Nizam gülerek arkasını döndü.
"Şaka yaptım tıfıl. Ben sana bakarmıyım. Yani bakarım. Ama kardeşimsin. Uf. Anladın işte sen." Dediğinde kıkırdadım.
"Anladım nizo. Sorun yapma." Nizam arkasını dönünce beyaz okul tişörtünü çıkarıp Beşiktaş formasını giydim. Küçükken çuval gibi olan forma, şimdi üstüme tam oturmuştu.
"Önünü dönebilirsin"
"Sagolun hazretleri" dedi ve abartılı şekilde güldü. O da bir çırpıda formayı giydiğinde dışarı çıktık.
"Ee bunlar ne olacak?"
Dedim elimde sallandırdığım beyaz okul tişörtüne bakarak.
"Bu gün cuma. Annen yıkar. At kenara" elimdekini çekip aldı ve küçük eve girdi. Dışarı çıkıp yanıma geldi.
"Halloldu tıfıl. Gidebiliriz." Dedi ve kolumdan çekip yürütmeye başladı. Mahallenin maç yapılan yerine geldiğimizde banka oturdu. Bende yanına oturdum. Telefonla birine mesaj atıp başını önüne eğdi.
"Birazdan süprizim gelicek tıfıl. Bakalım beğenecekmisin?" Dedi ve ayaklarını sallamaya başladı.
"Nizam"
"Efendim tıfıl?"
"Başını dik tut."
"Neden?"
"Babam bana hep 'başını dik tut prensesim, yoksa tacın düşer' derdi. Sende başını dik tut prenses. Tac parayla alınıyor."
Nizam başını kaldırdı.
"Baban sana hiç bir zaman prenses demedi tıfıl. O da sana tıfıl der."
"Haklısın." Dedim ve bende ayaklarımı sallamaya başladım. Nizam ayağa kalktı ve yerdeki küçük papatyaları toplamaya başladı.
"Ne yapıyorsun?"
"Bekle biraz." Elindeki papatyaları birbirine ekleyerek bir tac yaptı. Dünyanın en önemli şeyini taşıyormuş gibi yanıma geldi ve eğildi. Nizam'a yukardan bakıyordum. Çok güzel bir duygu. Elindeki tacı saçlarımın arasına bıraktı.
"Prenses olmasanda benim tıfılımsın. Başını eğme tıfıl. Tacın düşmesin." Dedi ve gülümsedi. Bende gülümsedim. Bir araba sesi geldiğinde omzumun üzerinden arkaya baktım. Araba durduğunda içinden inenler tanıdıktı. Çığlık atarak onlara doğru koşmaya başladım.
"Mert!"
"Gel buraya tıfıl" dedi ve kollarını açtı Mert. Boynuna atladığımda beni döndürmeye başladı.
"Ohoo biz unutulmuşuz" sesin geldiği tarafa döndüm.
"Burak! Berkay! Kankalarım!" Mert'ten hemen kollarımı çektim, Burak ve Berkay'a atladığım sırada küçük bir düşme tehlikesi yaşadık.
"Lütfen vıcık vıcık arkadaşlık ilişkinizi az ilerde, Simgeler'in evinin önünde yaşayın." Diyen Nizam'a döndük.
"Kıskanma Deniz. Gel buraya sende." Dedi Mert. Nizam gülümseyerek başını aşşağıya eğdi ve yanımıza geldi. Kol kola girdiğim Berkay ve Burak bana baktı.
"Hayır. Olmaz. İzin vermiyorum." Dedim ölmeden önceki son nefeslerini gıcıklık yapmada kullanan sinekler gibi -bu benzetmeyi kardeşime adıyorum- Beni tek hamlede kaldırarak koldan taht yaptılar ve üstüne oturttular.
"İndirin beni. Mavişiniz falan demem gözlerinizi oyarım."
Ben konuşurken çoktan ilerlemeye başlamıştık. Neden koldan tahtı sevmediğimi anlatacağım.Ehueheueu ben izin verirsem anlatır. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere bebeqler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahvemdeki Sinek
HumorÇocukluktan beri tanışan iki gencin aşk hikayesi. Birbirine yıldızların altında söz veren Nizam ve Ezgi yeni kazandıkları düşmanlarıyla nasıl başa çıkacak.