9. Bölüm

179 50 33
                                    

Bu kadar kin, bu kadar nefret bu ne acımasızlık diye mırıldandı Fred içinden, Biz ne yaptık bu hayvanlara diye düşünmeden de edemedi, tutmuş olduğu nefesini yavaş yavaş bırakıyor ve bir süre sonra düzelmeye, kontrol altına alınmaya başlıyordu, fakat dizleri hala tir tir titriyordu, dışarıda SS askerleri biran olsun ayrılmıyorlardı bulundukları yerden, Fred anlamıştı bu gece oradan çıkamayacağını, ama evde bekleyen oğlu ne yapacaktı tek başına, nasıl haber verecekti gelemeyeceğini, içi içini yiyordu Fred'in fakat hala elinden hiçbir şey gelmiyordu. Etrafına bakınmaya başladı, küçük bir evin içerisindeydi, duvarları yıkılmak üzere büyük çatlaklar ile doluydu, yerler ise tahta ile kaplıydı ancak toz ve toprağın etkisiyle neredeyse görünmüyordu bile, kendini güvene almak için ses çıkarmasın diye ayakkabılarını çıkardı ve sesiz adımlar ile evin diğer ucuna doğru yürümeye başladı, karanlık harabe evin duvarında yürürken bir aile fotoğrafına rastladı biraz olsun duraksadı ve eski günleri hayal etmeye başladı, ne kadar güzel günlerdi karısı ve oğlu ile mutlu bir hayat yaşıyor huzurlu dakikalar geçiriyorlardı, ne yazık ki o hayattan geriye sadece küçük Steven kalmıştı, hayal kurmayı bırakan Fred sessiz ve emin adımlar ile yürümeye devam etti, karşısına tahtadan bir kapı çıktı, içeri doğru yöneldi burası bir çocuk odası olmalıydı oldukça küçük ve dardı, kendine bu odadan bir köşe belirledi ve gidip sessizce ayaklarını içine çekerek büzülmüş şekilde oturdu. Uzun süre boyunca bulunduğu köşede oturarak bekledikten sonra, yorgunluktan gözleri kapanıyordu ve buna engel olamıyordu derken Fred uykuya daldı, uzun ve soluksuz geçen gecenin ardından sabahın ilk ışıkları Fred'in gözlerine doğru vurmaya başladı ve gözlerini açtı, evet bulamamışlardı Fred'i bu duruma mutlu olan Fred doğruldu ve eğilerek yürümeye başladı, kapının olduğu noktaya gitti, kulağını kapıya dayayarak dışarıyı dinlemeye başladı, kimsecikler yoktu kapıyı açtı dışarı kafasını uzatarak etrafı gözetledi kimsecikler yoktu gerçekten de, dışarı çıktı ve kendinden emin adımlar ile evine doğru yürümeye başladı. 

Perihan sabahın ilk ışıklarında açmıştı gözlerini, güzel bahar sabahının güneş ile doldurduğu odasında uzun süre yatmaya devam etti, düşünüyordu acaba Abraham'a söylese miydi onu sevdiğini ona yakın olmayı istediğini, Perihan ağır birisiydi ama Abraham konusunda bu ağırlığını pek koruyamıyordu, koruyabilse belkide şimdiye kadar olan duygularını söylemişti. Bugün Marry biraz geç uyandıve Perihan'ın yanına geldi *hadi kalk tembel, daha çok işimiz var, kahvaltı yapacağız, evi temizleyeceğiz, hazırlanıp dışarı çıkacağız, kalk kalk kalk diye seslendi, Perihan biraz daha tembellik yaptı, yatmaya devam etti, Marry yanına yaklaştı kolundan tutup kaldırdı, Perihan ise şimdide yatağın içerisinde oturmaya başladı, bağdaş kurdu ve yıkanmamış yüzü ile sürekli bir yerlere dalmaya başladı, Marry ısrarcı davranmaya devam etti.

-Aaaaa bebeğim lütfen ama kalk artık...

*Tamam Marry'cim kalkacağım tamaamm

-Sana 2 dakika veriyorum geldiğimde kalkmış ol canı.

*Tamam da sen nereye gidiyorsun?

-Ekmek kalmamış, bakkala ekmek almaya gidiyorum.

*Tamam tatlım bir tanede süt al lütfen.

-Tabi hayatım...

Marry yatak odasından çıkıp kendi odasına doğru yürümeye başladı, çantasından cüzdanını çıkartıp birkaç Mark aldı, kapıdan çıktı, tam bakkalın yolunu tutacaktı ki, merdivenlerden Fred'in çıktığını gördü, üstü başı toz içinde ve bitkin bir halde yürüyordu sormadan edemedi.

-Fred bu ne hal?

*Hiç sorma Marry, dün gece askerler peşimi hiç bırakmadı, mecburen dışarıda yatmak zorunda kaldım

İHANET SARMAŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin