Sevgili okuyucularım, yorumlarınız beni çok mutlu ediyor. Hikayemin beğenildiğini görmek benim için gurur verici. Yorum yapan ve vote'layan herkese çoook teşekkürler :)
İyi okumalar.
(Bölüm Müziği: Emre Aydın-Ses Ver)👈🏻
^SİNAN^
Nisan çok kan kaybetmişti. Durumu kötüydü ve yoğun bakıma aldık. Onu camdan izlerken yanıma Sima ve Ali geldi. Onlara haber vermiştim çünkü. Sima, Nisan'ı görünce ağlamaya başladı. Nisan'ı izliyordum.
Bir ara yanıma Murat geldi.
-Sinan, Nisan'ı iki tane adam getirmiş.
-Ne!
-Dur, dur sakin. Nisan arabayla ağaca çarpmış. Nisan'a bir şey olabilir diye hemen adamlar Nisan'ı hastaneye getirmiş, polise haber vermedikleri için hastane polisine ifade verdiler.
-Yapma ya, bir teşekkür etseydik.
-Ben ettim ama az önce gittiler.
Nisan'a bakmaya devam ettim.
-Sinan..
-Efendim şefim?
-Nisan'ın durumu nasıl?
-İyi değil Murat, hiç iyi değil.
Murat elini omzuma koydu.
-Tek yapmamız gereken şey beklemek.
-Biliyorum. Ama Nisan bu haldeyken bir şey yapamamak çok koyuyor be abi.
-Öyle düşünme, sen elinden geleni yapıyorsun. Ben artık gideyim, çok geçmiş olsun.
-Sağol.
Murat gidince bakışlarım Nisan'a kenetlendi. Yerimden kıpırdamıyordum. Sonra yanıma Ali ve Sima tekrar geldiler.
-Sinan, Nisan nasıl?
Diye sordu Ali. Sima konuşamıyordu. Gözlerim Nisan'ın üstündeyken, kafamı iki yana salladım.
-İyi değil.
Sonra sinirle Ali'ye döndüm.
-Herkese bunu söylemekten nefret ediyorum. Nisan iyi değil!
Sima:
-Daha fazla duramayacağım ben burada. Daha fazla bakamam ona bu halde.
Dedi ve arkasını dönerek duvara yaslandı. Ali:
-Gel şuraya oturalım.
Sima ve Ali karşıdaki koltuklara geçerken kısık sesle sordum:
-Ne yaptın sevgilim, ne yaptın sen..#Yazarın Ağzından#
Akşam Nisan'la, Sinan ve Sima kalmıştı. Ertesi sabah Nisan'ı yoğun bakımdan çıkardılar. Sinan Nisan'ın durumuna baktıktan sonra:
-Nisan'ın iç kanaması ya da herhangi bir kırığı yok.
Asuman odaya girdi:
-Hocam, MR sonuçları..
Sinan yerinden fırladı ve Nisan'ın beyin MR'ına baktı.
-Kafasını direksiyona vurduğu için beyninde hafif bir hasar var. Ama neyse ki önemli bir şey değil.
Sinan durakladı.
-Bekle, Asuman bir şeyi gözden kaçırmışım beyin MR sonucunu tekrar ver.
Sinan uzun süre sonuca baktıktan sonra kafasını yukarı kaldırdı. Sima:
-Sinan? Kötü bir şey mi var?
-Kafa travmasına bağlı kondisyon gelişmiş, hafızasını kaybetmiş olabilir.
-Ne!
Diye bağırdı Sima. Asuman ise eliyle ağzını kapadı.
-Ama eğer olursa bile kısa süreli olur diye düşünüyorum. Çünkü diğer yaptığım testler temiz çıktı.
Sima derin bir 'oh' çekti. Asuman:
-Geçmiş olsun, dedikten sonra odadan çıktı. Sinan sandalyesini Nisan'ın yanına çekerek onun saçlarını okşamaya başladı.
-Hadi Nisan, hadi uyan sevgilim. Konuşmanı bile özledim, hadi kalk da konuş.
Sinan burukça gülümsedi. Sima:
-İyileşecek Sinan, biliyorum, iyi olacak.
Sinan, Sima'ya baktı.
-Nereden biliyorsun?
-Senin tanıdığın Nisan kolay kolay pes eder miydi?
Sinan kafasını olumsuz anlamda salladı.
-Hayır, hem de hiç.
