<<Multimedia'da bu bölümde anlatırken kendi kurgumu da kattığım Bella Goth'un hayatını konu alan bir video var.>>
Durgun bir ruh hali içerisinde uyanıp yatağımdan, daha doğrusu Ashley'nin yatağından kalktım. Oyunun içinde kaçıncı günüm olduğunu bilmiyordum. Bildiğim tek şey bu işin giderek rüyadan uzaklaştığıydı.
David'le aramız kötü sayılmazdı. O, dün gece bazı yaralarını deşmişti kendi kendine.
Okula bir saat kadar zaman kalmıştı. Yatağımın hemen yanında, ayaktaydım.
Olduğum yerde bir kez zıplayarak kendi etrafımda döndüm. Maalesef pijamam, günlük kıyafetime dönüşmemişti.
Bu beni gülümsetse de ufak bir hayal kırıklığını da beraberinde getirdi. Artık bir Sim'dim sonuçta; dönerek kıyafetimi değiştirebilir, biri beni arayıp evine davet ettiğinde yaklaşık yirmi saniyelik bir yüklenme ekranından hemen sonra orada belirebilirdim.
Ama aklımdaki cevapsız sorulardan sadece biri şuydu;
Ben mi Sim olmuştum, yoksa Sim'ler mi insan?
Zaman akışının çok daha hızlı olduğunu ve hazırlanmam gerektiğini hatırladım. Yatağımdan fırlayarak dolabımın önüne geçtim ve günlük kıyafetimi giydim hızlıca. Farklı şeyler de giyebilirdim. Beni yaratan bir Simmer değildi. Tanrı'ydı. Sim'ler gibi beş tane kıyafetle sınırlandırılmamalıydım.
Üşendiğim için koyu pembe ince askılı spor tarzı elbisemi, altına da siyah converse'lerimi giydim. Saçımı sımsıkı bir atkuyruğu yaparak makyajım için tuvaletteki aynanın önüne geçtim.
Makyaj malzemeleri neredeydi?Tuvalette dolap falan yoktu. Eğilip yerlere baktım. Yoktu.
Tuvaletten çıkarak salona girdim. Fazla büyük sayılmayan televizyonun üzerinde asılı durduğu sehpanın bir tek çekmecesi vardı. Açtım. İçerisinde tek bir şey bile yoktu. Ashley, evlenip bu evden taşınmadan önce burada çocukluk fotoğraflarının olduğu albümlerini saklardı.
Salondan yarım duvarla ayrılmış ufak mutfak kısmına geçtim. Oyundaki tezgahın ya da mesela deminki sehpanın çekmecesine bir şey koyabilme olayı yoktu. Üzerine bile tek bir şey koyma hakkı veriyordu oyun. Bir karelik alana sahip, yalnızca bir eşya. Tabii ki de hileyle bunun üstesinden gelen Simmer'lardandım.
Şuanda oyunun içinde olduğum için tezgahların çekmece ve dolaplarını falan açabiliyordum. Çatal, kaşık, bıçak, bardak ve tabaktan başka bir şey yoktu. Sanırım daha da fazla uğraşamazdım. Bir yerlerden CAS penceresini açamadığım ya da makyaj malzemelerini bulamadığım sürece dolaptaki kıyafetlerle ve makyajı giderek silinen yüzümle sınırlıydım.
* * *
Okulun ana koridoruna adımımı attığımda çevremde az kişi olmasının nedeni sanırım dersin biraz sonra başlayacak olmasıydı. Hızlı adımlarla sınıfa girip yerime oturdum. David de aynı yerindeydi. Sağ eline başını yaslamış, sol eliyle kalemini döndürüyordu. Beni yerime geçerken görmemişti.
Ucu ucuna yetişmiş olmalıydım ki çok geçmeden Tarih hocası sınıfa girip kürsüsüne geçti. Zamanın hızını üç katına çıkararak buraları geçmek istedim. Ama bu mümkün değildi.
"Verdiğim ödevleri teslim edin bakalım. Herkesinkini aldığımda üzerinde konuşuruz."
Sınıfta dolaşarak kağıtları almaya başladı. Benim olduğum tarafa geldiğinde önümdeki sıralardan sonra benimkinin yanında durdu.
"Eee?" dedi kaşlarını çatarak. Gözleri sıranın üstünü aradı ama bomboştu.
"Ben yeni geldiğim için bundan haberim yoktu." dedim. O sırada David arkasını dönerek bana baktı. Bugün ilk kez göz göze gediğimiz o an kalp atışlarım hızlanmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/47402219-288-k724875.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIMSEPTION
Teen Fiction[BU VE BENZERI KURGUDAKI ILK HIKAYEDIR.] En ufak mimiklerine kadar hayallerimdeki erkeği, detayların manyağı olduğumu kanıtlayacak muhteşemlikte evi yaratmıştım. Yine günlerden birinde kendimi oyunda buldum. İnanması güç, değil mi? Gözümü kırptığ...