Deren Gürler.Saat:10.30
Kaybolmuştum. En azından emin olduğum tek şey buydu. Gecenin tatsız zifiri karanlığında ayaklarım istemsizce ileri doğru sürüklüyordu beni. Aklımı kaçıracağımdan, delireceğimden korktum.
Ama belkide kaçıralı çok uzun zaman geçmişti ve ben hala yerinde olduğuna dair kendimi ikna etmeye çalışıyordum.*
Önümde tüm korkunçluğuyla, belirsizliğiyle uzanan orman beni daha da tedirginleştirmekten başka biri işe yaramıyordu.
Korkarak etrafıma bakındım. Nedense içimden bir ses bu ormana girmememi şiddetle haykırıyordu. Ama görebildiğim kadarıyla karşımdaki bu yoldan geçmekten başka şansım yoktu.
O sırada aklım kıyafetlerimde bir yerlerde telefonum olduğunu hatırlattı. Filmlerdeki gibi telefonumu tam elime alacakken kapanması veya çoktan şarjının bitmiş olmasından endişeliydim. Ama birinci seçenek şansımın kötü tarafına oldukça cazip geliyor olmalıydı. Eğer öyle bir şey olursa tam içime oturacaktı çünkü.
Derin bir nefes alarak ellerimle kıyafetlerimin ceplerini yokladım. Hırkamın sağ cebindeki varlığını hissettiğimde elimle kavradım ama çıkaramadım. Bunun sebebi ormanda yer edinmiş küçük çalılardı. Daha doğrusu onların çıkardığı sesti.
Önüme bir hayvan çıkmasından korkuyordum. Aslında ben etrafımdaki her şeyden korkuyordum. Aldırmamaya çalışarak telefonu çıkarıp ışığını açtım. Işığı ağaçlarda, yerlerde ve hatta gökyüzünde bile gezdirdim. Yavaşça ileri doğru ilerledim. Telefonumun şarjından dolayı zayıf olan ışığı bu zifiri karanlığa yenilerek daha çok kayboldu.
Her defasında toprağın içine gömülen ayaklarım adım atmamı zorlaştırıyor, ve bu soğuk cehennemden çıkma vaktimi uzatıyordu. Sonrasında toprak zannettiğim şeyin aslında kar olduğunu, sonra karın çok uzun zamandan beri yağdığını ama korku ve tedirginliğimin bunu anlamamı engellediğini fark etmem çok uzun sürmedi.
Yürümeye devam ederken adımlarımın çıkardığı sesi biraz aşırı bulmuştum. Sanki benimle beraber bir kişi daha adım atıyordu ve bu sesler sadece benim adımlarımın çıkardığı sese dolanıyordu. Bunun gerçeklik payının ne kadar olabileceğini düşündüm.
Ben bunları ayrıştırırken durmuştum ama arkamdaki adımlar üç kez daha devam etmişti. Başka birinin varlığı doğru olabilir miydi?
Yavaşça arkamı döndüm. Gözlerimi biriyle buluşturmayı beklerken karla kaplı boş bir manzarayla karşılaştım. Sonra fikrimi değiştirerek kimseyi görmemeyi diledim. Böyle pis bir yerde iyi niyetli bir insan benim gözümde hazine değerindeydi, ve ben burada bir hazine bulamayacağım için bu ihtimal sıfırdı. Yere baktığım zaman gereğinden fazla derin ayak izleri gördüm. Geriye doğru gidip bıraktığım izle derinliği fazla olan izi karşılaştırdım. Evet, biri benimle aynı yere basıyordu.
"Kayıp mı oldun?" dedi bir erkek.
Bu sesi duymam, ve olduğum yere çivilenmem aynı zaman diliminde gerçekleşmişti. Nasıl olduğunu anlamayarak koşmaya başladım. Felaket üstüne felaket olamazdı. Uzun bir süre koştum. Bunu yaparken hem etrafımda saklanabilecek yer arıyor, hem de peşimden gelip gelmediğini öğrenmek için arkama bakıyordum. Ama bunu öğrenmem olanaksız gibi görünüyordu çünkü korku ve adrenalin gözlerime bir perde indirmişti.
En sonunda ondan yeterince uzaklaştığıma kanaat getirip rastgele bir ağacın dibine çömeldim. Eriyen kardan çıkan soğuk suyu emen botlarım önce ayaklarımın uyuşmasına ve şu an olduğu gibi zonklamasına neden olmuştu. Derin bir nefes aldım. Normalde bunu gözlerim kapalı halde yapardım ama şu an onu bile yapmaktan korkuyordum. Rüzgar kendini hatırlattı ve açık bıraktığım saçlarımdan kurtulan birkaç asi tutam, bu esintinin etkisiyle çehremin etrafında uçuştu. Bilmediğim bir sebepten dolayı o adamın beni bulmasından hayatımda hiç korkmadığım kadar korktuğumu anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Diyor Ki
Teen Fiction"Sen hangi bataklıkta açan çiçeksin?" Korku hikayesi değildir. Tamamlandı. Kapak:@minervagibi