Savaş Sözeri
Gözlerimi onların üstünden çekmek hayli zor olsa da, en nihayetinde elime telefonumu almıştım.
Annemi aramamın yerinde olup olmadığına karar verememiştim. Onunla en son ne zaman konuştuğum hatırıma gelmiyordu lakin yine de annemin benimle konuşmak istemediğinin bilincindeydim. İçime damlayan fikir, beraberinde tüm mantığımı büyülediğinde onu hemen hayata geçirmem gerektiğini biliyordum.
Onunla telefonda konuşmak yerine evine gitmeliydim. Çocukluğumun çürüdüğü evi tekrar görmek bana bir anlığına caydırıcı gelse de ben mantığımla hareket etmeyi her zaman başarabilmiştim. Eh, bana kapıyı açmayacağını biliyordum ama yine de gitmeliydim. Şahsi telefonumu çıkardığım gibi cebime koyarken gözüm odalardaki kuytu köşelere sakladığım kameralarıma takıldı. Her odada en az bir tane vardı. Yıllardır benimle beraber bu evde olan bitenleri izliyorlardı. Bunları isteyerek evime kurmuştum. Hastalığımın koyu dönemlerinde ne yaptığımı bilmediğimden, gördüklerimin gerçek mi yoksa hastalığımın çıkardığı halüsinasyonlardan mı ibaret olduğunu bana söyleyen tek dürüst şey onlardı.
Odadan çıkarken aklımda Kuzey hakkında en ufak bir endişe yoktu. Kameralara telefonumdan bağlanabiliyordum ve yolda giderken gözüm sürekli telefonda olacaktı. Deren zaten benim için bir engel olamazdı. Kar, dün tekrar yağmaya başlamıştı ve sanırım Deren karı seviyordu. Manisa'ya neredeyse hiç kar yağmıyordu. Onlar evde tatlı tatlı kar topu savaşıyla meşgulken ben o gudubet kadının yanına kendimi bertaraf olmuş gibi göstermeye gidiyordum.
Dolabın karşısına geçtiğimde kıyafetlerim gözümün önüne serildi. Uzun kollu beyaz bir kazağı vücuduma kazandırırken pantolonumu çıkarmamaya karar verdim. Siyah kot ceketi hızlıca giydim ve bir şey unutup unutmadığımı tespit etmeye çalıştım. Masada duran anahtarlarımı unutmuştum! Onları da cebime koyarken aklımı kemiren tek şey annemin beni nasıl karşılayacağıydı.
Açtığım kapıdan neredeyse burnumun dibine girmek üzere olan bir Kuzey beklemiyordum. Büyük ihtimalle içeri girmek adına kapıyı tıklatacaktı çünkü bir eli havada kalmıştı. Korkmuşa benziyordu. Kapıyı açtığımda ilk tanık olduğum şey onun ürkmesiydi.
"Korkma korkma," dedim alaycı bir şekilde. Onunla eğlenmek hoşuma gidiyordu. Bunun sebebi kendini zeki sanan gerzeğin tekinin beni kandırdığını düşünmesiydi. Buna her ne kadar sinirim bozulsa da şimdilik sessiz kalmam gerekiyordu. İçeri geçmesi için aşağı inmeye yeltendiğim sırada kenara çekildi ve bana yol verdi.
"Nereye gidiyorsun?" dedi. Cümlesi baştan aşağı merak kokuyordu. Ne de olsa haber vermesi gereken bir hanımefendi tepesindeydi. Sadece başımı hareket ettirerek ona bakarken ne kadar acınası olduğunu görmek kuyruğunu bana bile dokundurmayı başarmıştı. Ona acıyordum. Başıboşun tekiydi.
"Çok özletmem kendimi, merak etme."
Deren'e bakma gereği duymadan onları evimde tek başına bırakırken arabamı aramaya başladım. Onu gelişigüzel park etmiştim ve üstündeki çamurun miktarını merak ediyordum. Yıkanmaya ihtiyacı vardı. Saatlerimden başka sevdiğim bir şey varsa da o da kesinlikle arabamdı. Daha lüksünü elbette alabilirdim ama bu modele bayılıyordum.
Arabama varmama yaklaşık yirmi adım kala anahtarla kilidi açtım. Onlara son kez baktığımda Kuzey'in çoktan eve girmiş olduğunu ve kapıyı da ardımdan kapattığını gördüm. Deren de adımlarını kapıya çevirdiğine göre o da eve girecek olmalıydı. Benim iki küçük solucanım evimde uslu uslu oturacaklardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Diyor Ki
Novela Juvenil"Sen hangi bataklıkta açan çiçeksin?" Korku hikayesi değildir. Tamamlandı. Kapak:@minervagibi