Yankının sözlerinden sonra kendime gelmem çok zor olmuştu. Yankının korktuğunu düşünmüyordum. Ama o korkuyordu. Kaybetmekten deli gibi korkuyordu. Yeni bir acıya göğüs germekten,aşık olmaktan,Derini unutmaktan,ihanet etmekten korkuyordu. Ne kadar güçlü bir imaj çizse de o minik bir erkek çocuğundan farksızdı. Sevgiye muhtaçtı. İhanet duygusu her yerini sarmıştı. Bu duygu yüzünden yavaş yavaş yok oluyordu haberi yoktu. Bu duygu onu tamamen sarıp onu dibe çekmeden onu ben kurtaracaktım. Bunu yapmak zorundaydım. Peki ben ne düşünüyordum? Düşüncelerim beni esir alıyordu. Susmak bilmedikleri gibi ne söyleyeceğime de onlar karar veriyordu. Mantığımla hareket edemiyordum. Düşüncelerim mantığıma çok ters bir şekilde işliyordu ve bu beni zor durumda bırakıyordu. Bazı şeylerin farkındaydım ancak bunları görmezden geliyordum. Ne zamana kadar görmezden gelebilecektim? Ne zamana kadar düşüncelerimi bir kutuya kapatıp onlar yokmuş gibi davranacaktım? Artık dayanamıyordum. Yaşadıklarım ağır şeylerdi. İnsanın kendini bilmemesi ne kadar korkunç bir şeydi. Kendim değildim ve ruhum gün geçtikçe çürüyordu. Anne sevgisini,babanın o güven verici kollarının arasında durduğunda tattığın o duyguyu,adını,yaşını,sevgilini belki de çocuğunu hiçbirini bilmiyorsun. Acılarını,mutluluklarını,anılarını... Belki de Yankı haklıydı. Ben ne biliyordum ki? Kendime bile yardımım dokunmuyorken ona nasıl yardım edecektim? Koca bir boşluktaydım ve bana yardım edebilecek tek bir kişi bile yoktu. O koca boşluk gün geçtikçe mezarım haline geliyordu. Ne kadar Giraya,Yankıya,Zehra sultana belli etmesem de bu canımı yakıyordu. Bu yaranın günler geçtikçe kapanması gerekirken,onun yaptığı tek şey tekrar tekrar kanamaktı. Kendime sorduğum soruların cevaplarını bile bilmiyordum. Böyle yaşıyordum işte. Hiçbir şeyi bilmeyen bir aptal gibi. Daha fazla düşüncelerimde boğulmamak için gözlerimi açtım. Gözlerimi birkaç kez kırpmam gerekmişti. Ayaklarımı yatağımdan aşağı doğru sarkıttım ve açık olan pencereden dışarıyı izlemeye başladım. Ne kadar süre öylece kalıp dışarıyı izliyordum bilmiyordum. Kapının sesini duyduğumda yerimden hafifçe sıçradım. Arkamı döndüğümde Yankının orada öylece durduğunu fark ettim.
"Kapı çalmak Yankı kapı çalmak. Müsait olmayabilirdim. İşim olabilirdi. Neden kapıyı çalmayı denemiyorsun? " Yankının yüzünde sıkılmış olduğunu belli eden bir ifade belirdi ve yanıma gelmeye başladı. Onun ne yapacağını merakla izlerken yanıma gelip eliyle saçlarımı karıştırmaya başladı. Onun ellerinden kurtulmaya çalışırken yana doğru kaydığımda ne olduğunu anlayamadan yeri boyladım. Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp ona sinirli bir şekilde döndüğümde gülmemek için kendini sıktığını görmüştüm. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Ve içimden yavaşça saymaya başladım. Yankı o anda hızlı adımlarla kapıya yöneldi. Kapının yanına ulaştığında kahkaha atmaya başladı.
"Kapıyı birden fazla çaldım ama duymadın."Kahkahaları arasında sadece bunu anlamıştım. Onun kahkaha atmasıyla bende daha fazla dayanamamış ve gülmeye başlamıştım. Evet benim de gülmem doğal bir şeydi ama ortada doğal olmayan şeyler vardı. Mesela bunlardan biri Yankı güldükten sonra içimde oluşan mutluluk hissiydi. Ah bir de bu mutluluk hissine eklenen kalbimin hızını da unutmamak gerekirdi. Neydi bu?
"Hadi giyin üç gündür buradayız ve bir şeyler bulamadık. Bugünü kendimize ayıralım,eğlenelim."Yankı haklıydı üç gündür buradaydık ve komşulardan hiçbiri beni tanımamıştı. Demek ki burayla bir ilgim yoktu. Ama yine de birkaç şey bulma umuduyla burada kalmaya devam ediyorduk. Zehra sultan Girayın kontrolündeydi. Giray her gün en az altı kere arayıp soruyordu. Beni sahiplenmesi güven veriyordu. Yankıyla ise aram düzelmişti. En azından bana fazlalıkmışım gibi bakmıyordu. Gerçek bir arkadaş gibiydik. Arkadaş. Neden bu kelime canımı yakmıştı. Bana ne oluyordu? Kendimi tanıyamıyordum. Kendimi tanımak mı? Ben kendimi tanıyor muydum ki? Kendi kendime gülmeye başladım. Bu aralar çok fazla saçmalıyordum. Ayağa kalktığımda Yankıdan bunun intikamını alacağıma dair kendime not düştüm. Üstüme salaş bir şeyler geçirdikten sonra Yankının yanına gittim. Beni gördüğün de dudakları kıvrıldı ama sesli bir şekilde yutkunarak gülmesini bastırdı. Gözlerimi kısıp ona baktığımda dudaklarımı da büzmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZLİĞİN YANKISI
Teen FictionBir kaza tüm hayatını değiştirebilir miydi?Elisa Sancaktar... O egoist,şımarık ve zengin bir kız. Hep böyleydi. Ta ki bir trafik kazası geçirene kadar... Artık geçmişiyle ya da kim olduğuyla ilgili bir fikri yoktu. Kendini bir anda yaşlı bir kadını...