-Benim tanıdığım Nisan da pes etmez. Bak, gün geçtikçe iyileşiyor.
-Biliyorum. Ama korkuyorum Sima, ona bir şey olacak diye korkuyorum.
-Korkma, Nisan korkmanı istemezdi.
Sinan tekrar Nisan'a döndü. O sırada kapı açıldı.
-Nisan!
Ayla ve Berzan hızlıca içeri girdiler. Ayla:
-Sinan, ne olmuş?
-Trafik kazası.
-Kötü bir durumu yok di mi?
-Kafa travmasına bağlı hafıza kaybı geçirebilir.
-Bu mümkün mü?
-Çok nadir ama evet.
-Bilmiyordum.
-Kırığı ya da iç kanaması yok. Ama çok kan kaybetmiş, bu yüzden bir süre hastanede kalmaya ihtiyacı var.
-Anladım. Hay Allah, tam da evlilik arifesinde.
Sima parmağıyla Ayla'ya 'sus' anlamında işaret yaptı.
-Ne oldu bana?
Dedi yorgun bir ses. Sinan birden arkasına döndü, Nisan uyanmıştı. Hemen yanına gidip elini tuttu.
-Nisan? Sevgilim, uyandın! Bizi çok korkuttun.
-Sizi..
Nisan 'ne oluyor' anlamında kafasını çevirdi. Sinan korktu, Nisan acaba hafıza kaybı geçirmiş miydi?
-Sizi bu kadar korkuttum mu gerçekten?
-Nisan o nasıl söz? Tabi ki.
Dedi Ayla. Nisan:
-Hay Allah, şimdi seni de üzdüm, bebeği de.
Sinan derin bir nefes aldı. Nisan hafıza kaybı geçirmemişti. Sinan:
-Nisan bizi hatırlıyorsun değil mi?
-Sinan, tabi ki de.
-Güzel, şimdi ne oldu anlat bakalım.
-Ben, kahvaltı yapacağımız yere doğru gidiyordum. Sonra böyle tam ağaçların arasından geçerken önüme bir kedi çıktı, onu ezmeyeyim diye fren yapmayı denedim, ama yapamadım. O yüzden ben de direksiyonu sağa kırdım. Kediyi ezmemiş oldum böylece ama frenler hala tutmuyordu. Ben de bir ağaca tosladım.
Sima eliyle ağzını kapattı.
-Seni iki adam bulup buraya getirmiş.
-Bir şeyler hissettim ama sonrasında hiçbir şey hatırlamıyorum.
Sinan Nisan'ın başını okşadı.
-Tamam, kendini zorlama. Hafıza kaybın da yok neyse ki. Nisan, kemerini bağlamıştın değil mi?
-Tabi ki de.
-Seni o kemer kurtarmış Nisan. Kafanı cama çarpabilirdin, bir yerin kırılabilirdi--
Sima:
-Sinan Allah aşkına sus.
Ayla:
-Bence de.
-Tamam, sustum.
Nisan, Sinan'ın elini sıktı.
-Çok korktum Sinan, seninle evlenemeyeceğim diye çok korktum--
-Nisan, tamam tamam.
Ayla:
-Biz artık gidelim tatlım, çok geçmiş olsun tekrar.
-Sağol Aylacığım.
-Görüşürüz Nisancığım, geçmiş olsun.
-Sağol Berzan Abi, görüşürüz.
Ayla'yla Berzan Abi dışarı çıktıktan sonra Sima yanıma geldi.
-Kızım ben dedim ama Sinan'a, Nisan pes etmez diye.
Nisan gülümsedi. Bir eliyle Sinan'ın diğer eliyle de Sima'nın elini tuttu.
-Size teşekkür ederim, beni bu süre zarfında yalnız bırakmadığınız için.
-Nisan olur mu öyle şey? Hem aynı şey bize olsaydı sen de koştururdun, değil mi?
-Evet.
-O zaman?
-Sustum.
Güldüler. O sırada kapı bir anda açıldı.
-Nisan, kanki? İyi misin?
-Abidin?
Sinan:
-Abidin, ben sana haber vermeyi unutmuşum kusura bakma.
Sinan durakladı.
-İyi de, o zaman sen nereden--
Sima:
-Ben haber verdim.
Sinan:
-Sen, Abidin'i tanıyor musun?
Nisan:
-Biz Abidin'le üniversite yıllarından sonra yollarımızı ayırdık. O yüzden Sima'yı tanıyor.
-Anladım. Sen Abidin'in geldiğini nereden biliyordun?
-Aşkolsun enişte, Nisan'ın benden bir şey sakladığını ne zaman duydun?
-Sizin işinize de akıl sır ermiyor valla.
-Kas deposu haklı, iki dedikoducu cadısınız resmen.
Sıra Sima'daydı:
-Abidin!
-Ne kızıyon kanki ya? Ah, kanki ben sana sarılmayı unuttum. Seninle bir geçmişimiz var sonuçta.
Abidin Sima'ya sarıldı. Sima:
-Üff, tamam Abidin yeter.
Abidin:
-Nisan, ne yapıyon kanki ya sakatlanma. Daha gerdek gecesi var önünde.
Nisan arkasındaki küçük yastığı alıp Abidin'e fırlattı.
-Abidin!
Sima'yla Sinan gülüyordu.
-Ya ne gülüyorsunuz pişkin pişkin ya!
Sonra Nisan da dayanamayıp gülmeye başladı. Sima:
-Bence, hepimizin sinirleri bozulmuş. Nisan buradan çıkınca size güzel bir düğün yapalım.
Sinan'la Nisan birbirlerine baktılar. Sinan:
-Gelini güzelse düğün de güzel olur zaten.
Nisan sırıtmaya başladı.
Abidin:
-Oovv Sima gel biz çıkalım. Bunlar işi yürütür yakında yemin ediyom.
Sima da gülmeye başladı.
-Tamam hadi gidelim.
Abidin'le Sima dışarı çıktılar. Sinan:
-Ağrınız var mı Nisan Hanım?
-Yok doktorcuğum. Sadece şuradan bir an önce çıkmak istiyorum.
-Yavaş olun Nisan Hanım, daha tam iyileşmediniz. Hem sen hastanede çalışıyorsun zaten, çıkmak istemen biraz acayip değil mi?
-Evet ama hasta olunca öyle olmuyormuş.
Sinan güldü.
-Ancak yarın çıkabilirsin.
-Ne! Niye ya?
-Nisan hala desteğe ihtiyacın var. Seruma bağlı olman gerek.
-Ufff!
-Yarın çıkacaksın prenses, biraz sabret.
Asuman içeri girdi.
-Hocam.. Nisan Hocam, uyandınız mı? Çok korktuk gerçekten.
-İyiyim Asuman sağol.
Sonra Asuman Sinan'a döndü:
-Hocam hasta geldi.
Sinan yerinde kıpırdandı. Nisan'ı yalnız bırakmak istemiyordu.
-Tamam, geliyorum.
Sinan Nisan'ı öptükten sonra:
-Ben gelene kadar yerinden kalkmak, serumu çıkarmak yok. Anlaşıldı mı?
-Anlaşıldı komutanım. Bu ne ya resmen askeri disiplin uyguluyorsun bana!
-Nisan, lütfen. Sen de doktorsun. Düşün biraz. Senin yerinde ya ben olsaydım..
-Hiiii! Hayır kalkma yerinden Sinan ya!
Sinan güldü.
-Anlaşıldı herhalde. Hadi ben gidiyorum.
-Kolay gelsin.^NİSAN^
Başımın kazan gibi olduğunu Sinan'a söylemedim. Acaba söylese miydim ya? Sonra beni buraya bağlardı herhalde, yok yok söylemeyeyim.
Abidin içeri girdi:
-Abidin, sen gitmemiş miydin ya?
-Kanki senin kafanda bir sorun mu var? Ben sadece kantine indim. Bugünlük sana ben bakacağım. Hocanın kesin talimatı var.
-Hoca mı?
-Sinan Hoca işte.
-Doğru, Sinan.
Abidin koltuğa oturdu.
-Eee, kanki nasıl becerdin söyle bakalım.
-O nasıl bir sorma şekli ya? İşte, ağaca çarptım.
-Ağaca mı çarptın? Anam! Yoksa sen kör mü oldun?
-Abidin saçmalama, arabayla çarptım. Frenler tutmadı çünkü.
-Kanki senin o Tospa'da bir sorun vardı zaten ben demiştim sana. Sen sat bak onu. Doktordan diye satarsın yalan da değil hani--
-Abidin! Bir sus ya, bir sus! Sinan haklıymış.
-Yine getirdi lafı sevgilisine. Bak siz bence bir an önce şu işi--
-Abidin, bence de bir an önce şu seni öldürme işini yapalım. Senin üzerinde denenmemiş ameliyatlar denerim bak, en azından ölürken tıp dünyasına bir katkın olmuş olur!
