Yatağımda öylece sırt üstü uzanırken düşünebildiğim tek şey, bu hayatı hak etmek için nasıl bir günah işlediğimdi. Sky, yanımda horlayarak uyuyordu ve odama gelene kadar onunla eğlenceli dakiaklar geçirdiğimi bile unutmutşum. Belki de uzun zamandır ilk kez birine bu kadar yakın ve bu kadar açık hissetmiştim. Ama ben ne kadar gülersem, o kadar ağlamak zorundaydım. İşte şu anda gözlerim açık tavana bakarken ve şakaklarımdan göz yaşlarım süzülerek cildimi yakarken bunun bir kez daha farkına varıyordum.
Gözlerimi her kapadığımda, banyodaki görüntüler beynime doluyor ve ışık hızında göz kapaklarımın tekrar açılmasını sağlıyorlardı. Brayn'ın tutkudan ve zevkten kararmış gözleri gözlerimin önüne geliyor, çektiğim acıdan zevk alışına ağlıyordum. Onun altında debelenip, ona yapmaması için yalvarırken aldığı zevk, içimi kavuruyordu. Kapı çalmasa, şu anda banyonun zemininde çıplak bir halde yatıyor olabileceğim düşüncesi tüm tüylerimi diken diken ediyor ve kapıya gelen kişinin de ne kadar pislik olduğunu bilmeme rağmen ona borçlu hissetmeme neden oluyordu. Her ne kadar, kim olduğunu bilmesem de.
Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerimi sildim. Bu pek bir işe yaramamıştı çünkü kaybolan yaşların yerine hemen yenileri gelmişti. Saatlerdir kıpırdamadan aynı pozisyondan yatmış olmamdan ötürü ağrıyan bedenim, gün içinde bana pek de yardımcı olacakmış gibi görünmüyordu.
Sky'ın düzensizleşen nefeslerine ve kıpıdayan bedneine karşılık gözlerimi hızla kapadım ve nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım. Şu anda beni uyanık görürse bir çok açıklama isteyeceği kesindi. Gözlerimin gece boyunca ağladığım için kıpkırmızı olduğuna, dudaklarımın, burnumun, kızaran gözlerimin ve hatta yanaklarımın şiştiğine emindim.
Önce yatakta bir kıpırtı hissettim, ardından ise küçük bir küfür duydum. "Kesinlikle bu kadar içmemeliydim." dedikten sonra üzerimden atlayarak yataktan aşağıya indi. Parkeden çıkan çıtırtıları duyabiliyordum. Kapının açıldığını, ardından ise kapandığını duydum. Gözlerimi tekrar açtıktan sonra, bu sefer tavandan farklı bir yere karar vererek gözlerimi pencereye çevirdim.
Güneşn ilk ışıkları yavaş yavaş odama dolmaya başlamış, dünyayı aydınlığa kavuşturmuştu. Kuşların cıvıltısı artmaya başlamış, eskiden çok güzel gelen bu ses şu anda çile gibi beynimi yokluyordu. Neredeyse tam olarak bir gündür uyumadığımı hesaplarsak, şu anda bu küçücük sesler bile benim için işkence olabilecek durumdaydı. Ama gözlerimi her kapadığımsa karşılaştığım manzara, beni uyumaktan soğutabilmişti. Uyumayı tek sığınağı ve dünyadan tek kaçış olarak gören ben, şu anda görceğim kabuslardan ve Bryan'la yaşanan o iğrenç sahneyi tekrar tekrar yaşamaktan korkuyordum.
Yatakta yatmak da bir müddet sonra içimi sıktığında, oflayarak yatakta doğruldum ve ayaklarımı sıpuk zemine deydirdim. Soğuklukla tüylerim ürperirken, odanın kasvetli ve beni bunaltmış havasından kurtulmak için pencereye doğru yürüdüm. Araladığım oencere üzerine yüzüme vuran rüzgar, geceden beri kapamamak için savaş verdiğim gözlerime çarparak yaşarmalarını sağlamıştı. Temiz hava kokusunu içime çektim.
Bie kaç saniye boyunca gözlerim kapalı bir şekilde pencernin önünde rüzgara karşı oturdum. Saçlarımın benim aksime özgürce uçuştuğunu hissedebiliyordum.
Şı anda istesem bu evden çıkıp gidebilirdim, kendimi kurtarabilirdim ama Bryan'ın aileme ve arkadaşlarıma yapabileceği her şey bunu yapmaktan beni uzak tutuyordu. Onu tanıyordum, kaynaklarından haberim vardı, gücünün çoğu şeye yeteceğini biliyordum ve aileme yeni kavuşmuşken onları riske atmak pek de akıllıca değildi.
Telefonumdan yğkselen bildirim sesine karşılık, kaşlarımı çattım. Çok erkendi, çok çok erken. Pencerenin önünden kalkıp telefonumu elime aldıktan sonra, ekranda yanıp sönen Luke ismini inceledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bitch // l.h.
FanfictionDuygularımı bana tekrar hissettirebilecek kadar özel bir çocuktu.