Sıkkınlıkla iç geçirdikten sonra çatalımdaki peynir parçasını Jack'in zorlamaları sonucunda ağzıma attım. Aynı zamanda bir parça ekmeği daha ağzıma tıkıştırdıktan sonra çayı da elime tutuşturmuştu.
"Yemek istemiyorum ama." dedim kafamı çevirerek.
"Yiyeceksin." dedi son derece ciddi ve ödün vermez tavrıyla. Kaşlarımı çatıp ona baktığımda, dudaklarında bir gülümseme oluştu ve çayından bir yudum aldı. "Yiyeceksin ki, daha iyi olacaksın."
"Yedikten sonra iyi olacağım fikrine nereden kapıldığını sorabilir miyim acaba?" dedim masanın üzerine biraz daha eğilerek.
"Ya sen neden diğer kızlar gibi depresyona girince yemek yemeye sarmıyorsun acaba?" dedi beni taklit edip masaya eğilerek.
Belki de dünden sonra attığım ilk gerçek kahkaham havaya karışırken, Jack'te gülümsüyordu. Ağzındaki ekmeği hala çiğnmeye devam ediyordu. "Hadi ye de, havuza falan gidelim."
"Havuza girmeyeceğim." dedim arkama yaslandıktan sonra.
"Ne yapacaksın?"
"Odaya çıkar uyurum belki."
"Aman ne kadar da eğlenceli." dedikten sonra gözlerini devirdi ve tabağından bir tane zeytini ağzına attı.
"Eğlenmek istediğimi kim söyledi?" dediğim zaman cevap vermek yerine sağ elini havaya kaldırmakla yetindi. Bu harekete tekrar gülümsedikten sonra kafamı tabağıma eğdim ve bir parça daha ekmek attım ağzıma.
Sabah Luke ile gerçekleştirdiğimiz konuşmanın üzerine hiç iştahım yoktu. Buraya indiğime bile şaşırıyordum. Aslına bakarsanız yine iskeleye gitmeyi ve saatlerce ağlamayı planlamıştım. Ama asansörde karşılaştığım Jack, buna engel olmuş ve koluma yapışıp beni zorla buraya sokmuştu. Tüm ısrarlarıma rağmen tabağımı binbir çeşit kahvaltılıklarla doldurmuş, çayımı koymuş ve ardından ise bize mükemmel bir masa bulmuştu.
"Eğlenmezsen unutamazsın." dedikten sonra arkamda bir yere bakmaya başladı.
Kafamı çevirip baktığı yere baktığım zaman, beklediğim şekilde Luke Hemmings'i görmüştüm. Tek bir farkla, yanında bir kız vardı. Bu kızın dün geceki kız olduğu fikri beynime akın ettiği zaman, kanımın damarlarımda hızlandığını hissedebiliyordum.
Ağlamaklı bir ses tonuyla küfrederken aynı zamanda önüme dönmüş ve bir şeyler ağzıma tıkıştırmaya başlamıştım.
Jack ise, hiçbir şey söylemeden yemeğini yemeye devam etmişti.
Aradan geçen bir kaç saniyenin ardından önce benim yanımdaki sandalye, ardından ise Jack'in yanındaki sandalye geriye doğru çekildi ve masada yanımıza iki kişi daha oturdu.
Son derece canlı görünen mavi gözleri ve sarı saçları ile Luke Hemmings, gülümseyerek bana bakıyor ve aynı zamanda Jack'i inceliyordu.
"Anita ile farklı bir masa bulmakla uğraşmak istemedik. Baktım sen burada oturuyorsun, geleyim dedim."
"Gelebileceğini düşündün," diye mırıldandığımda, Jack lafımı "Çünkü?" diye sorarak tamamlamıştı.
Luke, bu durum üstüne bir kahkaha attıktan sonra boğazını temizledi ve bacağını sallamaya başladı. "Ne kadar da tatlı bir çift olmuşsunuz siz böyle!"
Sesinden akan kinaye ve dalganın kokusunu alabiliyordum.
"Sağol." dedim yalanlama faslını es geçerek. Jack ve beni istediği şekilde düşünebilirdi. Bu söylediklerim, dudağındaki gülümsemeyi tebessüme dönüştürmekle yetindi. Gözleri bu sefer alayla değil, ciddiyetle bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bitch // l.h.
FanfictionDuygularımı bana tekrar hissettirebilecek kadar özel bir çocuktu.