Tam olarak yarım saattir aynada kendime bakıyor ve kendimi süzüyordum. Calum ise bıkmış bir şekilde kollarını göğsünün üzerinde birleştirmiş, dikkatle bana bakıyordu.
Dün Luke ile olanlardan sonra, ailemin yanına geri dönmüş ve biraz zaman geçirmiştik. Isabelle ise, ben daha masaya gitmeden kalkmış ve gitmişti. Her ne kadar bize izin verirse versin, içten içe üzüldüğünü görebiliyordum ve yıllar sonra karşıma çıkan kız kardeşime bu iğrençliği yapamazdım.
"Hala ne yapacağına karar veremedin değil mi?" dedi gözlerini devirerek.
"Tabii ki veremedim! Böyle bir durumda olsan, verebilir misin? Özellikle o seni dün öptükten sonra."
"Açıkçası Luke beni öpse-"
"Seni gerizekalı, ne demek istediğimi biliyorsun." dedim gözlerimi devirerek. Dudaklarından küçük bir kıkırdama çıktı.
"Evet biliyorum ve senin yerinde olsaydım, ağlamaktan kafamı kaldıramıyor olurdum. İnan bana sen çoğu kişiden çok daha güçlüsün."
Aynadan göz göze geldiğimizde gülümsedim. Söyledikleri, benim için gerçekten önem farz eden şeylerdi. Telefonumun çalması üzerine, aynanın karşısından çekildim ve telefonumun üzerinde yanıp sönen "Annem" yazısına karşı içimi kaplayan sıcaklığa gülümsedim. Calum'da surat ifademe karşı gülümsüyordu. Zaten o hep gülüyordu.
"Efendim?"
"Kızım!" dedi annem coşkuyla. "Ben gelmiş ve şu anda seni dünkü kafede bekliyor."
Gözlerimi endişeyle Calum'a çevirdim. Ardından ise derin bir nefes aldım. "Pekala, beni Calum bırakacak."
"Geç kalma!" dedi annem ben telefonu kapamadan önce.
"Dünkü kafede bekliyormuş." dedim telefonumu kotumun arka cebine sokuştururken.
"Hadi gidelim o halde." dedikten sonra gülümsedi. Kafamı sallayarak onun peşinden merdivenlerden indim ve dış kapının önüne gelince, üzerime paltomu geçirdim. Ardından ise Calum'ı takip etmeye devam ettim. Arabaya bindikten sonra gazı kökledi ve varmak istemediğim kafeye bir kaç saniye içerisinde varmıştık.
Luke'a bu kadar derin duygular beslerken şu anda bu kafenin önünde bir arabanın içinde oturuyor ve Ben'le buluşmak üzere olmam ne kadar doğruydu? Calum, elini omzuma koyduktan sonra sıvazladı.
Derin bir nefes aldıktan sonra arabadan indim. Kafeye doğru yürürken içimde beni kemirip duran bir endişe dalgası vardı.
Ben'den ayrılışım çok klasik olmuştu aslında. Beni aldattığını öğrenmiş, kendimi barlara vurmuştum. İlk birkaç gece gerçekten şanslıydım. Sokağın bir köşesinde kendi kusmuğumda uyanıyordum. Ama her zaman bu kadar şanslı olmamam gerektiğini bilmeliydim. Aslına bakarsanız başıma gelen her şey için Ben'i suçlayabilirdim. Eğer beni aldatmamış olsaydı, kendimi barlara atmaz, Bryan denen orospu çocuğunun eline düşmezdim. En büyük hataların bir kısmı da bendeydi. Ondan ayrıldığımda bara gitmek zorunda değildim, daha dikkatli davranabilirdim. Ona çok güvenmiş, çok sevmiştim. İlk aşkımdı ve ilk aşkım dediğim kişiden böyle bir darbe yemek, gerçekten insanda sarsıcı etkiler bırakabiliyordu.
Küçük kafeden içeri girdiğimde, gözleri kapıda olan Ben'le buluşmuştu gözlerim. Öylece beni izliyordu. Bende donmuş bir şekilde kafenin kapısında duruyordum. Sonunda ayağa kalktığında, yutkunmuş ve her şeyin elbet biteceğini kendime hatırlatarak oturduğu masaya doğru küçük bir kaç adım atmıştım.
Luke ile konuşmaya ihtiyacım vardı. Beni rahatlatmasına, derin nefesler almamı söylemesine. Kokusuna.
Aramızdaki kısacık mesafe kapandığında, konuşabilecek durumda değildim. Uzun yılların ardından, onu görmek, tanımlayamayacağım bir şekilde içimi yiyip bitiriyordu. İyi değildi, hayır kesinlikle iyi değildi. Onu gördüğüm anda hatırladığım ilk şey bana karşı olan ihaneti oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bitch // l.h.
FanfictionDuygularımı bana tekrar hissettirebilecek kadar özel bir çocuktu.