seslendi; sesi yakından geliyordu.
Çalıştığımdan dolayı bacaklarım ve belim ağrıyordu zaten ve bu da hızımın azalmasına neden oluyordu. Ciğerlerimin yandığını ve apandistimin ağrıdığını hissettim.
Kaçamazdım, saklanmalıydım.
Duvarın önüne-dibine- park edilmiş kırmızı Fiat Punto'nun duvarla arasına girip kendimi yüz üstü yere attım ve arabanın altından onu görebilmeyi bekledim.
Sonunda, bulunduğum sokağa girince sokağın sonuna doğru koşmasını izledim. Adım sesleri daha pek uzaklaşmadan durdu ve bir anda Mert'in kahkahası sokakta yankılandı.
"Çıkmaz sokak mı?" Daha çok kendine söylüyor gibiydi.
Ben daha ayağa kalkmak için harekete geçmeden bulunduğum yere geldi; yerime daha fazla sindim.
"Til...ki..." Kışkırtıcı bir mırıldanışla çevresinde gidip gelmeye başladı ve bir anda bacakları duruverdi. Ellerimle ağzımı örtüp sesli nefeslerimi bastırdım. Bir süre sessizliği dinledik; ta ki o eğilip arabanın altına bakana dek...
Çığlık atmayı bile bir kenara itip arabanın arkasından çıktım fakat belimden tuttuğu gibi yere yapıştırdı. Ben acıyla kıvranırken ayak bileğimi kavradı ve çıkmaz sokağın derinliklerine doğru sürüklemeye başladı.
Sırtım kaldırım yolda zikzaklarla sarsılıyor, acımın bölünüp büyümesine neden oluyordu. Sonunda durduğumuzda artık bir su birikintisinin içindeydim ve hem soğuktan, hem korkudan titriyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TİLKİ
AksiyonYa ölümü istiyordu karanlığın içinde filizlenen kalbi ya da O'nu. Ama O... ölümden pek farklı sayılmazdı. Başlamasına sebep olduğu bu satranç oyununda siyah takım olmayı o seçmemişti ve o, sadece bir piyondan ibaretti. Kim derdi ki o siyah piyon, b...