Şaşkınlığı hala üzerinde olan Calloni ne yapacağını bilmiyor ve sessizce bekliyordu ve bir anda Fred sarhoşluğunda etkisi ile Calloni'e dudaklarını yavaş yavaş yaklaştırdı, Calloni gözleri açık bir şekilde Fred'in dudaklarının, dudaklarına temas edeceği zamanı bekledi, her ikisi derin derin nefes alıyor kalpleri yerinden çıkacakmış gibi atıyordu, birden bire Fred dudaklarını Calloni'nin dudaklarına yapıştırdı, Calloni iyice heyecanlanmıştı yerinde duramıyor gibiydi ve kendini tamamen Fred'e bırakmıştı. Artık iş çığırından çıkmıştı, nefes almadan öpüşüyorlar ve yavaş yavaş zevk almaya başlıyorlardı, her ikisi de öpüşür vaziyette ayağa kalktılar dudakları biran olsun hiç ayrılmamıştı, Fred Calloni'yi duvara yaslayarak yavaş yavaş üstünü soymaya başladı, Calloni'de Fred'e karşılık vererek ona yardım ediyor ve soyunuyorlardı, birden bire Fred'in aklına yarın ki işi geldi, her ne olduysa o anda oldu ve Fred dudaklarını bir hızlıca geri çekti, Calloni'nin karşısında derin ve hızlı soluklar alıp veriyordu... Pişman olmuş bir şekilde...
*Özür dilerim Calloni
-Ne oldu Fred neden durdun?
*Yapamam Calloni sen benim, sen benim dostumsun...
-Gerçekten dostun muyum sadece?
Fred biraz sessizce bekledikten sonra
*Evet sen sadece benim dostumsun Calloni...
Calloni üzgün bir ses tonu ile...
-Tamam sen burada yat ben içeri geçiyorum...
Calloni çok sinirlenmişti, sonu hiç gelmeyecekmiş gibi öpüştüğü adam ona dostu olduğu bahanesini uydurarak bırakmıştı. İçeri hızlı adımlar ile ilerledi, o hızın ve kızgınlığın etkisi ile ayağını kapının kenarına vurup yere kapaklandı. Öfke vardı gözlerinde, bulunduğu yerden kalkıp kanepenin üzerine uzandı, üzerine küp desenli battaniyesini alıp uzun uzun düşünmeye başladı, yavaş yavaş utanmaya başladı yaptıklarından, sağ tarafa dönerek ellerini başının altına koyup uykuya daldı. Sabah saat 07:45 sularını gösteriyordu ve böyle giderse Fred işinin ilk gününe geç kalacaktı. Calloni biran gözlerini açtı ve tekrar kapattı, unuttu galiba Fred'i kaldırmayı, fakat bir anda tekrar gözünü açtı ve üzerini dahi giyinmeden Fred'in odasına koştu.
-Freeeeeed lütfen uyan işe geç kalacaksıııın.
Fred gözlerini açar açmaz tedirgin bir halde saate bakarak...
*Aman Tanrım, daha işe başlamadan kötü bir algı bırakacağım...
Calloni Fred'in kıyafetlerini yanına getirdi ve biran önce yeni başlayacağı işe yetiştirmek için çabaladı. Fred kıyafetlerini giyer giymez oğlunun yanına gitti, Steven uyuyordu yaklaştı, yanağına küçük bir öpücük kondurdu, ardından hiç olmadığı kadar hızlı adımlar ile kapıya yöneldi, merdivenleri ikişer üçer inmiyordu, dörder beşer atlıyordu, cebinde kalan son parasını otobüse vermek zorundaydı yoksa yetişemeyecekti, otobüs durağında beklemeye başladı, aksilik ya otobüste gelmek bilmiyordu. durağın önünde sağa sola yürüyerek stresini dışa vuruyordu, nihayet otobüs göründü, durağa yaklaşan otobüse bindi, otobüs tıklım tıklım doluydu, herkes sabah uykusundan uyanmış ve işe gitmek için yola çıkmıştı. Nefes alınmayacak derecede kokuyordu otobüsün içerisi, ne yemişti bu millet, nasıl bu kadar fazla koka biliyorlar diye düşünmeden de edemedi. Restorana en yakın durakta indi ve iner inmez koşmaya başladı, restorana yaklaştığında saatine baktı 08:45 aman Tanrım çok geç kaldım diye mırıldandı... Daha hızlı koşmaya başladı, hemen restoranın kapısına yöneldi ve durdu, üzerini düzeltti, çok terlemişti ve ter kokmaktan korkuyordu, hızlı ve emin adımlar ile içeri girerek Müdür yazılı kapıya doğru ilerledi. 2 kez kapıyı tıklattı....
-Geeel
*Mösyö Blink çok özür dilerim geciktim...
-Yo yoo tam zamanında geldin bende tam çıkıyordum, ben şef garson ile görüştüm seni anlattım ve işi öğretmesi için tembihledim, buradan çıkar çıkmaz mutfağa git ve Dany'i bul.
*Teşekkür ederim mösyö Blink, iyi günler...
