22. Bölüm

133 26 16
                                    

Bakkal aslında Perihan'ın ne demek istediğini çok iyi anlamıştı fakat, çekindiği için anlamamazlıktan gelmişti, bunu Perihan'da fark etmişti o koca yürekli güzel bayan karşısındaki adam incinmesin, yüzü kızarmasın diye sebebini açıklama ve üzerine gitme gereği duymadı. Kim Perihan gibi olabilirdi ki, hanginiz Perihan kadar kocaman bir yüreğe sahip olabilirdi? Hanginiz attığı her adımda başkalarını da düşünebilirdi? Hanginiz bir çocuk katledildi diye kendini bu ölümcül davaya adaya bilirdi? 

Perihan kucağında tutuğu Steven ile kan merkezinin önüne geldi ve sıraya geçti, Solomon Steven'ı kucağına almak istedi fakat Perihan Fred'e söz vermişti biran olsun Steven'ı bırakmayacaktı, Solomon daha fazla dayanamadı ve Perihan'ın yanına tekrar giderek kulağına bir şeyler fısıldadı...

-Perihan Steven'ı vermiyorsun bari lütfen geç sen otur ben sırayı bekleyeyim, omuzlarında bu kadar fazla yük varken bir de ayakta beklemen, fedakarlık değil sadece kendine eziyet...

*Peki dediğin gibi olsun geç bakalım sıraya...

Perihan elinde Steven ile sıradan çıkıp uzun ve dar koridorun beyaz duvarlarına yaslanmış oturaklarına doğru ilerledi, Marry Perihan'ın geldiğini fark edince kalçasını biraz yana kaydırarak yer açtı, Perihan oturduğunda bedeninin ne kadar çok yorulduğunu fark etti, Perihan oturduğunda Steven'ın ayakları Marry'nin kucaklarına geliyor Marry ise üzeri kirlenmesin diye ayaklarını kaldırıp yanında bulunan çantasından peçete alıyor ve üzerine seriyordu. Perihan bunu fark edince Steven'ı kımıldatmadan kafasını Marry'e doğru çevirdi.

*Senin bu sinir bozucu titizliğinin sırası değil

-Bu da ne demek oluyor Perihan?

*Şu demek oluyor canım, rahatsız oluyorsan çabuk kalk yanımızdan, sana ayaklarını uzatan hasta ve küçük bir çocuk, bu yaptığından utanmalısın...

-Sözlerine dikkat et Perihan

*Kapa çeneni Marry

Perihan oldukça gergindi, bu gerginliğinin nedeni ise hem Steven'ın zor durumda olması hemde koskoca koridoru sadece 20 metre ileride bulanan 2 tane floresan'ın aydınlatıyor olmasıydı, insanlar yanında ki insanların yüzünü dahi zorlukla görüyordu, bu sırada bazı uyanıklar ise sırayı kaynatmaya ve önlere geçmeye çabalıyordu. Perihan bu insanları görse dahi sesini çıkaramıyordu, kargaşanın çıkması demek askerlerin gelmesi demekti bu riski göze alamazdı Perihan. Yaklaşık olarak 45 dakika beklediler, nihayet sıra Perihan'a gelmişti, Solomon kalabalığın içerisinde arkada bulanan Perihan'a sesini duyurmak ve kendini göstermek için ellerini havaya kaldırıp sağa sola sallıyor bir yandan da Perihan sıra bize hadi gel diye sesleniyordu. Perihan bunu ilk seferde fark etmedi, ama insanların Solomon'a girmediği için tepki göstermesinden dolayı oluşan uğultu dikkatini çekince olay yerine gitti ve sıranın kendisine geldiğini anladı. Kalabalığın arasından insanlara çarpa çarpa kan merkezinin içerisine doğru emin adımlar ile yaklaştı, Steven'ın ayakları Perihan yürürken sallanıyor ve insanların omuzlarına, kollarına çarpıyordu, Perihan ise bunun farkında olmasına rağmen oralı bile olmuyordu. Perihan kapıyı dahi vurmadı direk içeri girip doktorun yanına gitti, elinde bulunan kağıdı verdi...

-Aaa Perihan hanım, siz sırada beklemediniz değil mi.

*Hayır bekledim 45 dakikadır buradayız ve ismimi nereden biliyorsunuz?

-Kağıtta yazıyor, bakmadınız mı kağıda? Acil olduğu söyleniyor ve Doktor Nicolas'ın imzası var...

*Kağıda bakacak akıl mı kaldı bende, her neyse artık kan alma işlemine geçebilir miyiz?

-Tabi buyurun çocuğu şu sandalyeye oturtun...

Perihan sandalyeye oturttu, doktor titizlik ile yarı baygın Steven'ın kollarını açtı, tam iğneyi batırdı ki canı yanan Steven sesiyle tepki vererek istemsizce kolunu kımıldatmaya çalıştı, fakat uzman doktor anında müdahale ederek kolunu tekrar sabitledi. 

İHANET SARMAŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin