Sabah uyandığımda direkt olarak Savaş'ın yüzüne bakmıştım. Yüzünde terinin izi kalmıştı, ayrıca yüzü bundan dolayı biraz parlıyordu. Hafif sesli nefesinden gece geç saatlere kadar uyumadığını anlamak zor değildi. Saçlarının rengi çok değişikti. Koyu kızıldı.
Biraz düşündükten sonra saç renginin koyuya yakın bir şey olduğuna kanaat getirmiştim. Birkaç dakika boyunca saçlarına baktım. Bir erkeğin saçı nasıl olurda alev kırmızısı olurdu? Alev kırmızısı saçları yaklaşık olarak bir hafta öncesine kadar sadece kadınlarda görmüştüm. Şimdi bir erkekte görmek garipti ama ona yakışmıştı. Fazlasıyla.
Biraz sonra gözleri aralanmıştı ve doğrudan bana bakıyordu. Şaşırmış gibiydi. Kafasını yatağın başlığına taraf döndürürken elini kızıl saçlarından geçirdi-bunu yaparken hafif bir şekilde oflamıştı-.
"Her zaman böyle kabus görüyor musun?" Yine dilimi tutamamıştım.
Gözlerini yavaşça bana çevirdi. O mavilerde hala dün geceki evhamın izini taşıyan birkaç kırıntı vardı.
"Evet," dedi kuru sesiyle. Onunla konuşmak istiyordum ama o gerek sesiyle gerek bakışlarıyla bana adeta bir 'kapa çeneni' mesajı yolluyordu.
"Neden?""Sana ne?" dedi hemen. Doğru söylüyordu. Bana neydi? Bu davranışlarıyla etrafındakileri kendisinden uzaklaştırdığının farkında mıydı? Aslında farkında olsa da takacağını sanmıyordum. Yatakta oturur pozisyona gelip sırtımı yatağın başlığına yasladım. Ardından ellerimi göğsümün altında birleştirdim. Sapsızın tekiydi!
Savaş tam bir şey daha diyecekken Kuzey içeri girdi. Dağılmış yatağa, sinirden delirmiş Savaş'a ve bana baktı. Kaşları istemsizce yukarı kalkarken gözleri irileşmişti.
"Ne oluyor? Ne diye bağırıp duruyorsunuz?" dedi. Saçları dağılmıştı ve koyu kahve gözleri esmer çehresiyle öyle uyum içerisindeydi ki büyülenmemek elde değildi. Yakışıklıydı. Çok yakışıklıydı.
"Bir dakika, siz ikiniz aynı yatakta-"
"Yavaş ol," dedi Savaş. Kuzey'in bu sorusuyla hemen yataktan kalktım. Fuhuştan yakalanmış bir kadın kadar utanıyordum ama Savaş'a da onunla uyumamak için karşı çıkmaya korkmuştum...
Savaş Sözeri ayağa kalkıp gidecekken durdu: "Gökhan'ın numarasını ezbere biliyor musun? Veya annenin? Arayıp konuş. Hakkında kayıp ihbarı vermelerini istemeyiz." İstemeyiz, ha? Savaş'la kendisini kastediyordu, pislik herif.
"Telefonunu ver," dedim. Anlamaz bakışlarla bana bakarken telefonunu neden istediğimi hala idrak edememişti. Biraz durduktan sonra durumu anlamış olacak ki telefonumu bana verdi. Şaşırmış bir şekilde elimdekine bakarken konuştu: "Gökhan ile konuşmanı Savaş istedi," dedi.
Düşünmeden telefon simgesine dokunup Gökhan'ın cevap vermesini bekledim. İlk çalışta açtığına göre telefon elinde olmalıydı.
"Deren?" dedi Gökhan şaşırmışcasına. Güvenebileceğim bir kişinin sesini duymak uzun zamandan sonra çok güzeldi. Rahatlatıyordu.
"Gökhan, nasılsın?" dedim sesimi neşeli tutmaya çalışarak, çünkü yanımda dediklerimi bir bir dinleyen bir Kuzey vardı.
"Deren," dedi Gökhan sert sesiyle. "İyisin değil mi?" Bu dediğiyle durdum. İyi falan değildim. Aslında şuan Kuzey'i umursamadan Gökhan'a her şeyi anlatabilir, zorla tutulduğum yeri tarif edebilir ve hakkımda kayıp ihbarı vermesini isteyebilirdim. Ama Savaş denen ve beni ölümle tehdit eden bir psikopatın elindeydim.
Bir daha...benden kaçmaya kalkışırsan yemin ederim bunu senin üzerinde boşaltırım.
"İyiyim Gökhan. Annem nasıl?" dedim. Sakin kalmaya çalışıyordum ama söylediğim bu yalanlar gözlerimdeki yaşları firar etmeye zorluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Diyor Ki
Novela Juvenil"Sen hangi bataklıkta açan çiçeksin?" Korku hikayesi değildir. Tamamlandı. Kapak:@minervagibi