2.BÖLÜM:"GECE YARISI MİSAFİRİ"

1.9K 740 14
                                    

 Deren Gürler.

   Uyumuştuk. En azından o uyumuştu. Bense o kilitli kapının ardında neler gizleniyor olabileceğini düşünmüş, zaten meraklı olan kişiliğim o odayı bir mıknatıs gibi kendine çekmişti. Başıma bir musibetin geleceğini düşünebiliyordum ama kendimi alıkoyamıyordum. Ben her zaman nefsime yenik düşmüştüm. 

   Anahtarı, neredeyse oradan alıp odaya girmek çok da salakça gelmiyordu.

   İşte bu oldukça cazip gelmişti. Ayaklanıp kapıya doğru yol alırken plan kuruyordum. Büyük ihtimalle anahtar cebindeydi ve benim onu almam için yolumu gözlüyordu. Kapıyı açıp odadan çıktım. Heyecanlı gözlerimle etrafı taradım. Bir yerden fırlamasından korkuyordum. 

Hala uyumamış olabilir miydi?

Kol saatime baktım. Akrep ve yelkovan karanlıkta hapsolmuşlardı ama benim acilen onların ne durumda olduklarını öğrenmeye ihtiyacım vardı. Bunun için saati nerdeyse gözüme soktum. Hayır, hiçbir şey görünmüyordu.

Sanırım onu bulmak için tüm odalara bakmam gerekiyordu. Kaybedecek bir şeyim yoktu. Çarprazımda bulunan odayı gözüme kestirdim ve oraya doğru adım atmaya başladım.

Kapıyı açtığım zaman onun soran gözleriyle karşılaşmak istemiyordum. Kulpa elimi attığımda derin bir nefes almayı ihmal etmedim. Odayı görür hale geldiğimde içeri bir göz atma şansım oldu. Odanın hali göz önüne alınırsa bir hayli şaşırmıştım. Odada eski bir masaüstü bilgisayar ve sandalyeden başka hiçbir eşya yoktu. Ama şöyle bir göz gezdirince odanın köşesinde, dolap ile duvarın arasındaki o boşluğa eski bir yatak başlığı konduğunu gördüm.

Odada bir koltuk bile yoktu.  Köşeye istiflenmiş beyaz bir poşet vardı. İlaç poşeti gibi duruyordu. Hatta uyuşturucu poşeti bile olabilirdi. Beyaz teni ve kırmızı gözleri onu bir bağımlı gibi gösteriyordu. Dolapta bunların fazlası olabileceğini tahmin ederken buraya geliş sebebimin odayı kurcalamak olmadığını kendime hatırlattım.

Kapıyı açtığım gibi kaparken yine etrafımı incelemekle meşguldüm. Kendimce gizli işler çevirirken bir adrenalin patlaması yaşamayı adet haline getirmiştim. Parmak uçlarımın üstünde yürümeye dikkat ederek rastgele bir kapıyı açtım. Fal taşı gibi açılmış gözlerim, odada onu ararken birden yatakta durdu.

Buradaydı.

Ve aşırı derecede dağınık uyuyordu. Farkında olmadan ona yaklaşmıştım. Nefes alış-verişlerim bu sessiz yerde bomba etkisi yaratırken masadaki anahtarı gördüm. Çok parlak bir anahtardı, yeni yaptırılmış olmalıydı. Öyle ki odada gözüme çarpan ilk şey o olmuştu.

Geriye sadece kilitli kapıyı açıp içeriye bir göz atmak kalmıştı. Uyuduğum yerin yanındaki odanın önünde durdum. Bu merakım bir gün başıma iş açacaktı. Anahtarı yavaşça kilide soktum. Kilidin içinde anahtarı yavaşça döndürürken  etrafa küçük tıkırtılar yayılıyordu. Tıkırtılar devam ettikçe uyuduğu odadan gelen çarşafın hışırtıları kulaklarımı dolduruyordu.