-Aşkolsun kanki benim zaten tıp dünyasına bir katkım var.
-Neymiş o?
-Kankim doktor.
-Of Abidin, beyin hücrelerimi öldürüyorsun!
-O nasıl oluyor kanki?
-Sinirlenince işte.. Ya ben kime, ne anlatıyorum ki?
-Tamam kanki, kızma.
-Neyse, bugün dinlenme günüm. O yüzden seninle tartışamayacağım. Başım da ağrıyor zaten.
O sırada Sinan, elinde kahveyle içeri girdi.
-Başın mı ağrıyor?
-Hiii! Si-Sinan...
-Hıı Sinan ya, Sinan. Hani ağrın yoktu?
-Yoktu ki.
Dedim tatlı bir sesle.
-Nisan..
-Yaa, uf tamam! Sen beni hastanede 1 gün daha tutarsın diye söylememiştim. Ama ah şu çenem ya, durmaz ki!
Sonra Abidin'e döndüm:
-Ayrıca, hep Abidin yüzünden!
Abidin eliyle kendini göstererek 'ben mi' işareti yaptı.
-Evet canım, senin yüzünden. Sana kızıp dışımdan söylemeseydim Sinan da duymayacaktı.
Sinan:
-Aferin Abidin, kedi olalı bir fare tuttun.
Abidin:
-Sağol kanki, senin bu nişanlın bana anca kızıyor.
-Abidin!
-Bak, yine kızıyor hocam!
Sinan:
-Nisan, ağrın normal çünkü beyninde hafif bir hasar var. Ama bunun çok uzun süreceğini sanmıyorum. Sürerse her ihtimale karşı tekrar MR'a gireceksin.
-Uff, tamam.
Sinan yanıma geldi ve gülümsedi.
-Üzülme Kıvırcık, bak sana kahve getirdim.
Diyerek kahveyi bana uzattı. Dudaklarımı büzerek kahveye doğru baktım. Sinan:
-Hadi ama! Kahveye bayılırsın sen.
Sinan'a baktım.
-Sen nereden biliyorsun ki?
-Her sabah seni izliyorum ve sürekli kahve içiyorsun.
-Yaaa, gerçekten mi?
Sinan gülümsedi.
-Gerçekten.
Birden kapı açıldı. Sima ve Ali kapıdan ikisi de aynı anda girmek istediği için ortada sıkışmışlardı.
Gülmeye başladık. Abidin'den dalga geçen bir söz beklerken ona baktığımda gülmediğini, aksine suratının asıldığını gördüm.
Sinan:
-Oğlum ne oldu size?
Ali:
-Sinan!
Sima kendini kapıdan kurtarınca üstünü düzeltip Abidin'in yanına oturdu. Sonra Ali bana doğru döndü:
-Nisan, geçmiş olsun.
-Sağol.
-Seni gerçekten çok seven insanlar var.
Dedi Sinan ve Sima'ya bakarak. Gülümsedim.
-Ben de onları çok seviyorum.
Ali gülümsedi.
-Sinan, ben gidiyorum haber vereyim dedim.
-Tamam Ali. Her şey için çok sağol. Caner'e de çok teşekkür et bizim için.
-Ederim, hadi görüşürüz.
-Görüşürüz.
Sordum:
-Caner kim ya?
Sima ve Sinan gülmeye başladı. Sinan yanıma oturdu ve beni bulmak için neler yaptıklarını anlattı.
-Ah canlarım ya! Sizi çok seviyorum.
-Nisan, bizim yerimizde olsan sen de öyle yapardın.
-Yapardım valla.
Koşan bir çift ayak sesi odaya kadar geliyordu. Kapıda belirdiğinde bağırdı:
-Nisan! Nisan'ım!
Sinan şaşkın şaşkın bana bakarken kapıya doğru döndüm:
-Anne?
~Bölüm Sonu~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat Sevince Güzel
RomanceTüm Hakları Saklıdır © Herkesin bir hayat hikayesi vardır. İşte bu da Nisan ve Sinan'ın hikayesi... Duygu Yetiş (Nisan) Serhat Teoman (Sinan) Açelya Topaloğlu (Sima) Rojda Demirer (Ayla) Tamer Tıraşoğlu (Berzan) Sertan Erkaçan (Abidin) Elvin Levi...