Fred'in üstüne büyük bir rahatlama geldi, mutfağa gitmeden önce lavaboya gitti, aynadaki hali içler acısıydı, eline yüzüne birkaç kez su çarptı, peçeteliğe baktı ne yazık ki peçete kalmamıştı ve sabah erken saatlerde olduğu içinde peçete koyulmamıştı, kafasını eğdi sağ kolunu V şekline getirerek yüzünü sildi. Biraz olsun ferahladıktan sonra içeri geçti ve garsonun yolunu tuttu. Garsonun yanına giderek mutfağı göstermesini ve tanıtmasını istedi, birlikte mutfağa doğru gittiler, içeri girdiklerinde Etrafına bakınan Fred kısık ve alçak ses tonu ile...
*Merhaba, Şef garson Dany ile görüşebilir miyim?
- Evet buyrun benim ne oldu?
*Efendim beni mösyö Blink gönderdi, bana garsonluk hakkında bir takım şeyler öğretecekmişsiniz.
-Aaa hoş geldin biliyorum, gel seni yeni arkadaşların ile tanıştırayım ''Toplanın beyler'' Fred bak bu leo, bu michel, buda mutfaktan sorumlu olan bayan Stella.
*Memnun oldum arkadaşlar benim ismimde Fred...
Fred aynı gün işe başladı ve çok çabuk alıştı ortama...
KÖLN ÜNİVERSİTESİ
Perihan sabahın ilk ışıklarında okulun bahçesinde bir ağacın altında üşümüş bir vaziyette Marry'i bekliyordu. Okula hiç yalnız girmemişti, her zamana ya Marry Perihan'ı yada Perihan Marry'i bekliyordu, çok büyük bir şeymiş gibi görünmese de bu olay dostluklarını güçlendiriyor birbirlerine bağlıyordu iki yakın arkadaşı. Nihayet Marry kapıda beliriverdi, Perihan hızlı adımlar ile yanına doğru yürüdü ve hafif yüksek ses tonu ile.
*Nerede kaldın ağaç oldum...
-Tatlım özür dilerim affet bir münasebetsiz peşime takıldı çok korktum, kalabalık yolu kullanarak geldim.
*Ahh bu azgın adamlar, hiç bitmeyecekler mi kuzum?
Dedikten sonra okulun içine doğru yöneldiler, Perihan her zaman ki gibi çok güzel görünüyordu, herkes onunla bir kez olsun yemek yiyebilmek ve bir şeyler içebilmek için bazı fedakarlıklarda bulunabilirdi. Perihan ağır başlılığını her zaman koruyan bir hanımefendi gibi yürüyordu, okulun içerisinde bulunan yerleri tahta ile kaplanmış duvarlarında resimlerin olduğu uzun koridor da topuklu ayakkabılarının çıkardığı sesler ile yürürken, okulda ilk defa gördüğü bir erkek ilgisini çekti. Genç oğlan uzun koridorun başında, ellerinde siyasi bilimler kitabı ile duvara yaslanmış bir beyefendi gibi dikiliyordu, uzaktan görünüşe bakılırsa ağır başlı ve sert birisiydi, aslında Perihan'ın da ilgisini bu çekiyordu. Fakat Perihan'ın İstanbul da tahsil gören bir sevgilisi vardı, ne yapacaktı, başka bir ülkeye geldiğinde tüm bağlarının koptuğu hissine kapıldı biran olsun heyecan yaşamak istiyordu, belkide İstanbul da ki sevgilisi onu çoktan defalarca aldatmış da olabilirdi, uzun zamandır haberdar da değildi, kafasında ki bu sorular Perihan'ı çılgına çeviriyordu fakat artık oda farklı heyecanlar tatmak istiyordu ama Perihan aslında böyle bir kız değildi neden bu hislere kapılmıştı? Koridorda yavaş adımlar atarak ilerledi, biraz daha yürüdükten sonra genç oğlanın önünden geçerek bir bakış attı, acaba fark etmiş miydi? Yada fark etmesini istemiş miydi Perihan, kendisi de bilmiyordu bu sorunun cevabını, ama çok beğenmeye başlamıştı daha ismini dahi bilmiyordu genç adamın, nasıl öğrenebilirdi, nasıl arkadaşlık kurabilirdi, uzun uzun düşünmeye başladı, her ders arasında rastlamaya ve izlemeye başlamıştı artık, Marry'e söylememişti fakat Marry fark etmişti tüm bu ilgisini, çünkü Perihan'ı ilk kez böyle görüyor ve tanıklık ediyordu. Söylese miydi acaba çocuğun Yahudi asıllı olduğunu, hayır hayır söyleyemem hayallerini mahvedemem diye düşündü bir kaç saniye, daha sonra kantine inip her zaman ki gibi bol tarçınlı birer salep alıp bahçeye çıktılar...
8. BÖLÜM YARIN AKŞAM YAZILACAKTIR...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İHANET SARMAŞIĞI
AventuraAşk-İhanet-Savaş-Romantik- 1933-1941 Yılları arasında, Almanya'nın Köln şehrinde ve ülkenin genelinde yaşanılan savaşı anlatmaktadır. Savaşta tahsilini görmek için Almanya'ya giden Türk kızı Perihan'ın hayatını ele almaktadır.