Kapıyı sonuna kadar kilitlemiş olması işime çomak soksa da vazgeçmedim. Odasından gelen hışırtılar, beni sağır edebilirdi. Damarlarımdan akan kanın sesini bile duyabiliyordum! Saniyeler bile benimle birlikte heyecanlanmış olmalıydı.

Sonunda kapı açıldı.

Gözlerim, sandalyede kalın bir şeyle bağlanmış, yüzü yaradan ve kandan görünmeyen bu adamı görmeyi reddediyordu. Odada ağır bir koku dolaşıyordu ve burnumun direği düşmek üzereydi. Buraya beni çeken şey bu beden miydi?

Titreyen adımlarla ona yaklaşmaya başladım. Her adımımda cesaretim, etrafta kol gezen ağır kan ve çürük et kokusunda savruluyordu. Yanına geldiğimde elimi burnunun biraz aşağısında tutarak nefes alışverişlerini hissetmeye çalıştım.

Olmayan nefes alışverişlerini.

O ölmüştü ve donuk kahve gözleri boşlukta asılı kalmış gibiydi. Buradan hemen tüymeliydim. Parça parça nefes alarak arkamı dönmemle tanıdık olmayan bir bedene çarpmam bir oldu.

Mavi gözlerini kazık gibi gözlerime dikmiş, dudağından çıkaracağı kelimeleri zor zapt ediyor gibiydi. Yine de bir şey demedi. Elini belimin hizasında kaldırıp avucunu açtı. Anahtarlarını ona geri vermemi istiyordu. Avuç içimdeki terden dolayı neredeyse ıslanmış olan anahtarı ona uzattım.  

"Nasıl, beğendin mi?" Öfkeden meydana gelen sesi, kulağıma çarptığında bir an düşüp bayılacağımı sandım. Bir anlığına bunu gerçekten çok istedim ama elde ettiğim tek şey Savaş Sözeri'nin ezici bakışlarıydı. 

"Seni buraya annemin gönderdiğini biliyordum..." dedi dedi gözlerini yere dikerek. Düşünceli görünüyordu.

Reddetmek için bir şeyler gevelemeye başladım ama o beni tek bir el hareketiyle durdurdu. Bakışlarını omzumun üstünden sandalyeye oturtulmuş cansız bedene çevirdi. Ölü adam hakkında zihnimde onlarca soru vardı ama Savaş Sözeri, ağzımdan çıkacak en ufak kelimede beni diri diri mezara koyacak gibiydi.

Yaptığım şey çok ağırdı ve böyle bir yolla yakayı kurtaracağıma inancım sıfırdı. 

"Sana kızmanın bir anlamı yok," dedi dalgın tavrıyla. Bana bakıyordu ama sanki karşısında bir kız değil de, bir boşluk vardı. "O yüzden, telefonunu bana ver. Yanında ne kadar kişisel eşya varsa bana getir."

Böyle ucuz bir yolla yakayı kurtaramayacağımı biliyordum. Beni evime götürmeyecekti. Bir anda, annem zihnimdeki her yeri kapladı. Ama belki annem, polise kayıp ihbarı verirdi.

Dilimi yuttuğumdan iyice emin olduğunda tekrar konuştu:"Telefonun, herhangi bir kart. Cebinde ne varsa getir."

 Aldığım direktifle koşar adımlarla uyuduğum odaya girdim. 

Telefonumu son defa elime aldığımın farkındaydım. Komodinin üstüne koymuştum. Telefonu almak ve almamak arasında kalırken, zil sesim sessiz evi doldurdu. Annem arıyordu. Can kurtaran ile karşılaşmış gibi sevinçle aramayı cevaplayacaktım ki, "Şşt," diye bir ses duydum. Savaş Sözeri seri adımlarla yanıma geldi ve telefonu elimden kaptı. Arayanın kim olduğuna baktıktan sonra aramayı reddetti. Telefonumu cebine koyarken bir hayli rahat görünüyordu.


Şeytan Diyor KiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin